Skip to content
Menu

Boston ovası, başkan yuvası!

CEMAL TUNÇDEMİR

(1 Kasım 2012)

Bugünlerde Bostonlular 6 Kasım sabahını, Amerikalıların ve hatta Obama taraftarlarının çoğundan çok daha farklı bir keyifle bekliyor. 2008 yılında en büyük rakibi Yale Üniversitesine karşı şeytanın bacağını kıran Harvard Üniversitesi, bu yıl tarihinin en rahat başkanlık seçimlerinden birini yaşıyor. Çünkü 2013 yılı Ocak ayında Oval Ofis’in sahibinin yine bir Harvard’lı olacağı kesin. Her iki başkan adayı da Harvardlı.

ABD’de son 24 yıldaki 12 başkan adayının 11’i ya Harvard ya da Yale üniversitesinden mezun. Ülkeyi tam 20 yıl Yale mezunu başkanlar (baba Bush, Bill Clinton ve W) yönettikten sonra Harvardlı Obama Boston’u yeniden atağa kaldırmıştı.  ABD devlet sisteminin en hayati kurumu olan Yüksek Mahkeme’nin 9 üyesi de ya Harvardlı ya da Yale’li.

ABD’nin bağımsızlığından 140 yıl önce kıtanın ilk üniversitesi olarak 1636 yılında kurulan Harvard aslında, ABD’nin ilk yüzyılında Beyaz Saray’a en fazla başkan gönderen okuldu. ABD’nin kurucusu George Washington’dan sonraki ilk başkan John Adams, Harvard mezunuydu. Sonraki 11 seçimde de bir Harvad mezunu mutlaka Beyaz Saray mücadelesinde yer aldı. 1800’li yıllarda Harvard’ın rakibi Princeton Üniversitesiydi. Amerikan iç savaşına kadar güneyli aristokratların gözbebeği olan Princeton, 20’nci yüzyıl başında Beyaz Saray mücadelesini ‘banal’ bularak kendini “nobel” ligine verdi. 20’nci yüzyıl, Harvard’tan 65 yıl sonra 1701 yılında kurulan Yale Üniversitesinin yüzyılı oldu. 1909 yılında William Howard Taft, Beyaz Saray’a yerleşen ilk Yale mezunuydu. Yale asıl etkinliğini soğuk savaş döneminde gösterdi. Gerald Ford, baba oğul Bush‘lar ve Bill Clinton. Derin hikaye ama anlatmak lazım…

4 binden fazla üniversiteye sahip ABD’de bugüne kadar seçilen başkanların dörtte biri ya Yale ya da Harvard mezunuydu. Bugüne kadar 8 başkan çıkaran Harvard Üniversitesi, Salı günü ya 8’nci şampiyonluğuna ikinci tacını giydirecek ya da 9’ncu başkan kupasını kaldıracak. 2008’de Hillary Clinton ile beraber havlu atan Yale Üniversitesi ise, şimdiye kadar 5 ABD başkanı çıkardı. Bugüne kadar sadece bir ABD başkanı dünyanın bu iki elit ve etkili üniversitesinden de diploma sahibi. Koltuklarınıza sıkı tutunduysanız bu ultra eğitim seviyesini yakalamış ABD başkanının adını yazmak istiyorum; George W. Bush.

Evet, W Başkan, tarihte hem Harvard hem de Yale’i bitirmiş ilk ve tek başkan. Yale’de tarih okudu Harvard’ta işletme yüksek lisansı(MBA).  Hep derim, herşeyin olduğu gibi eğitimin de fazlası zarar.

Üst düzey yetkili ve Başkan çıkarmada ezeli rekabet içinde olan Harvard ve Yale, konu Bush olunca uzun süre, “Önce senden mezun oldu! Ama sonra senden mezun oldu!” kavgası vererek, Bush’un velayetini birbirlerine attılar, eğlenceli kavgaydı. Tartışmaya el koyan Beyaz Saray tarihçileri, her ne kadar Bush’un Harvard’tan da yüksek lisans diploması olsa da kendisini, kökenleri ve dünya görüşü itibarı ile Yale ekolünden saydı.

Yale’in hayal kırıklığı; Hillary

Harvard hukuk mezunu Barack Obama ile Yale hukuk mezunu Hillary Clinton adaylık için mücadele ederken, çok az kişi bu mücadelenin aslında bir ezeli Harvard – Yale rekabeti de olduğunun farkındaydı. Medyada ve Demokrat Partide o mücadelede saf belirleyen birçok ismin motivasyon kaynağı adayın mezun olduğu okuldu. Obama’nın adaylığı kazanması Yale için büyük hezimet oldu. Çünkü tam 40 yıl sonra ilk kez 2008 yılında başkan seçiminde başkan ya da yardımcı adayı olarak bir Yale mezunu bulunmadı. Bazı siyasi analistlere göre 2008 başkanlık mücadelesi Obama ve McCain arasında değil aslında Obama ve Clinton arasında yaşandı ve haziran ayında sonuçlandı. Gerçekten de Obama ile McCain arasındaki mücadele nereden bakılırsa bakılsın Clinton – Obama mücadelesinin yanında çok sönük ve apolitik kaldı. Sahanın kemik sesleriyle inlediği son Yale – Harvard derbisi 2000 yılında Harvardlı Al Gore ile Yale’li Bush arasında yaşanmıştı. Yale, oldukça tatışmalı o mücadeleyi yine oldukça tartışmalı bir hakem kararıyla, “hükmen” kazanmıştı.

1845 yılından beri ABD başkanı olan ilk Harvard hukuklu olan Obama’nın gerek Yüksek Mahkeme’ye gerekse de birçok üst düzey devlet makamına Harvard hukukluları tercih etmesi tesadüf değil. Harvard hukuk, istisnaları olmakla beraber insan haklarını ve hukuk felsefesini öne çıkaran, tabii hukuk ekolüne daha yakın bir ekol. Harvard mezunları bu sebeple uzun süredir çoğunlukla devletten uzak duruyor ve büyük hukuk şirketlerinin en önemli kaynağı oldular. Uluslararası ilişkiler alanında da Harvard, diplomasinin savaşın önüne geçirilmesinin bayraktarlığını yapıyor.

Önce CIA sonra Tanrı

Pozitivist hukuka ve bürokratik duruşa daha yakın duran Yale hukuk ve Yale üniversitesi ise, Amerikan federal bürokrasisinin ve politikanın en önemli insan kaynağı durumunda. Birçok avukatlık şirketinin, işi bırakıp başkanlığa aday olacağı korkusuyla Yale hukuk mezunu avukatları işe almadıkları şakası yapılır. Yale ve federal bürokrasiyi aynı cümlede anarsanız kesişim kümesi olarak CIA çıkıyor genelde. Robert De Niro ilk yönetmenlik denemesi de olan leziz The Good Sheperd (Kutsal Çoban) filminde CIA’in Yale Üniversitesi kampüsündeki doğuşuna kendince ışık tutar. Dünyanın en ünlü ‘fraternity’si olan “Skull and Bones (Kuru kafa ve kemikler)” adlı gizemli öğrenci kardeşlik kulübü de Yale bünyesinde. Üniversite kampüslerinde öğrencilerce kurulan kardeşlik ve dayanışma kulüplerine “fraternity” deniyor. Bunlar okul hayatında başlayan kardeşlik ve dayanışmayı mesleki hayatlarında da sürdürüyor.

Kuru Kafa ve Kemikler üyeleri kendi aralarında organizasyonlarına “Bones(kemikler)”, birbirlerine ise “bonesmen (kemikdaş)” diye hitap ediyor. Kemikdaşları, komplo teorisi metinlerinden ana akım gündeme taşıyan ise 2004 başkanlık seçimi oldu. Her ikisi de Yale mezunu olan Demokrat aday John Kerry de George Bush da öğrencilik yıllarından itibaren ‘kemikdaş’tı. Bush, 1999 yılında yayınladığı “A Charge to Keep” adlı otobiyografisinde, bu kemik mevzuya şaka yollu da olsa sadece tek bir cümle ayırıyor; “Okuldaki son yılımda gizli örgüt Kuru Kafa’ya katıldım; o kadar gizli ki fazla da birşey yazamam bu konuda”. Bush’un babası, aynı zamanda eski CIA başkanı da olan 41’nci ABD başkanı baba Bush da hem Yale mezunu hem kemikdaştı. Onun babası eski Wall Street bankeri ve ABD kongre üyesi Prescott Bush ise, hem Yale’in hem de kuru kafaların tarihteki en sembol isimlerinden biri. George Bush’un 2008’de giderayak CIA’nin başına yine bir Yale mezunu ataması, bu konudaki tartışmaları ve komplo teorilerine tavan yaptırmıştı. De Niro 2006 tarihli filminde, CIA’yi kuran ekibin Yale’deki gizli toplantılarından birinde yemek duasında önce hep bir ağızdan “bonesmen” diye bağırıp sonra yemek duası yapmalarına, Angelina Jolie’nin ağzından, “Önce CIA, sonra Tanrı” sözüyle çalım atmıştı.

Sen benim kimin oğlu olduğu mu biliyor musun?

Dünyanın en iyi eğitim kurumlarından olan Harvard ve Yale’in tek ortak üretiminin George W. Bush olması, bir tartışmanın da başlamasına sebep oldu: Seçkin ve elit eğitim aslında ne kadar başarılı? Bu entelektüel adaba uygun sorunun gerçek hayata tercümesi şöyle: “George Bush gibi biri, bu okullara nasıl girebildi kardeşim?’’ Hakkını verelim Yale’cilerin soruya cevabı da dobra; “Yale için doğru ailede doğdu kardeşim“. Harvard kantinlerinde, Yale’in 1950’li yıllardaki rektörü Whitney Griswold‘tan beri rektör olan her kişiye, ABD başkanı ya da önemli mevkide Yale mezunu çıkarmak için çalışma yemini yaptırıldığı yönünde bir şehir efsanesi anlatılır.

Bu ne kadar gerçek kimse bilemez ama herkesin bildiği gerçek şu; “Bugün eğitime yatırım yapan, yarının sahibidir“. Yale, 1920’li yıllarda yüksek eğitimde yaptığı iki devrimin meyvelerini 20’nci yüzyılın ikinci yarısında toplamaya başladı. Öncelikle, Harvard’ın aksine kapılarını bütün Amerika’ya açtı. Yüzyılın başında Harvard hala ağırlıklı olarak New England’lı beyaz(WASP) öğrencilerin okuluyken, Yale’de Kentcukyli, Texas’lı, Arkansaslı zeki çocuklar boy göstermeye başladı. 20’nci yüzyılda Harvardlı başkanlara bakın, her iki başkan Roosevelt (Teddy ve Frankline) New York’tan, John F. Kennedy Boston’dan. Şimdi bir de Yale mezunu başkanlara bakın; William Taft Ohio’lu, Gerald Ford Michiganlı, Bush’lar çakma da olsa Texas’lı, Bill Clinton Arkansaslı, Dick Cheney Wyomingli… Adamlar ülke çapında çalıştı da yaptı.

ABD’ye hükmetmeyi kafaya takmış Yale’in ikinci politikası ise “şöhreti takip et” politikası oldu. ‘Bush bu zeka seviyesi ile bu okula nasıl girdi’ sorusunun cevabı da işte bu kapağın altında. Yale, “kudretli adamın oğlunun zekasına bakma, onun yükselmek için ekstra zekaya ihtiyacı yok” felsefesi ile, Yale’den mezun olmuş ünlü kişilerin çocuklarına kapıların ardına kadar açtı. Yale ayrıca, okul içi gizli öğrenci organizasyonları ve diğer dernekleri aracılığıyla ilk mezun şebekesini kuran eğitim kurumu oldu. Bir Yale mezunu, ABD’nin en ücra kasabasına da gitse, civarda kendine en yakın Yale mezunu bulup yardım isteyebileceği bir ağa sahip. Bugün ABD’nin en büyük şirketlerinden 46’sının CEO’su Yale mezunuyken, sadece 24’ünün CEO’su Harvard’lı. Averaj üstünlüğüne güvenen Harvard bu işe 1950’li yıllarda uyandığında Yale çoktan sonraki 50 yıla damga vuracak güce ulaşmıştı. Barack Obama, Massachusetts Valisi Deval Patrick, Virginia eski Valisi Tim Kaine, Harvard’taki sonradan uyanışın ilk meyveleri.

“Kimin oğlu olursan ol yine gel”

Babası Amerikalı bile olmayan, fakir Kansaslı bir kadının siyahi çocuğunun dünyanın en güçlü koltuğuna yürümesi, “elit eğitimin” “politik hanedanlıkların” sonunun geldiğini gösterirken küreselleşmenin geleceğin politik dünyasını nasıl şekillendireceği konusunda önemli derslerle dolu. Haklarını verelim bu iki okul da her zaman dersini herkesten iyi çalışıyor. Her iki üniversite de artık yüz milyonlarca dolarlık burs bütçesi ayırıyor ve her ırktan her renkten fakir ama zeki öğrencileri kendine çekmeye çalışıyor.

2008 yılında Yale’li Hillary Clinton’ın da, Yale ekolünün bugün kerhen desteklediği Romney’nin de mitinglerinde toplanan bembeyaz topluluğa karşın, Harvardlı Obama’nın mitingleri, siyah, beyaz, Hispanik, uzakdoğulu, Yahudi, Müslüman her kesimden insanın katıldığı bir çoğulcu görüntüye sahip. Bill Clinton, 2008 yılında eşi adaylığı kaybettikten sonra Obama’yı desteklemek için Florida’da katıldığı mitingde bu hakkı şu sözlerle teslim etmişti; “Şu kalabalıktaki çoğulculuğa bakın. Bu renk cümbüşü Amerika’nın geleceği. Bundan dolayı Obama geleceği temsil ediyor“.

Yale’li Bill Clinton’ın sözleri, meselenin artık okul değil, ekol meselesi olduğunun da ilanıydı belki de…