Skip to content
Menu

Kredi derecelendirme kuruluşları niçin var?

kredi-derecelendirme

CEMAL TUNÇDEMİR

18 Mayıs 2013

19’ncu yüzyılın ikinci yarısının Google’ı, Apple’ı, Microsoft’u, yani ekonominin yükselen gücü, demiryolu şirketleriydi. Hem toplumsal yaşamın, hem günlük ekonominin hem de finans dünyasının kontrolü demiryolları şirketlerinin elindeydi.

Demiryolu firmalarından önce kredi vermek, kredi verenler için kolaydı. En azından kredi verdiklerinin fabrikalarının dükkanlarının nerede olduğunu biliyorlardı. Ancak demiryolları, o günlerde ‘vahşi batı’ya açılıyor, buralarda sürekli yeni hatlar inşa etmeye çalışıyorlardı. Çünkü hattı işletme hakkı, demiryolunu inşa edenindi. Ne kadarını sen inşa etmişsen o kadarının işletmesi sana ait. Yatırımcılardan kredi isteyen o kadar çok demiryolu şirketi vardı ki, yatırımcılar, hangi şirketin kredi vermeye değer, hangisinin riskli olduğunu bilmek istiyordu.

O günlerde Henry Varnum Poor ve John Poor adlı iki kardeş Maine eyaletinde yeni yeni zenginleşmeye başlamışlardı. Demiryolu işine giren John, 1849 yılında American Railroad Journal adlı demiryolu dergisini satın aldı ve kardeşi Henry’i yayın yönetmeni yaptı. Henry Poor, 1860’ta ABD Demiryollarının ve Kanallarının Tarihi adlı kitabı yayınladı. Bu rapor, demiryolları şirketlerinin finansal ve icrai durumları hakkında kapsamlı bilgiler de içeriyordu. Sonradan H.W Poor şirketini kuran Henry’nin oğlu da babası gibi her sene bu kitabı bilgileri güncelleyerek yeniden yayınlamaya başladı.

1906 yılına gelindiğinde Luther Lee Blake adlı bir analist de Standard İstatistik Bürosu’nu kurdu. Standard şirketi, Poor’dan farklı olarak demiryolu sektörü dışındaki şirketlerin de finansal durumunu analiz ediyor ve bunu yılda bir kitap ile değil, kartlara yazarak daha kısa aralıklarla yapıyordu. 1941 yılında her iki şirket birleşerek ünlü Standard & Poor’s şirketini oluşturdular. Şirketi 1968 yılında McGraw-Hill grubu satın aldı. S&P’nin bugünkü büyük patronu Bush ailesine yakınlığıyla bilinen Harold McGraw III

1909 yılında New Jersey’li John Moody adlı bir işadamı da demiryolu şirketleri bülteni işine girdi. Kredi derecelendirmede kullanılan harfli sistemi ilk kullanan Moody’dir. Connecticut’lı John Knowles Fitch, ise aynı yıllarda New York’ta benzeri bir faaliyete girişti. 1913’te Fitch Publishing Company adlı firmasını resmen kurdu. Böylece kredi derecelendirmenin ‘üç büyükler’i oluştu. S&P ve Moody’s tamamen Amerika merkezliyken, Fitch, Londra-New York merkezli. Fitch’in yüzde 80’ine 2014 yılında beri , Yurttaş Kane filmine ilham kaynağı olan William Randolph Hearst’ün kurduğu Hearst Corporation sahip. Fransız risk yönetimi firması FIMALAC grubu ise Fitch’in yüzde 20’sinin sahibi.

Bu 3 şirket 1929 Büyük Krizine kadar finansal yatırımcılara para karşılığı servis yapan birer şirketten başka birşey değildi. Peki onlara bugünkü güçlerini kim verdi? İronik olarak bugünlerde bu kurumlarla pek de arası iyi olmayan Amerikan yönetimi… 1929 krizinden sonra borsayı ve bankaları düzene sokmak isteyen Washington, piyasaya sürülecek tahvil ve bonoların bu 3 şirketin derecelendirmesinden geçmesi gerektiğini yasaya bağladı. New York Üniversitesi ekonomi tarihi profesörü Lawrence White, NPR’a yaptığı bir açıklamada, bunu, ‘devletin kendine ait bir işi dışardan müteahhitlere yaptırmasına’ benzetmişti.

Günümüzde dünyada kredi derecelendirmesi yapan 150 civarında reyting kurumu var. Ancak dünyadaki bütün borçlanmanın yüzde 95’ini üç büyükler derecelendiriyor. Moody’s ve S&P yüzde 40’ar piyasaya sahipken, Fitch, müşteri piyasasının yüzde 15’ini elinde tutuyor. Fitch, daha çok, Moody’s ve S&P’nin notları uyuşmadığında devreye giriyor. Kredi bulma itibarı açısından, şirketlerin ve devletlerin, Fitch, Moody’s veya S&P’den en az birini tercihen ise üçünün de notunu yanlarına almaları gerek.

Kredi karnesi verenlerin karnesi zayıf

‘Üç büyükler’ yıllarca iyi krediyi riskli krediden ayırma konusunda yararlı işler yaptılar. Ta ki 1960’lar kredi işine ‘şike’ bulaşıncaya kadar. Bu 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşu artık sadece kredi verenden para almıyordu, kredi almak için bono ve tahvil yayınlayandan da para almaya başladılar.

Profesör White bu kararın oluşmasında pek de dikkat etmediğimiz bir faktöre dikkat çekiyor; Fotokopi makinesi… Fotokopinin icadıyla, kredi derecelendirme kuruluşu, müşterilerinin, hazırladıkları reyting raporlarını üçüncü kişilere ya da ilgili şirketlerle de bedavaya paylaşabileceklerinden korkmaya başladılar. Borç isteyenden de kendi paralarını kendileri toplamaya karar verdiler ve artık onlara raporlarını para ile satmaya başladılar.

Sistemin ne kadar büyük yozlaşmaya yüz tuttuğu ise ancak son 10 yılda anlaşılabildi. 2000’lerin başında Amerikan enerji devi Enron’un iflas etmek üzere olduğunu bile bile görmezden geldiler ve piyasayı yanılttılar. Mortgage kredilerinin gruplandırılmasıyla oluşan RMBS ve borçların birleştirilerek yatırımcılara satıldığı borç iştiraklerine yani CDO’lara AAA kredi notu vererek, bankaların, fonların, devlet kurumlarının bu son derece riskli varlıklara yatırım yapmasına zemin hazırladılar. Tabii ki bunu hayır olsun diye yapmıyorlardı. Moody’s şirketinin bu riskli varlıkların derecelendirilmesinden doğan gelirleri 2002’de 61 milyon dolardan 2006 yılında 260 milyon dolara ulaştı. S&P’nin CDO’larden geliri aynı 4 yılda 64 milyondolardan 265 milyon dolara ve RMBS’lerden geliri de 184 milyon dolardan 561 milyon dolara fırladı.

Bu kredi derecelendirme kuruluşları ne yaptıklarını bilmiyor değillerdi. Bir S&P yöneticisinin çalışma arkadaşlarına 2006 yılında gönderdiği emaildeki, ‘’Umut edelim ki bu kağıt kartlardan ev yıkılmadan önce hepimizi emekli olmuş ve müreffeh bir hayat standardına kavuşmuş olalım’’ sözleri Amerikan Senatosu raporuna bile girdi. Piyasayı riskli yatırımlarla şişiren kredi derecelendirme kuruluşları, balonun patlamak üzere olduğunu görünce, 30 Ocak 2008 günü bütün bu riskli yatırımların kredi notlarını bir günde düşürerek ABD’deki mortgage krizinin başlamasını ve küresel ekonomik krize dönüşmesini tetiklediler. O gün sadece S&P, 6 bin 300 ayrı kurumun reytingini düşürdü.

Son yüzyılda birkaç büyük krizden geçen Amerika, ekonomisini korusun kollasın diye oluşturduğu güçlerin aslında ekonomik krizlerin de kaynağı olduğu gerçeği ile böylece yüz yüze geldi…

19’ncu yüzyılın demiryolu dünyasında, kısıtlı bilgi atmosferinde ihtiyaçtan oluşmuş kredi derecelendirme kuruluşlarına, bugünün ulaşım teknolojisi ve internet çağında gerek olup olmadığı artık daha çok tartışılıyor. Son yıllarda, kısa sürelerle birbirine taban tabana zıt karne notları verecek cüretkarlıkta olmalarını, onların da yaklaşan sonlarının farkında olduğunun ifadesi olarak okuyan analistler de var. Ancak, 1980’lerden itibaren borç piyasası hızla küreselleştiği için, daha bir süre finans dünyasının kalbinde yer alacaklarını düşünenlerin sayısı daha fazla. Herkesin hemfikir olduğu konu ise, bu kuruluşların daha şeffaf ve daha hesap sorulabilir hale dönüştürülmesinin aciliyeti…