Skip to content
Menu

HABER YORUM: Amerikan demokrasisinin zorlu maratonu

obama-23CEMAL TUNÇDEMİR

email: cemaltdemir@gmail.com   Twitter: CemalTdemir

12 yıl önce güneşli ama meşum bir Eylül sabahı New York’ta ikiz kulelere ürpererek bakarken, “absurdité” ile “gerçeklik” arasında gidip geliyordum. Terasında rüzgara durma ve manzara seyretme dışında pek de sevmediğimi itiraf edeceğim gökdelenlerin Manhattan’ın güney ucunda önce iki devasa bacaya dönüşmesi, ardından da çökmesi gözlerime kolay kolay inanabileceğim görüntüler değildi.

Ne ki şehri inleten siren sesleri ile New Yorkluların son limitini aştığı için anlamsız şekilde donuklaşmış yüzleri, hiç de şehir ahalisinin alışkın olduğu bir film çekimi yaşamadığımızı açık ediyordu.

Dakikalar ilerledikçe, “Empire State’e de saldırdılar”, “Rockefeller Center’da bomba bulunmuş” dedikoduları, korku ve paniği daha da artırdı. Ertesi gün kulelere saldıran teröristlerin kimliği medyaya yansıdıkça, Araplara ve Müslümanlara karşı inanılmaz bir nefret körüklenmeye başladı. Dindar bir Müslüman ya da ateist olmanız farketmez, ‘Ortadoğulu görünümünüz’ sizi öfkeli bağnazlığın hedef haline getirmeye yetiyordu. Nitekim, 15 Eylül 2001 günü Arizona eyaletinin Mesa şehrinde kendi halinde benzincilik yapan Balbir Singh Sodhi adlı Sih, ‘Müslüman öldürdüğünü’ sanan bağnaz bir ırkçı tarafından öldürüldü.

10 yıldır New Jersey’de bakkallık yapan Pakistanlı gariban göçmen Waqar Hasan da Sodhi ile aynı gün, dört kızının önünde yüzüne dayanan pompalı tüfeğin ateşlenmesiyle katledildi. 32 yaşındaki katil Mark Stroman polise, “11 Eylül’ün intikamını aldığını” söyledi ve milliyetçi bir gururla ekledi, “Her Amerikalının yapmak istediği ama yapmadığı şeyi yaptım”.

İşte öylesi bir korku ve nefret atmosferinde, dinlediğim bir konuşma beni bir parça rahatlattı. Konuşmayı yapan kimdi biliyor musunuz? George W Bush. Dönemin ABD başkanı Bush, 11 Eylül ile ilgili ilk açıklamasında özetle, “Saldırı hayat tarzımıza ve ülkemizin demokratik sisteminedir. Sistemimizi değiştirebileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar” demişti.

İfade hürriyetiyle, ayrımcılığa karşı şiddetli hukuk mekanizmalarıyla Amerikan hayat tarzının devam edeceğinin ilanının, Amerika’da yaşayan bir ‘Ortadoğu görünümlü’ için o psikolojik iklimdeki önemini takdir edersiniz. Açıkçası bir el bombasının bile toplumsal alt-üst oluş yaşatabildiği bir ülkenin çocuğu olmam nedeniyle, “terörün amacını bu kadar doğru tespit eden” bakış açısından etkilendim de.

Terör üzerine hislerinden bağımsız düşünecek herkesin varabileceği bir gerçek var; Terör eyleminin amacı, sözde düşman olduğu topluluğun dünya üzerindeki nüfusunu azaltmak değildir. Hiçbir bombalı ya da silahlı saldırı bunun için yapılmaz. Terörün, bir numaralı hedefi bir psikoloji oluşturmaktır. O ülkede “birşeylerin değişmesi için uygun psikolojik vasatın oluşturulması için” vardır. Her zaman böyledir, her zaman da böyle olacaktır. Nitekim, Harvard Tıp Fakültesi psikiyatristlerinden Martha Stout, terörün beynimizde yaptığı etkiler ve bizi nasıl kontrol ettiği ile ilgili çarpıcı analizlere yer verdiği “The Paranoia Switch” adlı kitabında, terörün topluma “çaresizlik ve umutsuzluk duygusu” yaşattığı anda başarılı olduğunu vurguluyor.

Amerikan teknik istihbarat kurumu olan NSA’ın Reagan döneminde başkanlığını da yapan istihbaratçı Korgeneral William E. Odom (2008 yılına öldü), 2002 yılında ABD’nin Meclis TV’si diyebileceğimiz C-SPAN kanalında, Bush yönetiminin ‘Teröre karşı savaş (War on Terror)’ söyleminin mantıksız olduğunu savunmuş ve “Terörizm savaşılacak bir düşman değil. Onu savaşarak yenemezsiniz. Terörizm bir taktiktir.” demişti.

Böylesine “gölge bir düşmana” karşı savaşın sonunun asla gelmeyeceğine dikkat çeken Odom, “Terörle Savaşı kazanmayacağız. Bu söylem, sadece korkuyu büyütür. Terör eylemlerinin yıktığı tek bir liberal demokrasi yok ama yönetim kararlarının yıktığı bir kaç liberal demokrasi var” uyarısında bulunmuştu.

Terör bu özelliği nedeniyle ‘liberal demokrasi’lerle çıkarı uyuşan odaklar için hep kullanışlı bir politik araç olageldi. Özellikle, yeryüzüne birçok askeri cunta, terörün bu kitle yönlendirici gücünden yararlandı. Politik bilimci Murray Edelman, ölümsüz eseri “Constructing the Political Spectacle’da, politik gösterinin inşasını, ‘’çıkar sağlamak için sorun inşa etmek, sorun için mazaret üretmek, sorunu yaratmayı başarınca çözme bahanesiyle otorite inşa etmek” şeklinde formüle ediyor.

 

Korku, teröristten daha yıkıcıdır

Nitekim 11 Eylül’ün hemen ertesinde ABD başkanı, ‘’Demokrasimizi ve yaşam tarzımızı yıkamayacaklar’’ diye ilan ederken, 11 Eylül’ün yarattığı korku iklimi, ABD’nin demokratik düzenini sarsacaktı. Amerikan Anayasası’na apaçık aykırı olduğunu sokaktaki insanın bile görebildiği “Patriot Act (Vatanseverlik Yasası)” adı altındaki yasa bir gecede çıkarıldı. Michael Moore’un “9-11” belgeselinde görmüşsünüzdür, Kongre üyelerinin çoğu yasanın içeriğinden bile haberdar değildi. Olsalar ne değişirdi ki… Adı “Vatanseverlik” olan bir yasaya öyle bir psikolojik ortamda kim karşı gelebilirdi? Tamamının yalan ve uydurma olduğu ortaya çıkan gerekçelerle koca bir ülke Irak’ta savaşa sürüklendi. Yine kimse sorgulayamadı. Oysa Amerika’nın kurucu babalarından Benjamin Franklin, “Her vatandaşın ilk sorumluluğu devletini sorgulamaktır” öğüdünde bulunmuştu 200 yıl önce. Normal bir zamanda Amerikan kamuoyuna asla kabul ettirilemeyecek birçok yasal ya da hukuki düzenleme o günkü psikoloji içinde art arda gerçekleştirildi. Hepsinde gerekçe aynıydı: Güvenlik!

‘Güvenlik’ sözcüğünün her kapıyı açan bir sihir olduğunu farketmekte gecikmeyen Bush, artık her politikasının sonuna ‘güvenlik’ sözcüğünü eklemeye başladı. Büyük şirketlere vergi kesintisi politikası, ekonomik güvenlik (economic security), destekçi silah üreticisi firmalara yeni silah üretimi ihaleleri verilmesi ‘iç güvenlik (homeland security), ülkenin en değerli doğal arazilerinin petrol şirketlerine açılması “enerji güvenliği (energy security)” olmuştu bile.

Ve güvenlik paranoyası hiç şüphesiz sandıkta da işe yarıyordu. 11 Eylül’den sonra kurulan İç Güvenlik Bakanlığı’nın ilk bakanı olan eski Pennsylvania Valisi Tom Ridge, 2011 yılında yayınlanan, “Zamanımızın Sınavları: Yeniden Nasıl Güvende Olabiliriz?” adlı kitabında, 2004 başkanlık seçimine giden süreçte, seçimi kazanmak için terör alarm seviyesini “turuncuya” yükseltmesi için Cheney’inin ekibinden baskı gördüğünü itiraf edecekti. Komedyenlerin, Bush yönetiminin, anketlerde düşüş başladığında terör alarm seviyesinde yükselme yaşandığı esprisi yaptıkları günlerdi. Meğer espri değilmiş.

 

Boston, Obama’nın sınavı mı?

Aslında Obama’nın ilk döneminin ilk yılında ABD içinde bir terörist eylem olmaması bazılarını şaşırtmıştı. 2004 yılında Demokrat Partinin başkan yardımcısı adayı olmasına rağmen 2008 seçiminde Obama’ya karşı John McCain’i destekleyen Connecticut eski Senatörü Joe Lieberman, Obama’nın başkanlığa ilk başladığı günlerde yaptığı açıklamada, 2009 içinde ABD içinde bir terör eylemi beklediğini söylemiş ve kehanetini şu gerekçeye dayandırmıştı: ‘’Düşmanlarımız, ABD başkanlarını her zaman başkanlığın ilk yılında test eder’’. Bill Clinton’ın başkanlığa başladığı 1993 senesinde New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerine bombalı saldırı yapıldı. Saldırı büyük ses getirdi ve Clinton yönetiminin daha sonraki tüm dış politikasına rengini verdi. Başkanlık kampanyası boyunca dış politikada daha izolasyonist olacağı vaadiyle seçilen George W Bush’un başkanlığının ilk senesinde yine Dünya Ticaret Merkezi kuleleri ama bu kez çok daha büyük çaplı bir terör saldırısının hedefi oldu. İzolasyonist Bush gitti, yerine müdahaleci Bush geldi.

Başkanlığının ilk döneminde dış politikadan çok dev ekonomik kriz ile mücadele eden Obama, dış politika öncelikli olacağı belirtilen ikinci dönemine, etkili bir ‘dahili terör eylemi’ ile başlamış oluyor. Bunun, Lieberman’ın bahsettiği türden bir sınav olup olmadığını bilebilecek durumda değiliz. İnsan olan herkesin tüylerini ürpertecek Boston saldırısını gerçekleştirdiği iddia edilen iki kardeşin motivasyonunu da bilmiyoruz. Belki, amcalarının iddia ettiği gibi ‘’tamamen izole bir manyak eylemi’’dir. Belki de, bu iki kardeşin, her türlü canice terör eylemini gerçekleştirebilecek potansiyeldeki İslamcı terör örgütleri ile irtibatları vardır. Umuyoruz ki sorgular sonunda gerçek ortaya çıkar.

Eğer bu canice saldırı bir terör eylemiyse, ABD’nin buna vereceği yanıtın şekli hem Obama için hem de ABD için gerçek bir sınav olacak. ABD Başkanının daha ilk gün açıklamasına yansıyan ‘sağduyu’ önemli. Obama’nın ısrarla, her hangi bir grup ya da motivasyon hakkında spekülasyon yapılmaması çağrısı ise rahatlatıcı. Muhakkak ki paranoyak güvenlik saplantılarını ya da bağnazlıklarını ülke politikasına dönüştürmek isteyenler bu eylemi bir fırsat olarak göreceklerdir. Tek teselli, topluma korku ve  ümitsizlik pompalamak isteyen aşırıların şu ana kadar başarılı olamaması.

Ümit ediyorum, ülkenin en eski maratonuna yönelik bu kanlı terör eylemi bir güzergah değişikliğine daha yol açmaz. Amerikan demokrasisi de uzun maratonuna hem Amerikan halkının hem de dünyanın yararına olan parkurda devam eder.