Skip to content
Menu

Amerikan politikasında ‘conservatism’ nedir? ‘Conservative’ler kimlerdir?

CEMAL TUNÇDEMİR 

9 Şubat 2012

Rick Santorum, Minnesota, Missouri ve Colorado önseçimlerini kazandığı gece, ‘’conservatism dipdiri ve hala ayakta’’ dedi. Herkes biliyor ki Cumhuriyetçi Partinin tabanının önemli bir bölümü, kendisini ‘conservative (muhafazakar)’ olarak tanımlıyor. Ancak bu tabanın içinde, dış savaşlara çok da sıcak bakmayanlar da var, ABD’yi Ortadoğu’da savaşlara sokmak için takla üstüne takla atan Neocon’lar da… Ucuz iş gücü sağlayacağı için göçmen reformuna ve niteliksiz kaçak göçmenlere af reformuna destek veren Ticaret Odaları muhafazakarları da var, göçmenlerden, silah yasağından ve federal hükümetten pek hazzetmeyen Çay Partililer de… FED’e ve Wall Street’e meydan okuyanlar da var Wall Street muhafazakarları da … Ve bir de ‘muhafazakar’ denince ilk akla gelen ‘Evanjelik’ dindarlar…

Şimdi, ‘conservative’ deyince kimi kastediyor Rick Santorum, net değil. Zaten nicedir ‘conservative’ tanımı körlerin ‘fil’ tanımına benziyor. Aslında kocaman bir koalisyondan başka birşey olmayan Fil partisinin neresiyle muhatap olursanız, ‘conservative’ orası…

‘Conservative’ kelimesi Latince ‘conservare’ kelimesinden geliyor. Korumak muhafaza etmek demek. Bizim ‘konserve’ yemeklerin konservesi de aynı kökten. Politikada ise, genel olarak geleneksel kurumları yaklaşımları muhafaza etmek isteyen, değişime çok sıcak bakmayan siyasi toplulukları ifade ediyor. Modern politikadaki ‘conservatism’in babası, İngiliz Avam kamarası liderlerinden Edmund Burke’dir. Burke, Fransız devrimine karşı çıkmasıyla biliniyor. Politikada ‘conservatism’ kelimesini ilk kullanan ise, aynı zamanda romantizmin de kurucusu kabul edilen Fransız devlet adamı ve edebiyatçısı Chateaubriand’dır.

ABD’de muhafazakarlık, 18 ve 19’ncu yüzyılda çoğunlukla kölelik yanlısı güney eyaletlerinde yaygın bir siyasi tavırdı. Bunun nedeni ise ideolojinin hiyerarşik toplumsal yapıya ve itaat kültürüne yaptığı vurgu.

Modern ‘conservatist’ hareket ise Franklin D. Roosevelt’in ve onun halefi Harry Truman’ın yaklaşık 20 yıllık iktidarına karşı oluşan reaksiyonla 1950’lerin başında doğdu. Russel Kirk’in 1953 tarihli ‘’The Conservative Mind’’ adlı kitabı, modern Conservatism’in babası kabul edilen William F. Buckley başta olmak üzere Barrry Goldwater’dan Ronald Reagan’a kadar uzanan yelpazede bir kuşağı derinden etkiledi.

Conservatism’i bir siyasi harekete dönüştüren en etkili yazar ise 2008’de hayatını kaybeden William F. Buckley oldu. Buckley, kurduğu National Review dergisi ile en etraflı muhafazakar fikri hareketin organizatörü oldu.

‘Conservatism’ gerçek anlamda iktidara ise Ronald Reagan ile geldi. Reagan, Eisenhover’dan beri ikinci kez seçilmeyi başaran ilk başkan oldu. Üstelik kendisinden sonra yardımcısını da başkan yaparak iktidarı 12 yıla uzattı. Bu 12 yıl ABD’de ‘conservatism’in ve onun nevzuhur versiyonu ‘neo-conservatism’in müesses hale gelmesine yol açtı.

Günümüzde ‘conservatism’ seçmen tabanında en kalabalık politik grubu oluşturuyor. Gallup’a göre her 5 Amerikalıdan ikisi kendisini ‘conservative’ olarak tanımlıyor. Kendisine ‘liberal(solcu)’ diyen Amerikalıların iki katı bir oran bu..

Başı sonu belli homojen bir hareketten çok, nerde başlayıp nerde bittiği belli olmayan bir koalisyon olan ‘conservatism’, yaklaşık yarım yüzyıl, kimliğini neden yana olduğundan çok neye karşı olduğu üzerine kurdu. Ortak düşman Sovyetler ve komünizm tehdidi bu hareketi bir arada tutan ortak bağdı. Sovyetlerin yıkıldığı günden beri, o eski birliğini kaybetmesi de bundan…

Amerikan muhafazakarlığı yaklaşık 20 yıldır kendisini yeniden birleştirecek liderini arıyor. George W. Bush iki dönem başkanlık yapmasına rağmen bu birliği tam anlamıyla sağlayamadı. Pat Buchanan’ın sözcülüğünü yaptığı ‘paleoconservatist’ler ve Ron Paul’un sözcülüğünü yaptığı Libertaryanlar Bush yönetimini ve Neocon’ları kıyasıya eleştirdi. Sosyal muhafazakarlar ve bazı Evanjelik çevreler de, Bush yönetiminin tepe noktaları, sosyal liberal kafalı Neoconlara bırakmasından çok hoşlanmadı. Bush, ikinci dönemine en düşük oy yüzdesiyle seçilen ABD başkanı oldu. Muhafazakarlar arasındaki zoraki ve kırılgan birlik ise, Bush’un iktidardan gitmesinin ardından 2009’da iyice dağıldı.

Muhafazakar gruplar arasında ise ekonomik ve sosyal konulardaki görüş ayrılığı özellikle dış politikaya gelince çok daha keskinleşip derinleşiyor. İşte Amerikan politikasındaki bazı muhafazakar akımlar:

‘Neocon’lar

Dış politika konusunda en tutkulu muhafazakar grup ‘Neocon’lar. Bunlar aslında uzun yıllar içinde yer aldıkları Demokrat Partiden, Demokratlar arasında 1970’lerde savaş karşıtı akımlar güçlenince ayrılarak Cumhuriyetçilere entegre olan savaş şahinleri. Neoconlar, sosyal ve dini muhafazakarlıkla çok ilgisi olmayan bir grup. ABD’nin dünyada her yere müdahil olması ve İsrail’in güvenliği düşünce evrenlerinin eksenini oluşturan iki konu. Neoconlar, doğal olarak geleneksel Amerikan muhafazakarlığının ‘küçük devlet’ felsefesinden çok hazzetmiyor. Aksine özellikle güvenlik alanında devletin büyüdükçe büyümesi gerektiğini savunuyorlar. Bush döneminde güçlerinin doruğuna ulaştılar. Bunun sonucunda da bu yönetimin neden olduğu tüm başarısızlığın sorumlusu olarak görüldüler. 2006’da Demokratlar Kongre’de çoğunluğu ele geçirdiğinde ‘Neocon’ kelimesi sadece Amerikan solu için değil, diğer muhafazakar kesimleri için de bir nefret objesine dönüşmüştü. The Commentary ve The Weekly Standard Neocon hareketin medyadaki amiral gemileri. Hudson Institue ve American Enterprise Institute adlı ‘think tank’ler ise ana fikir karargahları… The Washington Institute for Near East Policy (WINEP) adlı kurum da Neocon düşünce çizgisine ait.

‘Paleoconservative’ler

Neoconlardan en hazzetmeyen muhafazakar hareket ise ‘paleoconservatist’ olarak adlandırılan grup. ‘Paleo’ Yunancada, ‘kadim’ demek. Dolayısıyla, yeni demek olan ‘neo’ya karşı  eskinin, geleneksel olanın devamı olduğunu ima ediyor hareket. 1980’lerde Reagan yönetimi içinde serpilmeye başlayan Neoconlara reaksiyon olarak doğdu. Geleneksel ‘conservatism’in yeniden vücut bulmuş hali de diyebiliriz. En başta Hristiyan değerlere büyük önem veriyorlar ve Amerika’nın ”milli ve manevi kimliğine” karşı lakayt Neoconlardan bu yönüyle ayrılıyorlar. Kolonyalizme, federal kurumların çok güçlenmesine, büyük devlete karşılar. Çok kültürlülükten pek hazzetmiyorlar. Batının ‘Hıristiyan’ kimliğinin korunmasına ve merkez alınmasına büyük önem veriyorlar. ABD’nin dış savaşlarına ise karşı çıkıyorlar.

The American Conservative’ dergisi bu grubun amiral gemisi. ‘Chronicles’ da bir başka önemli yayın organı. Pat Buchanan en önemli sözcüsü.  John Birch Society, National Policy Institute, New Century Foundation ve Rockford Institute önde gelen paleoconservatist kurumları.

Liberteryan Cumhuriyetçiler

Libertarian conservatist’ler ise, liberteryan felsefenin Cumhuriyetçi Parti içindeki yansıması. Arizona Senatörü ve Cumhuriyetçi Partinin 1964 başkan adayı Barry Goldwater’dan, günümüzdeki başkan aday adayı Ron Paul’a uzanan bir gelenek. Kürtaj ve gay evliliği de dahil kişisel özgürlüklere devletin her türlü müdahalesine karşı çıktıkları için sosyal muhafazakarlar ile, savaşlara ve dış müdahalelere karşı çıktıkları için Neocon’lar ile, Partiot Act başta olmak üzere özgürlükleri kısıtlayan güvenlik bürokrasine karşı çıktıkları için devletçi muhafazakarlarla, devletin bir sosyal kimliği temsil etmesine karşı çıktıkları için paleoconservatistler ile, devletin sosyal programlara bütçe ayırmasını ve buna kaynak yaratmak için aşırı vergi koymasına karşı çıktıkları için Demokrat Partililerle, Wall Street ve büyük bankalara, FED’e karşı çıkmaları nedeniyle de ‘Rockefeller Cumhuriyetçilerle’ didişen oldukça özgün bir grup bu.  Cato Institute ve The Atlas Society en önemli fikri kurumları. Reason, the Cato Journal, Liberty ise önemli yayın organları…

Sosyal ‘conservative’ler

Güney ve Orta Batı eyaletlerinde yaygın sosyal muhafazakarları ise çoğunlukla Evanjelikler ve özellikle de Evanjeliklerin güneyli Baptist kanadı oluşturuyor. Ancak kürtaj ve gay evliliğinin politik fay hattına dönüşmesinden beri Katoliklerden de hatırı sayılır bir taban bu gruba eklemlendi. Nitekim bu grubun bu yılki seçimlerde desteklediği Rick Santorum da bir Katolik. Bu grubun düşünce evreninin ana eksenini ‘Hıristiyanlık’ oluşturduğu için ‘Christian Right (Hristiyan sağ)’ olarak da anılıyor. ABD’nin ‘Hıristiyan ülke’ olarak kurulduğunu ve böyle kalması gerektiğini savunuyorlar. Evrim, kürtaj, gay evliliği en şiddetle muhalefet ettikleri ve devletin de karşı çıkması gerektiğini savundukları 3 konu. Jerry Falwell’in Moral Majority’sinden, Pat Robertson’un Christian Broadcasting Network’una, The Family olarak adlandırılan Dostluk Vakfı’ndan (Fellowship Foundation), The Family Research Council’e ve binlerce Evanjelik kiliseye uzanan bir yelpaze. Bu grubun en öne çıkan ismi ise 94 yaşındaki vaiz Billy Graham.

Ancak onların da yeni kuşağı birçok sosyal konuya ebeveynleri gibi bakmıyor artık. Örneğin gay evliliği konusunda anne babaları kadar şiddetli bir muhalefetleri yok. Bu da genç Evanjelik kuşağı, ‘yeni fikri maceralara’ açık hale getiriyor. Muhafazakarların pek de sevmediği Barack Obama, birçok muhafazakar eyalette bu yeni kuşaktan hatırı sayılır oranda oy almayı başardı.

İşte, Cumhuriyetçi Partide farklı adayların öne çıkıp durması, adaylar konusundaki durmadan değişen fikirler, kurulup bozulan koalisyonlar hep bu çeşitliliğin, bu kırılgan ittifakın sonucu. Muhafazakarlar Obama’yı istemiyorlar ama onun yerine ne istediklerini de çok bilmiyorlar. Bir tür kimlik krizi de diyebiliriz.

Rick Santorum, Minnesota, Missouri ve Colorado’yu kazandığı gece, ‘’conservatism dipdiri ve hala ayakta’’ dedi. Attila İlhan yaşıyor olsaydı, hiç şüphesiz ‘hangi conservatism?’ diye sorardı.