Skip to content
Menu

Obama’nın ”Asya Pasifik açılımı” ne anlama geliyor?

‘Asya Pivot’ stratejisinin iki mimarı Obama ve Hillary Clinton, Myanmar’a da birlikte geldi.

CEMAL TUNÇDEMİR
(AMERİKA BÜLTENİ)
20 Kasım 2012

10 yılı aşkın süredir Ortadoğu ve Yakın Asya’ya yoğunlaşan ABD, bir yıl önce Pasifik açılımı yapacağının işaretlerini verdi. Obama 2008 yılında başkan seçildikten sonra ilk yurtdışı seyahatini Avrupa’ya gerçekleştirmiş ve aralarında Türkiye’nin de olduğu Avrupa ülkelerini ziyaret etmişti. İşte bu nedenle Obama’nın şu anda gerçekleşmekte olan Uzak Asya gezisini değerlendiren AP analisti Eric Talmadge de analizinde, ‘’Sorry Europe’’ diyor ve ekliyor:

”Çin’in inanılmaz yükselişi, hergün büyüyen devasa tüketici pazarı nedeniyle Asya-Pasifik bölgesi, küresel ekonomistlerin söylemekten zevk aldığı deyişle küresel ekonominin çekim merkezi oldu’’.

ABD Başkanı ve üst düzey yöneticileri son bir yıldır, sık sık ABD’nin dış politikasında önceliği Pasifik’in alacağını vurguladı. Ve, Obama da yeniden başkan seçildikten sonraki ilk gezisini, ikisi daha önce hiçbir Amerikan başkanı ağırlamamış (Myanmar, Kamboçya) üç Uzakdoğu ülkesine (diğeri de Tayland) yaparak yeni stratejinin altını kalın şekilde çizdi. Peki nedir Asya Pivot stratejisi ve sonuçları ne olabilir? İşte ABD medyasından bazı görüşler:

Uzak Asya’ya kayan dış politika

Barack Obama, kendisini ‘ABD’nin ilk Pasifik başkanı’ olarak nitelendiriyor. Bunun iki sebebi var. İlki, Obama, Pasifik’in ortasında Hawaii’de doğdu ve çocukluğunun önemli bir kısmı da Pasifik’İn bir başka büyük ülkesi olan Endonezya’da geçti. İkinci sebebi ise, Obama, son dönemde ABD dış politikasında Pasifik’e en büyük yönelişi gerçekleştiren başkan olmaya başlaması. NPR’dan Scott Neuman, Obama’nın ilk döneminde Uzak Asya’yı ABD dış politikasının pivotu haline getirme isteğinin, Irak ve Afganistan savaşları nedeniyle yeterince mümkün olamadığına dikkat çekiyor. Şimdi bu iki maliyetli savaşın yüklerinden kurtulmaya başlamış olarak girdiği ikinci 4 yıllık döneminde bu stratejisini agresif şekilde uygulamaya koyabilecek imkanlara sahip.

Aslında Bush dönemiyle beraber, ABD’nin Asya-Pasifik’e yeniden yönelimi başladı. Birçok bölge ülkesiyle askeri ve ticari bağlar güçlendirildi. Ancak son aylarda Obama yönetimi, bölgeye yönelik ekonomik açılıma ağırlık vererek askeri yönelimini geri plana itti. Hatta, son bir yılın favori kelimesi ‘pivot’u da Çin’i rahatsız etmemek için kullanmaktan sakınmaya başladı. Ancak Foreign Policy’de dikkat çekildiği gibi adını ve içeriği ne olursa olsun Asya-Pasifik açılımının ana hedefi Çin. Bununla birlikte, tek hedefi Çin değil. ABD’nin bütün bölge ile karşılıklı ekonomik bağımlılığını kapsıyor.

ABD stratejik kırılma noktasında

Japan Times gazetesi, Asya-Pasifik bölgesinin öneminin artışının aydan aya bile yükseldiğine dikkat çekiyor.  Gerçi, son Gazze olayları da bir kez daha gösterdi ki ABD için Ortadoğu bakmadığı zaman ortadan kaybolacak bir sorun değil. Bununla birlikte Foreign Policy, ABD’nin stratejik kırılma noktasında bulunduğunu belirtiyor:

‘’Obama, dikkatimizi ve kaynaklarımızı, 21’nci Yüzyılda refah ve güvenliğin temek belirleyici alanı olan coğrafyaya çevirmekle doğru yapıyor. Obama’nın tercihi ABD’nin hayati uzun vadeli çıkarlarına karşılık geliyor ve sadece Obama’nın 4 yılı için değil gelecek başkanlar için de belirleyici olacak’’

Peki öyleyse donanma neden gönderiliyor?

ABD bir yandan Pasifik’te diplomatik ve ekonomik ağırlığını artırırken bir yandan da donanmasını büyük ölçüde bölgeye kaydırıyor. ABD kaynakları, bölgede yükselen küresel ekonomi dinamiğinin güvenlik ve istikrara ihtiyacı olduğunu ve ABD’nin bölgede Çin’in agresif etkisine karşı tek dengeleyici aktör olabileceğine dikkat çekiyorlar. Burada bir sorun da ABD’nin bu amaçla, demokrasisi sorunlu Kamboçya ve Laos gibi ülkelerle de ilişkisini güçlendirmesi. Bazı Amerikalı uzmanlar, ABD’nin, bölgede ideolojik ve stratejik üstünlüğünü koruyabilmesi için, bu ülkelerin ekonomik olduğu kadar demokratik standartlarının da yükselmesini sağlayarak örnek bir gelişmeye sahne olması gerektiğini savunuyor.

Pasifik Obama’nın elinde patlayabilir

Wall Street Journal’dan Michael Auslin ise, Obama’nın Pasifik’e de yönelerek, gelecek 4 yılda ‘çiğneyebileceğinden fazla lokmayı ağzına almış’ olabileceğini savunuyor. En büyük zorluğu da Çin’in yeni lideri  Xi Jinping ile yeni bir ilişki düzeni kurmak olacak. ABD bütçe açığı nedeniyle savunma kaynaklarını kısarken, Çin’in son derece endişeli komşularına ‘sizi biz koruruz’ mesajını nasıl etkili şekilde verebilir? Dahası, Filipin ve Japonya’nın Çin ile yaşadıkları son ada krizlerinde de Obama yönetimi çoğunlukla nötr kaldı. Ve Uzak Asya’da bütün bunlar olurken elbette dünyanın geri kalanı da ‘durağan’ kalarak Obama’nın Asya vizyonunu yerine getirmesini seyrediyor olmayacak.

New Republic’ten Joshua Kurlantzick de, Obama yönetiminin ‘Uzak Asya merkezli’ stratejisi ile takdiri hakettiğini dile getiriyor, ancak, Washington’un bu hevesinde çok aşırıya gidildiğini savunuyor:

‘’Obama yönetimi, arzulu ancak rezil yönetimlere sahip Myanmar, Vietnam, Laos, Kamboçya, Malezya ve Tayland gibi ülkelerle askeri bağlar kurmakta ve geliştirmekte çok hızlı davranıyor. Bu ülkelerdeki askeri iktidarların, insan hakları ihlallerini durduracaklarına ya da iktidarlarının ABD’nin daha geniş çıkarlarını dayandıracağı kadar uzun soluklu olabileceğine inanmak için yeterli sebep yok. Yani, Asya merkez stratejisi niyeti ne kadar iyi olsa da, orta yerde Obama yönetiminin yeterince dikkate aldığını ortaya koyamadığı aşikar moral ve stratejik kör noktalar var.’’