Skip to content
Menu

Pop yıldızlar ile Marxist filozofların sıradışı kankalığı

21 Haziran 2011, Salı

(Amerika Bülteni)

New York Post gazetesinin 62 yaşındaki Slovenyalı ünlü Marxist teorisyen Slavoj Žižek ile sansasyonel pop şarkıcısı Lady Gaga’nın arkadaş olduğunu yazmasından sonra, neo marksizmin önde gelen filozoflarından Fredric Jameson ile Amerikalı pop şarkıcı Ke$ha’nın da kanka olduğu ortaya çıktı. Flozofik ve komplike görüşleri, yazıları ve tavırlarıyla bilinen Marxist düşünce adamlarının, ‘vulgar kültür’ün en önemli temsilcileri olarak görülen pop şöhretlerle yakınlığı birçok kişiyi şaşırtmış görünüyor.

 

New York Post’un 20 Haziran tarihli sayısında yer alan habere göre, Lady Gaga, Marxist teorinin en önde gelen savunucularından olan arkadaşı Slavoj Žižek hakkında, ‘’Dünyanın en hip filozofu’’ ifadesini kullanıyor. Gazete, Slavoj Žižek ve Lady Gaga’nın bir süre önce bir araya gelerek, feminizm ve kollektif insan yaratıcılığı konularında sohbet ettiğini yazdı. Žižek, yakın zamanlarda yazdığı ve Lady Gaga’dan, ‘’iyi arkadaşım’’ diye bahsettiği “Communism Knows No Monster,” başlıklı yazısında da, ‘’Kostümlerinin, videolarının ve hatta bazı şarkılarının belli teorileri var’’ şeklinde görüşler dile getiriyor.

Slavoj Žižek, Eylül ayından itibaren Gaga’nın da bir süre öğrencisi olduğu New York Üniversitesi Almanca fakültesinde dersler verecek.

Öte yandan, NY Post’tan hemen sonra Vanity Fair dergisi de, bir başka Marksist teorisyen Fredric Jameson ile pop şarkıcısı Ke$ha’nın kankalığını web sitesinden yayınladı. “We R Who We R” şarkısıyla ünlü olan Ke$ha bu arkadaşlık hakkında, ‘’Konuşabileceğimiz çok şey olmadığını düşünüyorsunuz, değil mi? Oysa, çok şey şeyler var. Konuşmamanın çok zor olacağı şeyler’’ dedikten sonra gülerek ekliyor: ‘’Zaten konuşmayı çok seviyor ‘’

Ke$ha, bir süre önce West Hollywood partisine de kısaca ‘F’ diye hitap ettiği Frederic Jameson’un koluna gierek gelen Ke$ha’nın yorumu dergide şöyle aktarılıyor:

“F is amazing,” she gushed. “I’ll be, like, complaining about my music-video director, and he’ll just put everything in perspective by being like, ‘The end of the bourgeois ego, or monad, no doubt brings with it the end of the psychopathologies of that ego—what I have been calling the waning of affect. But it means the end of much more—the end, for example, of style, in the sense of the unique and the personal, the end of the distinctive individual brush stroke (as symbolized by the emergent primacy of mechanical reproduction),’ or something, and he’s right.”