Analiz / Ana akım medya ve Cumhuriyetçi Partiyi Ron Paul korkusu mu sardı?
Cemal T. Demir
Iowa’daki son anketler, Cumhuriyetçi Partideki yarışın ilk raundunu, sistemin ve siyasetin ‘aykırı’ ismi Ron Paul’un kazanma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.
‘’Merkez bankası FED’i ve Eğitim Bakanlığını kaldırmaktan, ABD’nin küresel askeri varlığını ülkeye çekmekten, başka ülkelerin içişlerine karışma politikasını bitirmekten, Hazine Bakanlığını Wall Street’in emrinden çıkarmaktan, ekonomideki devlet varlığını minimuma indirmekten’’ bahseden, geçmişteki Irak savaşına da muhtemel İran savaşına net bir şekilde karşı çıkan Paul’un adaylığını Amerikan medyası genel olarak yakın zamanlara kadar ciddiye almıyordu.
Ancak son göstergeler, ana akım Amerikan medyasını ve siyaset ‘establishment’ini, ‘Ron Paul’u görmezden gelmeye devam edemez hale getirdi.
Ve bir haftadır sağıyla soluyla Amerikan merkez medyasında bir Ron Paul bombardmanı başladı. Ancak, bunlar Ron Paul’un seçim kampanyası haberleri değil…
Paul’un seçim kampanyaları adına 20 – 30 yıl önce yazıldığı iddia edilen beyaz ırkçısı imalar içeren sahibi belirsiz mektuplar üzerinden dikkat çekici bir fırtına koparılıyor. Herman Cain’in seks skandalı ya da kamusal harcamaya karşı Gingrich’in kamu kurumlarından milyon odlarla alması gibi ciddi iddilara değil oldukça zorlama bir kampanya. Gingrich’in daha yakın zaman önce kameralar karşısında Obama hakkındaki ırkçı sözlerini ‘masum politik konuşma’ gibi bakan medya, 20 yıl öncesine ait sahipsiz ve imzasız birkaç seçim kampanyası mektubu üzerinden bir anda müthiş bir ırkçılık duyarlılığı sergiliyor.
Oysa ABD’de siyah hakları savunucularının çatı örgütü NAACP’nin Austin teşkilat başkanı Nelson Linder, ‘’Kişisel olarak 20 yıldır yakından tanıdığı Texas Milletvekili Ron Paul’un ırkçı olmadığını’’ açıkladı ve; ‘’Ron Paul’un sadece kamuya açık politik kimliğini değil kişisel felsefesini de yakından biliyorum. Aniden ona niye saldırdıklarını da biliyorum. Muktedirleri tehdit edecek şeyler savunuyor ve bu tehdidin büyümesinden ve ülkeye yayılmasından gerçekten korkuyorlar ’’ dedi. Siyah örgütlerinin açıklamalarının, aniden siyah hakları savuncusu kesilmiş medyada yer bulmaması dikkat çekiyor.
Bu konudaki en ilginç olaylardan biri ise geçtiğimiz günlerde CNN’de canlı yayında yaşandı. Ron Paul, aynı gün içinde kendisine iki defa bu mektubun canlı yayında CNN’de sorulmasından rahatsız olmasına rağmen cevabını tekrarladı. Muhabir Gloria Borger’ın ‘’Bu meşru bir soru değil mi?’ diye üstelemesi üzerine Paul, ‘’Cevabını aldığınız zaman, bu cevabı yansıtmanız meşrudur. Ben buna cevap verdim zaten. Cevabı biliyorsunuz. Ben yazmadım bu mektupları. Yazıldıklarından 10 yıl sonra haberim oldu ve o dönemde açıkça kınadım. Cevabım bu.’’ şeklinde konuşarak canlı yayını terketti.
Tabii ki ‘’ırkçılık çamuru’’, ABD’nin en beyaz eyaletlerinden biri olan Iowa’da çok işe yaramayabilir. Iowa için şapkadan çıkarılan tavşan ise, ‘’Paul seçilirse Iowa’nın önemi biter. Bir daha kimse Iowa önseçimini önemsemez’’ iddiası. Evanjeliklere yönelik yayınlarda ise Ron Paul’un ‘fuhuş ve marihuana’yı serbestleştireceği’’ yönelik bir kampanya havasında haberler yapılırken, ABD kamuoyunda etkili Yahudileri korkutmak için, Paul’un İsrail’in varlığına karşı olduğu korkusu işleniyor.
Paul ve etrafı dış politika anlayışlarını ‘non-interventionism (gayrimüdahalecilik)’ olarak tanımlıyor. Neoconlar ise bu politikayı Amerikan halkını korkutmak için ‘’isolationism’’ şeklinde niteliyor. Ron Paul da senatör oğlu da kendilerini ‘’constitutional conservative (anayasa tutucusu)’’ olarak tanımlıyor. Eski ‘libertaryan’ felsefenin içine sığmadıkları belli.
Sol-libertaryan ittifakı başarılı olur mu?
Öte yandan, Amerikan politikasının en renkli kişilerinden biri olan Paul’un etrafında da en az karşısındaki kadar ilginç ve renkli bir ittifak oluşuyor. Amerikan solunun başkanlık seçimlerinde gedikli adayı Ralp Nader geçtiğimiz Ekim ayında süprirz şekilde 2012 başkanlık seçiminde Ron Paul’u destekleyeceğini açıkladı.
Nader, ekonomi-politik olarak tam karşısındaymış gibi gözüken Paul’un ‘kendisine umut veren tek aday’ olduğunu söyledi. Nader, libertaryanlarla ‘oto endüstrisine regülasyon üzerine ideolojik tartışmalardan çok daha önemli ve büyük sorunlar olduğunu’’ belirtiyor ve, ‘’Askeri bütçe, savaşlar, emperyal politikalar, Patriot Act, finansal şirketlerin soygunu’’ başlıklarına dikkat çekiyor. Nader, sol-libertaryan ittifakını, ABD’de çıkış yolu yaratabilecek en dinamik politika varlığı olarak ifade ediyor.
‘’Ron Paul, sivil özgürlüklerde bizimle aynı düşünüyor, military-industrial complex’e karşı bizim yanımızda, Wall Street’e karşı bizim yanımızda, yatırımcı haklarında bizim yanımızda’’ diye konuşan Nader, ekliyor: ‘’bu temelden bir yakınlaşma, dostlar alışverişte görsün ittifakı değil’’
Dini muhafazakarlığını ise Ron Paul, ‘’Bizim çocukluğumuzda dini ibadetlerimizi mahremiyet içinde gerçekleştirirdik. Kimsenin yüzüne vurmazdık. Ben bu geleneği sürdürüyorum’’ diye anlatıyor.
Ağustos ayından itibaren ABD’yi dalgalandıran ‘Occupy Wall Street’ gösterilerinde de en çok ilgi gören siyasetçilerden biri Ron Paul oldu. Birçok yerde Paul’un destekçileri, eylemlere katıldı.
Ron Paul’un Cumhuriyetçi Parti içinde yarışı kaybederse, üçüncü parti aday olarak başkanlık seçimine girmesi de hem Obama açısından hem de Cumhuriyetçiler açısından dengeleri sarsabilir.
Bakalım, merkez medya, Amerikan kamuoyunun gündemine, Ron Paul’un savunduğu politikalar yerine sahipsiz ırkçılık iddialarını sokmayı başarabilecek mi? Kim ne derse desin, Paul Amerikan sağında derin bir kırılma, Amerikan solunda derin bir kafa karışıklığı yaratıyor. Ve seçimi kazanamasa bile sadece bu nedenle dikkatle takip edilmeyi hakediyor.