Skip to content
Menu

ABD başkanlarının dünü ve bugünü

Cemal T. Demir

Maaşı güzel, üstelik işe yürüyerek gidebiliyorum“. ABD eski başkanlarından John F. Kennedy, işini bu şakayla tarif edermiş soranlara. Kennedy açık sözlü bir başkandı. Yalan konuşamıyordu. George W Bush ne dediğini bilmeyen bir başkandı. Doğruyu konuşamıyordu. Obama ise, bu ikisi arasındaki farkı konuşamıyor. Kennedy, “Başkanlığa seçildikten sonra bizi en fazla şok eden, herşeyin, seçim kampanyası boyunca iddia ettiğimiz derecede kötü olduğunu görmemiz oldu” demişti. Aslında bu söz Obama’nın yaşadıklarını anlatmaya yeter. 3,5 yılda saçları ağardı.

1950’lerin müzmin kaybedeni Adlai Stevenson, “Bu ülkede, her çocuk başkan olabilir. Ve onların hayat boyunca karşılaşabilecekleri risklerden biridir bu” demiş. Demiş ama tam 4 kez de başkanlık için adaylık mücadelesi vermiş. Kedi uzanamadığı ciğere mundar der diye düşünmeyin Stevenson’un başaramadığını başaran Harry S. Truman da aynı kanaattedir. Truman, “Yaptığım işi yapanların hiçbiri eğer mizah duyguları gelişkin olmasaydı bu işi yapamazdı” diye anlatır başkanlığı. Sahte gülücüklerden, bitmez tükenmez merasimlerden, durmadan övgüler dizmekten, durmadan övgüler dizilmekten yakındığı onlarca konuşması var Truman’ın. Baba Bush başkanlıktan ayrıldıktan birkaç hafta sonra yeni hayatına alışmasını şöyle anlatmıştı: “Golf oynarken yenilmeye başlayınca anladım başkanlığın bittiğini“. Oğlu ise, Dallas’ta köpeğinin dışkısını kendisinin yerden alması gerektiğinde anlamış.

Bill Clinton ise sanki başkanlığında yeterince ilgi görmemiş gibi şikayetçidir: ‘’Başkan olmak mezarlık bekçiliği gibi. Altınızda epey kişi var ama kimse sizi dinlemiyor’’. Clinton’un ‘altınızdakiler’ ifadesini bir ara Jay Leno da yanlış anlamış. 2000’de Al Gore kendine başkan yardımcısı adayı olarak Joe Liberman’ı seçince, Leno, ‘’Lieberman seçilirse, Lewinsky’den beri doğrudan başkanın altında görev yapan ikinci Yahudi olacak’’ diye aşırı bir şaka yapmıştı.

Ama başkanlar görevleri ile ilgili ne kadar yakınırlarsa yakınsınlar politika bu, bulaşanı bırakamaz. Cumhuriyetçi Senatör George Allen, “Dünyada hiçbir iş Washington’da geçiçi bir iş sahibi olmak kadar kalıcı değil” dermiş. Hep Beyaz Saray yıllarına hasretle yaşayan eski başkanlar da anayasal engelleri, karılarıyla, oğullarıyla veya birgün kızlarıyla aşıp yine de ‘Pennsylvania Caddesi‘ndeki manzaralı eve dönmenin yollarını arıyor.

‘’Nerden çıktı bu başkan mevzusu şimdi, niye durup dururken dedikodularını yapıyorsun?’’ diye soracaklar olabilir. ABD’de, her Şubat ayının üçüncü pazartesi olduğu gibi bugün de Başkanlar Günü (Presidents Day). Hep haber verecek değiliz, biraz da dedikodularını yapayım dedim. Bazı eyaletler uzun yıllar George Washington’un 22 Şubat olan doğum gününü bazıları ise Lincoln’un 12 Şubat olan doğumgününü kutlayınca, 1971 yılında dönemin Başkanı Richard Nixon, ‘ortasını bulalım yahu bu işin’ demiş ve bundan sonra her Şubat’ın üçüncü Pazartesi günü ‘başkanlar günü (Presidents Day)’ olarak federal bayram olsun demiş.

ABD’nin ilk başkanı Washington değildi

Çok iddialı girdim lafa, farkındayım. ABD’nin ilk başkanı kimdi sorusuna genel geçer şekilde George Washington diye cevap verilir ama aslına bakılırsa tam da doğru değil.

ABD bağımsızlığını 1776’da ilan etti. George Washington ise 1787’de Anayasa kabul edildikten sonra ilk başkan oldu. Peki aradaki 11 yılda ABD’yi kim yönettti? ABD’nin varlığının yokluğunun bir olduğu 1776 – 1787 arasında iki ayrı yönetim kurumu  vardı. Bunlardan biri Kontinental kongreydi. Eyalet kongrelerinin temsilcilerinin yer aldığı bu kongre içinden Anayasa’yı yapacak 55 kişilik kongreyi çıkaracaktı. Aynı dönemde resmi sıfatı ABD başkanı olan bir yetkili de vardı. Ve bu ünvana sahip ilk kişi John Hanson oldu. Gerçi bir nevi Kontinental Kongrenin başkanı olan Hanson ve haleflerinin yetkileri tamamen sembolik ve törenseldi ama eğer Hanson ve 11 yılda gelen haleflerini de sayacak olursak George Washington ABD’nin 8’nci başkanı olur. Ama tarihçiler ve devlet saymayınca biz de ilk 7 kişiyi saymıyoruz.

ABD Başkanları sonraki yüzyılda İngiltere’yi saymazsak dünya ile pek ilgilenmediler.

Nitekim, ABD 18’nci yüzyılda kurulmasına rağmen, 20’nci yüzyıl başına kadar hiçbir başkanı ülke sınırları dışına adım atmamış. 1901 yılında başkanlığa seçilen Theodore Roosevelt, ABD dışına çıkan ilk başkan ama o da Panama’ya gidiyor. Ted Roosevelt aslında meraklı avcı ruhlu bir başkan. ABD içinde de çok dolaşıyor. Avcılığı seviyor. İlk otomobil süren başkan aynı zamanda. İlk uçağa binen de o. “İyi ki bu yüzyılda gelmemiş, meraktan dünyanın her tarafını kurcalardı” diye endişe etmemek mümkün değil.

1’nci Dünya savaşı yıllarındaki başkan Woodrow Wilson, Atlas Okyanusunu geçen ilk ABD başkanı. Okuyan yazan kafa yoran bir başkan. Uzun süre birinci dünya savaşına girmemek için direnmiş, sonra girmesi gerektiğini düşündüğünde ise, bir entelektüele yakışır “estetik” bir gerekçe bulmuş; “Bütün savaşları bitirecek savaş bu“. Adıyla anılan prensiplerin sahibi olması boşuna değil. Zaten görevi sırasında doktora derecesi sahibi olan ilk başkan.

Başkanların hepsi Wilson gibi değil, okuma yazmayla arası pek iyi olmayanı da var. Aklınıza hemen ‘’o’’ geldi ama değil, bir başkasından söz edecem. Abraham Lincoln, öldürüldüğünde ABD başkan yardımcısı olan Andrew Johnson kendini bir anda başkan olarak bulur. Politikaya girmeden önce terzilik yapan Johnson, Beyaz Saray’da karısından okuma yazma ve aritmetik öğrenmiş. Azledilen ilk başkan da o. İcraatları sebebiyle ABD Başkanlık tarihçilerine göre gelmiş geçmiş en kötü Amerikan başkanı. Johnson’ı “en kötü başkanlık” klasmanında en fazla zorlayan başkanın, “hem Harvard Üniversitesi hem de Yale Üniversitesi mezunu tek başkan” olması (evet bu sefer bildiniz ta kendisi), mevzunun diploma olmadığını gösteriyor. Nitekim George W. Bush bile kendisiyle dalga geçecekti: ‘’Entelektüel kapasitem ile ilgili dedikodular canımı gerçekten sıkıyor. Hatta bir süre Beyaz Saray’daki çalışanlarımın da bu dedikodulara inandığını düşündüm. Çünkü, her sabah programının ilk sırasına ‘’Intelligence Briefing’’ koymuşlardı.’’

W, her fırsatta Lincoln’u örnek aldığını söylüyordu. Keşke Lincoln’un ‘’Sessiz kalıp aptal görünmek, konuşup bu konudaki tüm şüpheleri ortadan kaldırmaktan iyidir’’ sözünü de dikkate alsaydı.

Hem, üniversite mezunu olmayan 9 başkanı daha var bu ülkenin ki biri ülkenin ikinci kurucusu sayılan Abraham Lincoln.

Bugüne kadar gelen 43 başkanın tamamı, 7 etnik kökenden, İngiliz, Hollandalı, Alman, İrlandalı, Galli, İskoç ve İsveç kökenli. Obama, ilk ‘ortaya karışık’ olanı. Yeryüzünün 4 kıtasında, zenci, çekik gözlü, beyaz, kızılderili akrabaları var.

Obama’nın, ülkeyi devraldığı koşullar olarak en çok benzetildiği Franklin Delanor Roosevelt namı diğer “eF Di aR” da aslında kendinden önce gelen tam 11 başkanla kan bağına sahipmiş. ABD’nin 12 yıl başkanlık yapan tek başkanı. FDR, televizyona çıkan ilk ABD başkanıydı. Beyaz Saray’da kitaplardan daha enteresan şeyler keşfeden Bill Clinton ise televizyonda yüzü kızaran ilk başkan oldu…

Ronald Reagan Hollywood’tan gelen ilk başkandı. Obama, jimnastiği bırakmazsa en fazla 4 yıl sonra Hollywood’a giden ilk başkan olacak. Zira hem yakışıklı, hem kendini beğenmiş hem de fit herkesten… Üstelik Hollywood işi bir mütevaziliği de var: ‘’Eğer en güçlü tarafımı söylemem gerekirse sanırım tevazum. En zayıf tarafım ise biraz fazla mükemmel olmam.’’

Abraham Lincoln’un tuhaf bir yüzü vardı. Zaten birgün ikiyüzlülük yapıyorsun diye eleştirilince ‘’İkiyüzlü olsaydım sizce bu yüzümü giyer miydim?’’ diye tepki göstermişti.

Obama ve Clinton ABD’nin en genç başkanları arasındaydı. Ronald Reagan en yaşlı ABD başkanı oldu. Seçildiğinde 69 yaşındaydı. 1984’te ikinci kez aday olduğunda 73 yaşındaydı. Doğal olarak seçim kampanyasında ‘ihtiyarlık’ önemli bir konu oldu. Ama Reagan ihtiyarlığını rakiplerinden bile çok kullanarak onlara diyecek laf bırakmıyordu. ‘’Acil her durumda uyandırılmam için talimat verdim. Bakanlar Kurulu toplantısındaysam bile uyandırın dedim’’ diye kendiyle dalga geçiyordu.

1984 seçiminde Demokrat aday Walter Mondale ile televizyon açıkoturumunda tartışırken söze ‘’Bu seçimlerde yaş konusunu hiç gündeme getirmeyeceğim. Rakibimin genç ve tecrübesiz oluşunu politik kampanyama malzeme yapmayacağım’’ diye başlayarak, politik oyunculuğun şahikasına çıkmıştı. Zaten, ‘’Politika insanlık tarihinin en eski ikinci mesleğiymiş. Şu sonuca vardım ki tarihin en eski mesleğiyle de yakın alakası var’’ diyen de kendisiydi. 78 yaşına kadar görevde kaldı. Dahası en uzun yaşayan ABD başkanı oldu. Öldüğünde 93 yaşındaydı.

Eğer suikaste kurban gidenleri saymazsak ABD’deki en tuhaf başkan ölümü 4 Temmuz 1826’da yaşandı. Ülkenin ikinci başkanı John Adams ve üçüncü başkanı Thomas Jefferson, Bağımsızlık Bildirgesinin 50’nci yılının kutladığı aynı günde öldüler.

Bir ABD başkanı ise bu koltuğu hiçbir seçime girmeden oturdu. Başkan yardımcısı Spiro T. Agnew 1973 yılında istifa edince başkan Nixon, Gerald Ford’u kendine yardımcı olarak atadı. Birkaç ay sonra Watergate skandalı nedeniyle Nixon başkanlıktan istifa edince Ford bir anda ABD başkanı oldu.  Nelson Rockefeller de yardımcısı…

Obama, ABD’nin 44’ncü başkanı ama bugüne kadar 43 ABD başkanı oldu. Bu rakamsal sapmanın nedeni ise Grover Cleveland oldu. Cleveland, başkanlığa iki ayrı farklı dönemde seçilerek, ülkenin hem 22’nci hem de 24’ncü başkanı oldu.

ABD bu Kasım ayında bir kez daha seçimini yapacak. Ya 44’ncü başkan ile devam diyecek ya da 45’nci başkana merhaba…

Başkanlar Günü’nüz mutlu olsun!

cemaltdemir@gmail.com

Twitter: CemalTDemir