Skip to content
Menu

Öfkeli generalin Washington’a geri dönüşü

flynn1
Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığı emekli korgeneral Michael Flynn, Trump döneminin en çok konuşlacak isimlerinden biri olacağının sinyalini veriyor.

CEMAL TUNÇDEMİR

18 Kasım 2016

7 Ağustos 2014 sabahı, Washington DC Ronald Reagan Uluslararası Havaalanının hemen karşısında yer alan Savunma Bakanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı binasında Pentagon’un istihbarat şefi korgeneral Michael T. Flynn’ın emekliliği nedeniyle düzenlenen veda töreni buz gibi bir ortamda başladı. Çünkü törene katılanlar arasında, Flynn’ı istifa edip emekliliğe zorlayan iki isim ABD’nin istihbarat başkanı James Clapper ile istihbarattan sorumlu bakan yardımcısı Michael Vickers da vardı.

Flynn’ın başında olduğu Savunma İstihbarat Dairesi, ABD’de ‘Pentagon’un CIA’i’ olarak nitelendiriliyor. Politico’nun kıdemli Pentagon muhabiri James Kitfield’in aktardığına göre törende bir konuşma yapan NSA Başkanı Amiral Mike Rogers, Flynn’dan ‘’ABD’nin son 20 yıldaki en iyi istihbarat şefi’’ diye övgüyle bahsedecekti. Ancak, bunun bir gönül alma ifadesi aldığı açıktı çünkü Amerika’nın son 20 yıldaki en iyi istihbaratçısı daha 56 yaşında istifaya zorlanıp emekliye sevkediliyordu. Flynn, 17 bin personelli istihbarat kurumunun başına geldikten sonra kurum yönetiminde, hızla savaşçı zihniyetini hakim kılmaya girişmiş, ancak, Irak ve Afganistan’daki hezimetlerin zihnindeki yeri hala taze Washington DC bürokrasisinde bu savaşçı yaklaşım hemen ters tepmişti.

Flynn’in, veda törenindeki konuşmasında bir kişiye özel teşekkürü dikkat çekti. Kendisi gibi erken yaşta emekliliğe zorlanmış general Stanley McChrystal. Bush döneminde ABD’nin Özel Operasyonlar Komutanlığını bir terörist avı ağına dönüştüren ardından Obama tarafından orgeneral yapılarak Afganistan’daki Amerikan askerlerinin komutanlığına atanan McChrystal’ın, bazılarınca hakkında bir gün Amerikan başkanı olmakla taçlanacak spekülasyonu yapılan parlak kariyeri Rolling Stones dergisine verdiği bir röportajla sona erecekti. McChrystal, Obama yönetimi hakkında medyaya konuşarak kamuoyu oluşturmaya çalışmış ve ‘sivil otoriteyi çiğnediği’ gerekçesiyle Obama tarafından derhal emekliye ayrılması istenmişti.

‘’Bu ülkede, ABD’nin savaş tarzını tek başına değiştiren bir isim varsa o da Stan’dı’’ diye konuştu Flynn veda töreninde. Bu ikili ile beraber, yine kariyeri hakkında ‘ABD başkanlığına kadar gidebilir’ yorumu yapılan bir başka general David Petraeus’un da görevinden alınıp yaklaşık aynı dönemlerde CIA’nin başına atandıktan kısa süre sonra bir seks skandalı ile açıkta kalması, Kitfield’in deyimi ile, o dönemdeki ‘savaşçı general sınıfının bir kısmınca bir aşağılama’ olarak görülecekti.

Kitfield, Flynn ile o günlerdeki son ‘off the record’ görüşmesinden ilginç bir detay aktarıyor. Flynn, Obama yönetiminin, Bin Ladin’in öldürülmesi sonrası İslami terör konusunu yeterince ciddiye almamasını eleştirip, ABD’nin 2014 yılı itibarı ile 11 Eylül’den öncekinden bile daha güvensiz bir ortamda bulunduğunu savunuyor ve dikkati o günlerde Obama yönetiminin küçümsediği IŞİD’e çekiyor. ABD’nin İslamizm ile savaşını savsaklamasının bedelinin ağır olacağı uyarısı yapıyor.

Demokratlara müthiş öfkeli, savaşçı, agresif bir general grubunun Donald Trump’ın zaferi ile başkentte yönetime geri dönüşünün ne tür sonuçları olacağı bugünlerde ABD’nin en önemli tartışma konularından biri.

Bir konuşmasında, Demokratları ‘düşman cephesi’ olarak ilan edecek kadar ileri gidecek Flynn, Trump’ın resmen Cumhuriyetçi Partinin başkan adayı ilan edildiği kurultayda, Clinton için atılan ‘Hapse tıkın!’ sloganlarına da kürsüden destek verecek ve ‘Evet onu hapse tıkalım’ diye bağıracaktı. 18 Temmuz’daki o konuşmasında Flynn’a göre ‘İslamizm tehlikesi karşısında politik doğruculuk oynamak, ABD’nin yöneticilerinin düşmanlarını tanımasını ve tanımlamasını engelleyegeldi’. Ona göre ABD Başkanı Obama ‘İslamcı teröristleri kucaklayan omurgasız ve zayıf biriydi’, ‘yalancıydı‘…

Birçok üst düzey askeri yetkili ve hatta eski genelkurmay başkanı Mike Mullen’in özel olarak Flynn ile buluşup, ‘tonunu düşürmesi’ tavsiyesinde bulunduğu iddia edildi. Mullen Washington Post gazetesine, ‘emekli bile olsa bir ordu yetkilisinin, bu derece partizan görüşlerin sözcüsü olmasının, askeri camianın profesyonellik imajına büyük gölge düşürdüğü’ görüşünü paylaşacaktı. Bir başka emekli genelkurmay başkanı Dempsey de Washington Post’a gönderdiği mektupta, Flynn’ın kurultayda ‘Mike Flynn’ olarak değil ‘general Mike Flynn’ olarak takdim edildiğine dikkat çekerek bu ünvanı kullanacaksa üslubuna ve davranışlarına dikkat etmesi gerektiği uyarısı yapacaktı. Daha sonra Cumhuriyetçi Partiye katılmış ve Bush döneminde dışişleri bakanı da olmuş emekli orgeneral Colin Powell’a göre ise Flynn, ‘aşırı sağcı bir manyak’tı. Medyaya sızan e-malinde de Powell, ”bu zihniyette bir adamın orduda bu derece yükselmiş olmasından şaşkınlık yaşadığını” ifade edecekti.

ABD’de emekli generallerin bir adayı desteklediği çok görülen bir şey. Ancak bir emekli generalin rakip partinin adayına bu derece kişisel ve sert söylemlerle saldırdığının örneği yok. Flynn, ABD’de generallerin, emirlerinde görev yaptıkları başkanlar hakkında doğrudan eleştirel konuşmama geleneğini de kıran ilk isim oldu.

Ancak bütün bu son derece radikal söylemlerinin sonucunda Kitfield’in deyimi ile Flynn, ‘’Trump’ın ulusal güvenlik konusundaki alter egosu haline geldi’’. Trump’ın başkan adayı olduktan sonra ülkenin resmi istihbarat kurumundan her sabah aldığı çok gizli istihbarat brifinglerinde odada bulundu ve askeri konularda baş danışmanı oldu. Bir çok muvazzaf ve emekli üst düzey askeri yetkilinin, Flynn’ın orduyu bugüne kadar görülmemiş derecede partizanlaştıracağı ve bir partinin ideolojik aygıtına dönüştüreceği endişesi medyaya yansıyor.

Flynn, Irak Savaşının ilk 6 yılında Özel Operasyonlar Komtanlığının istihbarat başkanı olarak Irak’taydı ve bugün IŞİD’i yöneten birçok teröristin yetiştiği zeminin yakından tanığı oldu. Komutanı McChrystal, Afganistan’a atandığında Flynn’ı da yanında istihbarat başkanı olarak götürdü. Ancak McChrystal ve ekibinin Afganistan’da uygulatmak istediği strateji, Obama’nın dar dairesinde, kendilerinin ‘Vietnam türü bir bataklığa sürüklenmek istediği endişesine’ yol açtı. Rolling Stones dergisinin “Runaway General” başlıklı dosyası ile de ipler tamamen koptu. Flynn, ‘’McChrystal’ın kovulması ağzımda kötü bir tad bıraktı. Beyaz Saray’ın askeri hor gördüğünü düşünmeye başladığım ilk gündü ve bugüne kadar da bu inancımı korudum’’ diye anlatıyor.

Generallikten istifa edip emekli olduktan sonra, Neocon şahin Michael Ledeen ile birlikte “Savaş Alanı: Radikal İslam ve Müttefiklerine karşı Savaşı Nasıl Kazanabiliriz?” adlı bir kitap yazdı. Flynn Dallas’ta geçtiğimiz aylardaki bir konuşmasında, ‘İslam bir din değil politik bir ideoloji ve kanser. Din kisvesi arkasına saklanıyor’ görüşünü dile getirdi. Haziran ayında CNN’de konuk olduğu programda, ABD’nin İslamcı grupları ve radikal islamın itibarsızlaştırması gerektiğini savunacak ve ‘Ancak şu anda bunu yapmamıza izin yok’ diye konuşacaktı. Mayıs ayında attığı bir Twitte ise, ‘Müslüman korkusu rasyonel bir korku’ diye yazacaktı.

Flynn’ın oğlu Michael G. Flynn’ın ise, Trump’ın bütün seçim kampanyası boyunca,  Demokratlar, Müslümanlar, ‘küresel lobiler’ vs hakkında birçok komplo teorisinini yayan ağın arkasındaki isimlerden biri olduğu iddia ediliyor. Clinton’ın Huma Abedin üzerinden Müslüman Kardeşler’ üyesi olduğundan, Trump’ın adaylık yarışındaki rakibi Marco Rubio’nun kokain partileri yapan bir homoseksüel olduğuna, pizzagate olarak adlandırılan ve Obama ve Clinton’a kadar uzanan şeytani bir pedofil seks tarikatının ABD’yi ve dünyayı yönettiğinden, Facebook’un sahibi Zuckerberg, Demokrat aday Bernie Sanders ve Twitter CEO’su Jack Dorsey’in üyesi olduğu ‘komünist örgütlenmeye’ kadar bir dizi akla zarar komplo teorisi, Trump destekçilerinin motivasyonunda önemli rol oynadı.

Flynn, kitabının yayınlanmasından sonra Fox News’in müdavimleri arasına katıldı. İrlanda kökenli katolik bir asker babanın ikisi general olmuş 9 çocuğundan biri olan Flynn ile Trump’ın yolları da bu dönemde kesişti. Trump’ın en güvendiği danışmanlarından biri olan Flynn’ın Trump yönetimde üst düzeyde bir göreve atanmasının kaçınılmazlığı, Amerikan kamuoyunda ve askeri çevrelerde yoğun bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Savunma Bakanlığı koltuğunun doğal sahibi gibi görünüyordu. Ancak bu makama atanmak başkanın imzasıyla olan bir şey değil. Senato’nun da onayı gerekiyor ve Trump Flynn’a birçok Cumhuriyetçi senatörün de sıcak bakmayacağının farkındaydı. Ancak bundan da önemli engel, ordu yetkililerinin aktif görevden ayrıldıktan sonraki 7 yıl içinde Savunma Bakanı olarak atanmasını yasaklayan federal yasaydı. Trump da onu güvenlik politikalarında Savunma Bakanlığından sonra en önemli koltuk olan Ulusal Güvenlik Danışmanlığına atadı. Hem bu atama için Senato onayı da gerekmiyor.

Trump’ın Flynn ısrarının, yeni yönetimin ‘İslamcı terör ile savaş’ta oldukça agresif ve savaşçı bir yol izleyeceğinin’ sinyali olarak yorumlayan çok. Flynn’in, Rus lider Putin ile sıcak ilişkisi de bir başka tartışma konusu. Flynn, Putin’in kontrolündeki Russia Today (RT) televizyonunun Moskova’daki kuruluş galasına katılıp, Putin ile aynı masada oturarak katılacak kadar yakın. Aylardır Trump’ın yanında devletin gizli istihbarat brifingini alırken bir yandan da yabancı devletlere hizmet veren bir lobi ve istihbari danışmanlık firmasını yönetmesi, görev etiğine bakışının ve yasalara bağlılığının sorgulanmasına yol açtı. Oluşan büyük tepki dalgası üzerine Flynn, kendisine ait istihbarat şirketinin, ‘bazı yerli ve yabancı müşterileri olduğunu’ kabul etti ancak bu ülkelerin isimlerini veya bu uluslararası faaliyetinin boyutlarını açıklamayı reddetti. Flynn, RT’nin gala yemeğine katılıp konuşma yapmak için para aldığını da kabul etti ancak miktarını söylemekten çekindi.

Obama’nın etik danışmanı Norm Eisen de, bu durumu ‘çok rahatsız edici‘ diye nitelendirdi ve onun göreve atanmasıyla ulusal güvenlik yetkili ve memurları arasında toplu istifaların olacağı öngörüsünde bulundu. Nitekim, Flynn’ın bir numaralı ‘düşman’ gördüğü, ABD’nin istihbarat başkanı James Clapper, Perşembe günü Flynn’nin atandığı haberlerinden saatler önce istifa ettiğini kamuoyuna açıkladı.

Vox.com’ın haberine göre ise General Flynn, Trump’ın damadı inşaatçı ve gazete patronu Jared Kushner ile birlikte ulusal güvenliğin üst kademelerine dolduracakları isimleri belirlemeye başlamış bile.

Ulusal Güvenlik Konseyinin Politico’ya konuşan eski bir üyesi ise, Flynn’in bu göreve atanmasını ‘ürkütücü’ olarak nitelendiriyor:

‘’Trump’ın kampanya sürecinde ne derse desin, başkan olarak dar dairesini aklı başında insanlardan oluşturacağı ümidi vardı. Beyaz Saray Genel Sekreterliğine atanan Reince Priebus bu ümidi artırmıştı ancak Flynn kesinlikle bu kategoride biri değil.’’

Aynı yetkili, Flynn ile aynı zihniyetteki New York eski belediye başkanı Rudy Giuliani’nin de dışişleri bakanlığına atanacağı haberlerine dikkat çekerek, ”ABD’nin bu ikisinin kontrolünde diplomatik yüzü, ‘’oldukça öfkeli ve agresif bir görünüm alacak’’ görüşünü dile getiriyor.

Obama da 2009’da başkanlığa başlarken Ulusal Güvenlik danışmanı olarak bir generali seçmişti. ABD’nin NATO komutanı emekli orgeneral James Jones, Obama’nın ilk ulusal güvenlik danışmanı olmuştu. 40 yıllık askerliği süresince her türlü politik tartışmanın dışında kalmaya özen gösteren Jones, Cumhuriyetçilerin ve ordunun da çok saygı duyduğu bir askerdi. Trump ise, ülkenin yarısının desteklediği partiyi düşman kampı gören, yoğun ve agresif bir savaş politikasına inanan, ordunun önemli bir kısmıyla ciddi sorunları olan, tartışmalı bir uluslararası ilişki ağına sahip, bir istihbaratçı generali seçti. Bu seçimin anlamını ve belki de sıradışı sonuçlarını görmek için çok beklemeyeceğiz galiba…

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz