Skip to content
Menu

Profesyonel televizyon tartışmacıları

tv-tartisma

CEMAL TUNÇDEMİR

20 Şubat 2015

1987 yılında Amerikan savaş uçaklarının Basra Körfezi’ndeki bir İran petrol rafinerisini bombaladığı haberi gündeme düşmüştür. Bütün dünya ABD’nin bu ani hava operasyonu hakkındaki resmi açıklamasını merak etmektedir. ABD’nin o dönemdeki üç büyük TV yayın ağı da (ABC, NBC, CBS), dönemin Savunma Bakanı Casper Weinberger’in Pentagon’daki basın toplantısını canlı yayınlarlar. Ancak açıklama kürsüsüne gelen Savunma Bakanı, sözlerine başlamak için dakikalarca canlı yayını sunan muhabirlerin izleyicilerine Bakanın neler söyleyebileceği hakkındaki tahminlerini anlatmalarını beklemek zorunda kalır.

New Yorker dergisinin efsane yazarlarından A. J. Liebling, bir keresinde, ‘’üç çeşit gazeteci vardır’’ diyecek ve ekleyecekti:

– Gördüklerini yorum katmadan aktaran gazeteci

– Gördüklerinin anlamı hakkında analiz yapan, açıklayıcı gazeteci

– Şahit olmadığı ve görmediği bir olayın ne anlama geldiği hakkında konuşan yorumcu gazeteci.

İlk iki gazeteci türü ekonominin ve meraksızlığın etkisiyle büyük ölçüde ortadan kalktı. Ancak üçüncü tür gazetecilik sürekli büyümeye devam ediyor. Şimdi artık, görmediği, şahit olmadığı herşeyin anlamını bilen milyonlarca yorumcu gazetecisi olan bir ülke olduk.’’

Bugün ‘gazeteci’ deyince bir çoğumuzun aklına ilk gelen isimler, mesleğin gerçek emektarları, yani bizi ‘haberdar’ eden veya bir konuda bilgilendiren muhabirler, editörler, analistler değil, nerdeyse tek işi televizyonların tartışma programlarına katılmak haline gelmiş TV yorumcuları…

ABD’de bu fenomen 1990’larda kablolu TV haber kanallarının(CNN, Fox News, CNBC) büyük patlamasıyla ortaya çıktı. Televizyonda yorum yapan ünlüler sınıfı oluştu ve “TV tartışma programları katılımcısı” kimliği bu kişilerin profesyonel kimliklerinin bile önüne geçti. Artık sadece gazeteci, politikacı, stratejist vs değillerdi, ekranda konuşan adamlardı.

Haber kanalları arasındaki rekabetin büyümesiyle, sektörün ‘ilgi çekecek tartışmacı’ talebi de arttı. Yüzünde fiziksel bir özrü olmayan ve kendini bir şekilde ‘yorumcu-stratejist-gazeteci’ diye tanıtabilecek herkesin televizyona çıkmaya başladığı bir süreç başladı. 2008 başkanlık süreci ve sonrasında ise bu durum zirveye çıktı.

New York Magazine dergisi Washington temsilcisi Mark Leibovich, haber kanalları tartışmacılarıyla ilgili şu gözlemini paylaşıyor:

Tv tartışma programı yorumcuları çoğunlukla genç ve erkek. Bir zamanlar, sadece meslekte uzun süre çalışmış kıdemli gazetecilere tanınan ayrıcalıklardan bir gecede yararlanabilir hale geliyorlar. Agresifler… Çoğunlukla teknoloji ile barışıklar… Ve en önemlisi de ‘netler’. Bir seçim gecesi, kim kaybetti, kim kazandı, o gün gelişen bir olayda kim yanlış kim doğru çok kesin olarak hemen biliyorlar. Çünkü anlık yaşam kültürünün çocukları bunlar. Twitter kuşağı yorumcuları. Ve çoğunlukla da, kendileri gibi o stüdyoda olmaya öykünenlere hitap ediyorlar. Bugün başka herşeyden çok medyayı konuşmamızın sebebi de bu. Bize başka şeyleri açıklama aktarma aracı olması gereken medya, gazeteciler, kendisi haberin konusu artık.

Elbette ki ekranlardaki her tartışma programı veya bunlara katılan her yorumcu için bu genellemeyi yapmak büyük haksızlık olur. Ancak birkaç saygın istisna dışında TV’lerdeki çoğu tartışma programı, iletişim/gazetecilik kurallarından çok eğlence programı kurallarına tabi. Katılımcıların kıyafetleri, saçma hareketleri, fiziksel özellikleri, reaksiyon doğuracak üslupları içerik kadar ve hatta bazen ondan da fazla belirleyici. Programı yapımcıları ve yönetimi için de temel amaç, seyirciyi bilgilendirmek değil, reklama kadar kanalda tutmak. Bunun en garanti yolu da, ‘reyting getirmesi garanti’ bir üne kavuşmuş TV tartışmacısı konu etmek…

Bir başarı ölçüsü olarak ‘televizyona çıkmak’

Watergate Skandalı’ndaki gazeteciliğin ‘Başkanın Bütün Adamları‘ filmiyle beyaz perdeye aktarılmasından sonra, şöhret, gazetecilikte ‘başarının’ en önemli göstergelerinden biri oldu. Bir gazeteci ne kadar şöhretliyse o kadar başarılı sanılmaya başlandı. Şöhretin en kestirme yolu ise ‘televizyona çıkmak’. Bir televizyon tartışma programına katılırsanız, ne kadar saçma şeyler konuşup savunursanız savunun, artık ünleniyorsunuz. Ünlendiğiniz için de TV’ye daha çok çıkıyorsunuz. İşte bu döngüden dolayı da, ekran tartışma programları dünyası, gerçeklere, düşünceye, fikirlere, analizlere kapı aralayan bir medya aracı olmaktan çıkıp, Leibovich’in, Başkan Eisenhower’dan esinlenerek taktığı isimle ‘celebrity-industrial complex’e dönüşüyor. Kaldı ki, profesyonel tartışmacıların, tartışma programlarına katılmaktan tek kazanımı ün de değil. Ekran, politika ve medya arasında bir döner kapının içine girilmiş olunuyor. Politik makamlara, iyi maaşlı kurullara, ücret mukabili belediye etkinliklerine paraşütle inmek kolaylaşıyor.

Bill Clinton’ın 1992 yılında sürpriz şekilde kazandığı başkanlık seçim kampanyası, medyatik politik stratejistlerinin yükselişine de ilk kez sahne oldu. 20’nci yüzyıl Amerikan tarihinde bir kaç ünlü stratejist ve yardımcı söz konusu olsa da hiç biri, Bill Clinton’un kampanya stratejistleri James Carville veya George Stephanopoulos kadar ünlü olamamıştı. Bu ikili Clinton’ndan ayrı olarak kendileri birer markaya dönüştüler. Dizilere bile konu oldular ve benzerlerini üretmeye başladılar.

O güne kadar hep gözlerden uzak kalan bir çok politikacı danışmanı da bu süreçte marka olma yoluna girdiler. Öyle ki, yazılı medyaya yazılar yazan bir çok politika insanı da yazmak istedikleri için değil, bunun kendilerini televizyona çıkarmaya yardım edeceği düşüncesiyle yazıyordu. Örneğin efsane politikacı Tip O’Neill’in danışmanlığından ayrılan Chris Matthews, San Francisco Examiner adlı küçük gazetede köşe yazmaya başladı. Ve, Examiner’in Washington Büro Şefi oldu. Oysa Examiner’in Washington’da bürosu yoktu ve Matthews gazete adına şehirdeki zaten tek kişiydi. Ama bu ‘Washington Büro Şefi’ ünvanını kullanıp durmasının özel bir nedeni vardı: Ekrana çıkmak. Çabaları bir süre sonra sonuç verdi ve CNBC’de program yapmaya başladı. Bugün MSNBC’de devam eden Hard Ball programı 1997’de yayına başladı ve ilk günlerinde kendini Clinton – Lewinsky skandalının içinde buldu. Duyarlı Gazeteciler Komitesi kurucu başkanı Bill Kovach, Lewinsky skandalında medyanın tavrını incelediği kitapta, ‘’Bu skandal sırasında, gazetecilikleri kendinden menkul, kişisel çıkarlarına odaklı ve tek dertleri programlarının yayında kalmaya devam etmesi olan yeni bir dedikodu-sohbetçi türü ortaya çıktı’’ diye yazacak ve Matthews’i de bunlara dahil edecekti.

Politikacı Tom Coburn, bazı politikacıların ve ekrandaki bazı tartışma profesyonellerinin ortak özelliklerine dikkatimizi çekiyor. Bunların tek dertleri, politikada veya ekranda kalmaya devam etmek. Washington’un bugünkü kutuplaşmış ortamında Kongre’de veya ekranda kalmanın en garanti yolu ise, kutuplaşmaya ve keskin partizanlığa güçlü şekilde sarılmak. Coburn’a göre, keskin kutuplaşmaya oynamak ise, bir ideolojiye inanmaktan çok kariyerizme inancın ifadesi. Bilgiyle, fikirle, sakinlikle değil; ezberlerle, doğmalarla, hararetle tartıştıkça yerlerini garantiliyorlar.

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz