Skip to content
Menu

İngiltere’de heykeli denize atılan Colston kimdir? Bu muameleyi hak etmiş midir?

DENİZ ARSLAN

11 Haziran 2020

Risale gibi başlık attım, kıssayla devam edeyim:

Bir gazeteci Gandi’ye soruyor, “Başkan, Batı medeniyeti hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye. 

Gandi haylaz tabii, cevabı yapıştırıyor: “Fena fikir değil!”

Kıssadan hisseyi siz zaten çıkarırsınız, ben yeniden başlığa döneyim. 

Denizin dibinde hatçem demirden Colston*

Görmüşsünüzdür muhakkak, İngiltere’deki George Floyd gösterilerinden birinde çekilen bir video, hafta sonu pıtrak gibi yayıldı sosyal medyalarda. Bristol’daki göstericiler, tertemiz bir organizasyonla kaidesinden söktükleri bir heykeli tıngır mıngır Bristol limanının sularına salıverdiler. Hadi kırmızı tuborg tenekesiyle kiliseye girdiniz girmesine de, heykelden ne istediniz, değil mi? 

Vallahi bana sorarsanız, bu meselede çocuklar haklı. Mesele heykelin neden denize atıldığı değil, neden bugüne kadar atılmadığı aslında. O zaman başlıktaki soruların cevabı gelsin artık. 

Bristol’da heykeli denize atılan Colston kimdir? Bu muameleyi hak etmiş midir?

Colston pek matah bir adam değildir ve bu muameleyi sonuna kadar hak etmiştir!

Faziletli köle taciri 

Denize dökülen heykelin altında şöyle yazıyormuş: 

“Bristol halkı tarafından şehrin en faziletli ve bilge oğullarından birinin anısına dikilmiştir!” 

Şimdi o fazilet meselesi tam öyle değil Bristol belediyesi. Hani kavun diyarı Bristol diye nam yapıp da şehrin orta yerine devasa, çirkin bir topatan heykeli koymuş olsanız, altındaki yazıyı kimse umursamayacak, ama topatan kavununun aksine bu iş daha çok su kaldırır. 

Evet, Colston’un doğma büyüme Bristol çocuğu olduğu doğru. Babası da tüccar olan Eddie, çeşitli hastalıkları geçirip çeşitli okullarda okuduktan sonra, ticarete atılıyor. Önceleri daha zararsız işler peşinde. Bristol limanından iki parti kumaş yüklüyor mesela, onu gidip artık İspanya mı olur Portekiz mi kime okutabilirse okutuyor, sonra şarabın zeytinyağının en güzelini bulup İngiltere’de satıyor. Ama biliyorsunuz, zengin hiçbir zaman zengin olduğunu hissedemez, şımarık velet gibi hep daha fazlasını ister. Bizim Eddie de durmuyor haliyle. 1680’de Afrika köle ticaretini tekelinde bulunduran Royal African Company’ye dahil oluyor. Dokuz yıl sonra da, günümüz tabiriyle şirketin CEO’su olup çıkıyor. 

E ne güzel işte, o kadar insana iş veriyor değil mi? 

Evet, veriyor vermesine de, nasıl? 

Batı Afrika’da zorla topladığı siyahlara önce şirketin damgasını vuruyor, sonra birbirine zincirleyip korkunç koşullarda gemilere dolduruyor ve köleleri, kendi dışkılarının üzerinde oturtularak, dövülerek, sövülerek geçirecekleri o uzun Karayipler ya da Kuzey Amerika yolculuğuna uğurluyor. Bu yolculuğun sonunda kölelerin yaklaşık yüzde 10 ilâ 20 civarının intihar, cinayet ya da hastalık nedeniyle telef olduğu söyleniyor. Gerek o gemilerin halini, gerekse de de gittikleri yerde neler yaşadıklarını filmlerden biliyoruz zaten. Şirketin Colston’un yönetiminde 80-100 bin arası köleyi Kuzey ve Orta Amerika’ya pazarladığı sanılıyor. 

Yani Edward Colston, servetini basbayağı insan satarak yapıyor. Hani cinayetten içeri giren kabadayı, “Hırsızlık namussuzluk mu yaptık, gittik hasmımızı öldürdük” diye babalanarak bir suç baremi çıkarır ya, bu Edward o baremin dehlizlerinde bile kendine yer bulamayacak kadar aşağılık bir ticaretin bayraktarı.

Edward Colston demokrasi ve şehitler şehri Bristol

Sonra efendim işte kazandığı parayla türlü türlü hayırseverlik faaliyeti, Bristol’da okullar, hastaneler, kiliseler falan. Dolayısıyla şehrin dört bir yanı Colston’un adını taşıyan binalar, kurumlar, sokak ve meydanlar, hastaneler, okullar, hatta meyhanelerle dolu. Öyle ki Massive Attack’ın yıllarca bu adı taşıyor diye konser vermeyi reddettiği Colston Hall’un adını nihayet bu sonbaharda değiştiriyorlar. 

Colston’un Jonathan Richardson imzalı portresi. (Wikipedia Common)

İş öyle boyutlara varmış ki Bristol’da Colston’un adını taşıyan bir çeşit çörek bile var. Colston Bun dedikleri ve efsaneye göre muhteremin bir tarifi olan bu tatlı çörek, Colston Okulu’nda başlayan bir gelenek çerçevesinde her sene 13 Kasım’da kutlanan Colston Günü’nde yapılır ve dağıtılırmış. Basbayağı bir taşkınlık var ortada. Bristol’un adını Şanlıcolston yapsalar kimse şaşırmayacak. 

Beton Eddie

Geçtiğimiz Cumartesi itibarıyla denizin dibini boylayan meşhur heykel ise 1895 yılında dikiliyor.

Voltaya çıkacak Bristollu gençlerin Beton Eddie’nin önünde buluşuruz diye sözleştiklerine bakmayın, heykel özellikle 90’lardan itibaren ciddi tartışmalara neden oluyor. Kaldırılması yahut önüne Colston’un asıl marifetlerini de belgeleyen bir levha konması yolunda kampanyalar düzenleniyor, az buçuk yol da kat ediliyor ama netice alınamıyor.

Dolayısıyla Cumartesi günü olanlar, göstericilerin “haydi gençler başlamışken şu heykeli de denize atıp deşarj olalım” diye aniden gaza gelip giriştikleri bir iş değil. 

Beton Colston’un denizin dibine sevk kâğıdının çoktan çıkmış olması gerekiyordu zaten, Bristollu göstericilerin tek yaptığı süreci birazcık hızlandırmak oldu. 

* “Denizin Dibinde Demirden Evler” türküsü, sanılanın aksine TOKİ’nin yandaş bir müteahhite deniz altında yaptırdığı 350 daireden oluşan bir toplu konut sitesini anlatmıyor. Söz konusu evler denizin içinde değil yanıbaşında, çünkü benim gibi yılık aazlı Egeliler, “dibinde”yi “yanında” anlamında kullanıyorlar.  

DENİZ ARSLAN, öykü ve deneme yazarı. Berlin’de yaşıyor. Twitter’dan takip edebilirsiniz.

adeniza@gmail.com