Skip to content
Menu

Uzaya ve uzaydaki yerimize bakışımızı değiştirecek fotoğraf

AMERİKA BÜLTENİ (10 Nisan 2019)

Galileo’nun teleskobu, Louis Daguerr’ın Ay fotoğrafı, NASA’nın 1990’daki evren fotosu, Hubble’ın yıldız fotoğrafları… Evrene bakışımızda ve evrendeki yerimizi algılayışımızda köklü değişimlere neden olan önemli bazı köşe taşları… 

İlk kez bir kara deliğin fotoğraflanması da böylesi bir dönemeç olarak görülüyor.   

Kara delik nedir? 

Astronomi dünyası, kütle ağırlığı böylesine büyük, hacmi küçük, çekim alanı her türlü maddi parçanın ve ışığın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan bu kozmik cisimlere, ışık yaymadıkları için ‘kara delik’ diyor. 

Başlangıçta ‘kara delik’, Einstein’in genel görelilik teorisindeki alan formülünün matematiksel karşılıklarından biriydi. Gerçekten astronomik bir objeyi temsil ettiklerinin bir garantisi yoktu. Hatta Einstein bile varlıklarından kesinlikle emin değildi. 1930’lu yıllarda Hint asıllı Amerikalı astrofizikçi Subrahmanyan Chandrasekhar’ın ‘kara delik’lerin yıldızların ölümünün kaçınılmaz bir sonucu olacağını göstermesinden sonra astronomi dünyası kara delikleri bir obje olabileceğini düşünmeye başladı. 1960’lı yıllarda X-ray teleskoplar aracılığı ile ‘kuasar’lar keşfedilirken kara deliklerin varlığına ilişkin ilk somut izlere de ulaşıldı. O günden beri de kara delikler, sadece x-ray teleskoplar veya radyo gözlemevleri aracılığı ile tespit edilebiliyor.   

Sagittarius A nedir? 

Dünyamıza yakın iki ‘kara delik’ var. En yakınımızda olan 26 bin ışık yılı uzaklıkta, Samanyolu Galaksimizin merkezinde yer alıyor. Sagittarius yıldız kümesinin ortasında yer aldığı için Sagittarius A olarak adlandırılıyor. Açıklamadan önce fotoğrafın galaksimizin ortasındaki bu kara deliğe ait olabileceği tahmin edildiği için sıkça gündeme geldi. Ancak fotoğraf, Messier 87 galaksisinin ortasındaki kara deliğe aitti.

Messier 87 nedir?

Bilinen en büyük galaksilerden biri. Dünyadan 53 milyon ışık yılı uzaklıkta. Mesafenin kazandıracağı avantaj nedeniyle fotoğraf için bu galaksideki kara delik seçildi.

Kara delikler, yıldızları nasıl yörüngesinde tutabiliyor?

Yoğunlaşmış kütle çekim güçleriyle yıldızları yörüngelerinde tutuyorlar. Örneğin, 

Sagittarius A’nın kütle çekim ağırlığı tam 4 milyon güneşe eşit. Yine örneğin, Samanyoluna en yakın galaksilerden birinin merkezinde ‘dev’ kara deliğin, kütle ağırlığı, 6000000000 güneşten daha büyük. 

Olay ufku nedir? 

Bir kara deliğin merkezinde, ışığın ve maddenin artık kendisinden kaçamadığı alanına ‘olay ufku’ deniyor. İnsanlık bugüne kadar doğrudan bir kara deliği veya ‘olay ufku’nu hiç göremedi. 

Bugüne kadar hiç kara delik fotoğrafı göremememizin nedeni ne? 

Devasa kütle ağırlığına rağmen hacimsel olarak çok küçükler. Örneğin en yakınımızdaki Sagittarius A, 4000 güneşlik muazzam kütle büyüklüğüne rağmen, çok küçük ve bu küçüklüğü de parlak gazlar ve uzay tozları ile çevrili. Bir astrofizikçinin de dediği gibi, ‘’bir kara deliğin veya olay ufkunun fotoğrafını çekmek, Dünyadan Ay yüzeyindeki bir CD’nin fotoğrafını çekmeye çalışmak gibi. 

Bilimsel açıklamaya göre Sagittarius A, dünyadan görüldüğünde 50 mikro ark saniye genişliğinde olur. 1 ark saniye 3600’de 1 dereceye denk gelen bir büyüklük. Anlaşılır kılmak için örneklersek, Sagittarius A’nın büyüklüğü, 1 dolunay büyüklüğünden 37.2 milyon kez daha küçük görünür. 

26 bin ışık yılı uzaklıktaki bu ölçüde bir küçüklüğün fotoğrafını çekebilmek için de Dünya büyüklüğünde objektife sahip bir teleskoba ihtiyaç var. 

‘Olay Ufku Teleskobu’ nedir? 

İşte 2017’de yılı Nisan ayında böyle bir devasa teleskobu en azından sanal olarak inşa etme fikri gelişti. Antarktika, Greenland, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Hawaii ve Avrupa kıtasında bulunan 8 gözlemevi hep beraber teleskoplarını galaksimizin merkezindeki kara deliğe yöneltti. ABD Ulusal Bilim Vakfının da açıkladığı gibi bu 8 teleskop, sanal devasa bir teleskop objektifine dönüştü. 

Sonucun açıklanması neden 2 yıl sürdü?

Bu kolay bir iş değildi. Öncelikle, 8 ayrı teleskobun, dünyanın hareketlerinin görüntüyü sürekli değiştirmesi nedeniyle, atomik saat olarak çok hassas şekilde senkronize olması gerekiyordu. Her teleskobun kaydettiği verilere ilişkin hard dosyalar tek tek ekibin çalışma laboratuvarlarına ulaştırıldı. Antarktika’daki hard disklerin ekibin çalışma laboratuvarlarına ulaşması, mevsim koşulları nedeniyle aylarca sürdü. 

Elde ettikleri verilerin büyüklüğü, bunların dijital görüntüye dönüştürülmesi süresini oldukça uzattı.