Peki nasıl oldu da, Amerikan toplumunda yüzde 30’larda bir desteğe sahip dünya görüşü, ülkenin Kongresini, devlet başkanlığını ve nihayet Yüksek Mahkemesini mutlak egemenliği altına alabilir hale geldi?
Amerikan polisi, kendisine el hareketi yapıldığında artık daha kalın derili olmak zorunda. Federal temyiz mahkemesi, Detroit’te kendisini durduran bir polise orta parmak gösterdikten sonra polis tarafından hız cezası kesilen kadın sürücünün anayasal haklarının ihlal edildiğine hükmetti.
İntikamın temelinde yatan iddia ‘adaleti sağlamak'tır. Oysa davranış psikolojisi araştırmaları, intikamın bir toplumda adaleti tesis etmekten çok, karşılıklı bir intikamlar kısır döngüsü yarattığını da tespit ediyor.
Devlete, her hangi bir dini inancın lehine veya aleyhine her türlü parasal harcama, sembolizm, davranış, yasaklama veya teşviği yasaklaması, Amerikan Anayasasını, Aydınlanma Düşüncesinin en muhteşem yazılı politik dökümanı haline getirdi.
Indiara Gandhi, gerilim ve sertlik stratejisi ile ülkeyi avucuna alma yolunda engelsiz ilerlerken, Gandhi’nin milletvekili seçildiği bölgede 1971 seçiminin sonucuna karşı açılmış küçük bir dava bütün hesapları alt üst edecekti.
ABD'de kamu görevlileri ve yetkililerinin, gazetecilere karşı, 'yayın yolu ile hakaret' davası açmaları serbest değil. Trump bu durumu değiştirmek istiyor. İşte bu basın özgürlüğü korumasının arka planı:
Devlet olanaklarının seçimlerde suistimal edilmesine ve bakanlar ile kamu görevlilerinin konumlarını siyasete alet etmesine engel olmak için 1939 yılında 'Muzır Politik Faaliyetlerin Önüne Geçme Kanunu' kabul edildi.
''Anayasa, Başkana ve Kongreye ülkeyi yönetme yetkisi vermiştir, Anayasanın ne zaman, nerede, kimlere uygulanıp, nerede, ne zaman kimlere uygulanmayacağına karar verme yetkisi vermemiştir.''