Skip to content
Menu

ABD’de milletvekili ve senatör adayı olma mücadelesi başladı

AMERİKA BÜLTENİ
10 Mayıs 2018

Her ne kadar dünya Donald Trump’ın İran kararı açıklamasına odaklansa da ABD iç politikasında gündem önseçimler. ABD’de Kasım ayının ilk Salı günü yapılacak çok kritik Kongre seçimleri için geri sayım başladı.

Kongre’nin Kasım ayında Demokrat çoğunluğa geçmesi halinde Trump, son iki yılını ‘topal ördek’ olarak geçirme riskinin de ötesinde başkanlıktan azledilme riskiyle de yüz yüze kalabilir. Öte yandan, seçime konu olacak 33 senatör koltuğundan 24’ünün mevcut sahibinin Demokrat ve 9’unun Cumhuriyetçi olması, Demokratlara az da olsa çoğunluğu yakalama umudu verirken, Cumhuriyetçilere ise Senato’da süper çoğunluk oluşturabilme şansı da sunuyor. Bununla beraber bu kadar kritik Kasım seçimini şekillendirecek şey o Kasım günü sandıklarda kullanılacak oylardan ibaret değil. ABD Kongresi bir yönüyle bu haftalarda yapılan önseçimlerde şekillenmeye başladı denebilir. Bugünlerde önseçimleri dikkatle izleyenlerin, Kasım ayında nasıl bir Kongre oluşabileceği konusunda daha fazla öngörüye sahip olacakları kesin. Önseçimlerin seçimler kadar ilgi görmesi bundan…

Kasım seçiminde partilerinin milletvekili veya senatör adayı olmak isteyenler de büyük bir mücadele içine girmiş durumda. Çalabilecekleri hemen her kapıyı çalıyorlar. Adaylık sürecinde uğramak zorunda bile olmadıkları tek kapı hariç; Partilerin genel merkezi ve partilerinin genel başkanlarının kapısı.

Çünkü, ABD’de kimlerin partinin milletvekili ve senatör adayı olacağını belirleme yetkisi, parti ulusal komite başkanları veya parti genel merkezlerine ait değil. Her seçim bölgesinin seçmen tabanı, o bölgede adayın da kim olacağına karar veren ana güç. Delege olmak gerekmiyor isteyen her seçmen, önseçimlerde oy kullanabiliyor. Hatta bazı eyaletlerde örneğin kayıtlı Cumhuriyetçiyseniz ve istiyorsanız, kendi partinizin adayı yerine o eyaletin Demokrat Parti senatör adayını belirleyecek önseçimde de oy kullanabilirsiniz.

Önseçimler 50 eyalette aynı düzenlemelere tabi değil. Ortak yanları ise, önseçimlerin denetim ve işleyişinin de parti tarafından değil, kamu yetkililerince yapılması. Önseçimi, parti içi temayül yoklamasına dönüşmekten koruyan şey bu.

Kapalı-önseçim’ yapılan 14 eyalette (Delaware, Florida, Kansas, Kentucky, Louisiana, Maine, Maryland, Nebraska, New Jersey, New Mexico, New York, Pennsylvania, Oregon ve Wyoming), sadece son seçimde o partiye kayıtlı seçmenlerden zamanında seçmen kaydını yaptıranlar önseçimde oy kullanabiliyor.

Yarı-kapalı önseçim yapılan 12 eyalette ise (Alaska, Arizona, Colorado, Iowa, Kansas, Massachusetts, New Hampshire, North Carolina, Rhode Island, Utah ve West Virginia) yine önseçimde oy kullanmak partiye kaydını yaptırmış seçmenlerin yanı sıra, her hangi bir partiye kayıtlı olmayan seçmenlere de açık.

Açık-önseçim yapılan 11 eyalette ise (Alabama, Arkansas, Georgia, Hawaii, Michigan, Minnesota, Missouri, Montana, North Dakota, Vermont ve Wisconsin) hangi partinin kayıtlı üyesi olduğunuz farketmeksizin önseçimden önce ilan edilen zamanında resmi başvurunuzu yapmak suretiyle istediğiniz partinin önseçimine seçmen olabilirsiniz. Ancak sadece bir kez önseçim seçmeni olabilirsiniz.

California ve Washington eyaletleri ise, bazılarınca ‘jungle önseçim’ denen ‘partiler üstü şemsiye önseçim’ yöntemiyle yapılan bir önseçim sistemine sahip. Hiçbir aday adayı bir parti adına önseçime girmiyor. Önseçim sandığına herkes birlikte ve kendi adına katılıyor ve en fazla oyu alan iki aday resmi seçimde karşı karşıya geliyor. Çoğu zaman bu iki aday aynı partiden olabiliyor. Bu sistemin amacı, ‘eyalet politik temsilinde aşırı kutuplaşmayı engellemek’ olarak belirtiliyor.

Bununla beraber ABD Başkanı gerek parti merkezleri belli adaylara destek açıklaması yapabiliyor. Onların mitinglerine katılabiliyor. Ancak yapabilecekleri bundan fazla değil. Nitekim, sık sık önseçimlerde parti ‘establishment’lerinin veya ABD başkanının hiç de istemediği aday adayının kazandığına tanık olunabiliyor. Hatta bir çok eyalette, seçim bölgesinde başkentteki parti merkezinin adayı gibi görünmek ters teptiği için her aday parti merkezi ile başkente oldukça mesafeli olduğunu ispatlamaya çalışıyor.

Peki parti merkezi bir aday lehinde diğer adaylara baskı yaparak müdahale etmeye çalışırsa ne olur?

Önseçimlerle ilgili Anayasal bir düzenleme olmadığı için fiili bir engelleme olmadığı sürece hukuksal bir sorun olmaz. Ancak parti açısından, hiç istemediği bir görüntü ortaya çıkmış olur. Demokrat Parti’nin Temsilciler Meclisi Grubununun iki numaralı yöneticisi olan Steny Hoyer’ın, Colorado eyaletinin 6 numaralı seçim bölgesindeki Demokrat aday adaylarına Kasım ayında o seçim bölgesinde kazanma şansı çok daha yüksek olan Jason Crow lehine çekilmelerini telkin etmesinden sonra böyle oldu. Adaylardan Levi Tillemann bu telkini kamuoyuna taşıdı ve geçen hafta da Hoyer’ın telkin telefonunun ses kayıtları medyaya düştü. Tabii ki arkasından bunun ”seçmen iradesine antidemokratik bir müdahale” olduğu yolunda büyük bir tartışma başladı.

Amerikan kamuoyu, bir partinin iki numaralı isminin, partinin bir taşra seçim bölgesindeki önseçime bu asgari telkinine bile tolerans göstermiyor. Aslında Hoyer, kamuoyuna açık şekilde Crow’u desteklediğini açıklasa ve Demokrat seçmenlerden onun için oy istese bu hiç yadırganmayacaktı. Nitekim ABD başkanı Trump, Cumhuriyetçi Parti önseçimlerinde desteklediği isimleri Twitter’da paylaşıp onlara oy istemekten çekinmiyor. Alabama ve Pennsylvania’da desteklediği adaylar önseçimde kazanamadı. Ancak bu destek, kapalı kapılar ardında diğer adaylara baskıya dönüştüğünde büyük bir reaksiyon oluşuyor.

Parti merkezlerinin bir seçim bölgesinde kimin o seçim bölgesinin temsilcisi olarak Kongre’ye gideceğine müdahale etmesi ile ilgili tartışmalara Şubat ayında yine Demokrat Parti Kongre Seçim Kampanyası Komitesinin (DCCC), Texas’ın 7 numaralı seçim bölgesindeki önseçimde ikinci tura kalan aday adayı Laura Moser’ı, ‘aşırı solcu’ olduğu için o seçim bölgesinde aday olması halinde seçimin kaybedilebileceği endişesiyle açıkça karalamaya çalışmasıyla da tanık olundu. Ancak bu baskı da ters tepti. Laura Moser, partinin milletvekili adayı olmak için 22 Mayıs günü yapılacak önseçim ikinci turunda Lizzie Pannill Fletcher’a karşı yarışma hakkı kazandı. Komitenin tavrını, ‘’Bu seçim bölgeleri, Cambridge (Massachusetts) veya Berkley (California) değil kardeşim, gerçekçi olalım. Buraları mutlaka kazanmamız lazım’’ diye savunanlar da var; ‘’2016 başkanlık seçimini Bernie Sanders gibi marjinal biri yerine merkez seçmene de hitap eden garanti isim Clinton ile gidelim dediniz de ne oldu? Bırakın seçmen iradesi doğal mecrasında şekillensin’’ diye itiraz eden de…

Sonuçta, ABD Kongresine büyük ölçüde rengini veren çok sesliliğin temel nedeni, milletvekillikleri için parti yönetimine ve liderlerine minnet altında olmamaları. Bu sistemin en büyük handikabı ise, tek başlarına mücadele etmek zorunda kalan adayların seçim kampanyalarına bağışçılarına karşı minnet altında bırakması… ABD, adaylar için kitle iletişim araçlarını kullanmayı, farklı yerleşim birimlerinde kampanya elemanı istihdam etmeyi gerektiren bir coğrafi büyüklüğe ve sosyal dokuya sahip. Bundan dolayı da kampanyayı etkili yürütebilmek için para gerekiyor ve en çok seçim kampanyası bağışı toplayan aday her zaman daha avantajlı konuma yükseliyor.

Aslında sistem, sadece insanların bağış yapabileceği ve her insanın da yapabileceği bağışa üst sınır getirmesiyle buna karşı bir zırha sahipti ancak muhafazakar üye çoğunluklu Yüksek Mahkeme’nin, Cumhuriyetçi adayların önünü açtığı eleştirilerine uğrayan, 2010 yılı içtihadıyla, ‘şirketleri’ de ‘birey’ sayarak onlara da bağış yapma hakkı getirmesi ve kampanya limitlerini kaldırmasıyla demokratik açıdan tartışmalı bir tablo oluştu.

ABD sisteminin, seçmen iradesinin müdahaleye karşı önlemleri önseçimle sınırlı değil.

Örneğin, bakanların ve devlet görevlilerinin gittikleri yerde tek bir özel veya politik faaliyete katılacaklarsa bile ülke içinde devlet parası, araçları veya ünvanları ile seyahat etmelerini, bakan ünvanını kullandığı seyahatte politik konuşmalar yapmalarını yasaklayan Hatch Yasası var. Yine bu yasanın uygulaması çerçevesinde, bir yandan seçim rüşveti olarak kamuda işe almaları, diğer yandan ise politik görüşleri nedeniyle resmi kurumlarından çıkarılmaları denetlemek ve engellemek görevli Liyakat Sistemi Koruma Kurulu (MSPB) oluşturulmuş.

Yine örneğin ABD’de ‘erken seçim’ diye bir olgu hiç yoktur. ‘Muktedir siyasi gücün, kendisi açısından en avantajlı gördüğü anda seçime gitmesi‘ne bir karşı bir önlem olarak görülmekte bu. Bununla beraber, ABD’de milletvekilliği süresi, ‘erken seçim’lerin yasal olduğu bir çok demokrasidekinden ortalama olarak çok daha kısadır.

ABD’nin Kurucu Babaları, Temsilciler Meclisinin seçmene irtibat, empati ve minnetinin kesilmemesi için de milletvekili seçimlerini her iki yılda bir yapma kararı aldıkları için her iki yılda bir milletvekilliği seçimi yapılır. 1787 Philadelphia Anayasa Kurultayında konu tartışılırken konuşan Roger Sherman, ‘’milletvekilleri belli kısa aralıklarla mutlaka seçim bölgelerinde yaşamaya gelmeli ve o seçim bölgesinin insanlarına karışmalı. Aksi halde seçim bölgelerinde temsil ettikleri insanlardan farklı alışkanlıklar ve hedefler peşine düşebilirler’’ uyarısı yapacaktı. Massachusetts delegesi Rufus King de, ‘’milletvekilinin başkentte, seçim bölgesindeki seçmenleri yerine başkentteki başka kudretli odakların etkisi altına girmeyeceği kadar kalabileceği bir denge kurulmasının’’ önemine işaret ediyordu. Bu görüştekiler 1 yıllık milletvekilliğini savunurken, aksi görüştekiler ise, o zamanki ulaşım ve yerleşme koşulları içinde, ulusal meselelerin görüşüleceği meclis çalışmaları için 1 yıllık sürenin kısa olacağını savunarak en az 3 yıllık süre talep ettiler. ‘Belli kişileri başkentte uzun süre tutmanın diktatörlük veya zümre otoriterliği doğurma riskinin yüksekliği gerekçesi’ ile 2 yıllık orta sürede uzlaşma sağlandı. Ancak bu uzlaşmaya rağmen tartışmalar sona ermedi. Anti-federalistler, Kongre üyelerinin, kendi seçmenleri yerine başkentteki arkadaşlarıyla grup dayanışmasına ve uzlaşmalara girebilme riskinin bulunduğunu savunmaya devam ettiler.

Yerel seçmen iradesini koruma yolunda bir başka önlem ise milletvekili ve senatör adaylarına, aday oldukları eyalette ‘yaşıyor’ olma şartı getirilmesi oldu. Yani New York veya Washington DC’de yaşayıp da, seçimde gidip Arkansas 6’ncı bölgede aday olma şansına sahip değilsiniz. O bölgede aday olabilmek için Arkansas eyaletinde yaşıyor olmanız yasal şart.

AMERİKA BÜLTENİ‘ni Twitter’dan takip edebilirsiniz

ABD’de bakanlar politik faaliyetlere neden katılamıyor? Hatch Yasası nedir?