Skip to content
Menu

The Guardian: ”Amerika terörde aklını kaybediyor ama silahlı şiddeti görmezden geliyor”

ABD'nin birçok eyaletinde slah satış dükkanlarından her türlü tabanca ve tüfek çok kolayca satın alınabiliyor.
ABD’nin birçok eyaletinde slah satış dükkanlarından her türlü tabanca ve tüfek çok kolayca satın alınabiliyor.

 

Michael Cohen‘in İngiliz The Guardian gazetesinin Pazar ekinde yayınlanan yazısının Amerika Bülteni tarafından çevirisi yapılan bir özeti:

Mamur bir metropol olan Boston, Cuma günü bir hayalet şehre dönüştü. Nerdeyse bir milyonu bulan Bostonlu’ya evlerinden çıkmamaları söylendi onlar da gönüllü olarak uydular. Okullar, işyerleri kapandı. Metro tren hatları, yollar boş kaldı. Hergün kalabalıktan geçilmeyen ünlü caddeler, kıyamet sonrası sahneleri andırıyordu. Beyzbol maçları ve diğer kültürel etkinlikler bile iptal edildi. Bütün bunlara neden olan ise, medyada açık şekilde fotoğrafları ve kimlik bilgileri yayınlanan ve yaya olarak kaçmakta olan 19 yaşındaki bir firariydi.

Boston maratonu bombacıları olarak adlandırılan Dzhokhar Tsarnaev ve ağabeyi Tamerlan’ın eylemi hiç şüphesiz canice. 4 kişi öldü ve bir kısmı organları kopmuş 100’den fazla yaralı var. IRA ile yıllarca yaşamak zorunda kalan Londralılar, Amerikalıların biraz abarttığını düşünüyor ki haklılar. Dahası, Amerikalıların bu toplu uçukluğunu daha önce birkaç kez daha gördük. Bununla beraber, Boston’da olan biten, 11 Eylül’den 11 yıl sonra bile hala Amerikalıların ‘terörizm’ lafını duyduklarında gönüllü olarak sindirilebileceğinin depresif bir göstergesi oldu.

Nihayetinde, intihara hazır bir katilin bir büyük Amerikan şehrinde firari hale gelmesinin ilk örneği değildi. 2002 yılında Washington DC, rastgele ateş ettikleri 10 kişiyi öldüren iki tane keskin nişancı tarafından terörize edildi.  Daha geçtiğimiz Şubat ayında, Los Angeles’ta birkaç gün boyunca 4 kişi, kafası bozuk polis memuru Christopher Dorner tarafından art arda öldürüldü. Ne DC ne de Los Angeles’ta katili bulmak için şehri tamamen kapatma modeli benimsenmedi. Bunun nedeni ise belki de her iki şehirdeki olayın da, Ameirkalılar üzerinde sihirli bir korkutucu etkisi olduğu açık ‘terörizm’ kelimesinin geçmemesiydi.

Hiç şüphesiz Boston polisi, aşırı bir teyakkuz ve dikkat sonucu bunu yaptı. Boston halkından dikkatli olmalarını ve gözlerini açık tutmalarını istemek doğruydu. Ancak bir ‘teröristin’ tek başına büyük bir Amerikan şehrinde hayatı tamamen durdurmasına izin vermekle, Boston sadece akıldışı bir korkuya kendini teslim etmekle kalmadı, bütün potansiyel terörist adaylarına da,  ‘’Amerika’yı mahvetmek, Amerikan halkının gözünü korkutmak ve kamu düzenini alt üst etmek istiyorsanız işte size bunun yollarını gösteren klavuz’’ mesajı verdi.

Psikolojik ve ekonomik maliyeti bir yana şehirde hayatı durdurmak, firarinin daha erken yakalanmasını da engelledi. Watertown’ın temiz olduğu ve herkesin dışarı çıkabileceği açıklandıktan sonra bahçesine sigara içmeye çıkan bir Watertown sakininin önce kanlarını sonra da bahçesindeki kayığın içindeki teröristi görmesiyle yakalandı.

Bir başka açıdan bu sokaktaki Amerikalının terörizmden ne derece korktuğunun göstergesi oldu. IRA döneminde Londralılar, ikinci İntifada günlerinde İsrailliler ve bugünün Bağdatlıları her gün politik şiddetle yaşamaya alıştılar. Göreceli olarak terörizm deneyimi çok düşük olan Amerikalılar, bir terör saldırısı tehdidi olduğunda hemen en kötü ihtimali düşünürek aşırı tepki verilen dönemi yaşıyor. Amerikan düşünce dünyasında her terörist sadece öldürücü bir tehdit değil aynı zamanda Jason Bourne ve James Bond’un ölümcül bir karışımı.

Keşke Amerikalılar, ülkelerindeki diğer gerçek tehditlere de Boston olayı gibi tepki verebilseler. İronik bir şekilde Boston saldırısının olduğu hafta ABD Senatosu’ndaki Cumhuriyetçi küçük bir grup, silah almak isteyenlere kimlik sorgusu yapılmasını öngören yasa tasarısını, Amerikalıların Anayasal hakkını (Second Amendment) ihlal edeceği gerekçesiyle engelledi.

Bir tek teröristi yakalamak için bütün bir şehri kapatmayı uygun bulanlar, teröristlerin, kriminallerin ve akıl hastalarının silah satın almasını engellemeyi amaçlayan yasayı sivil özgürlüklere aykırı buluyor. Eğer, Amerikalılar bunun kaçınılmaz sonucu olarak art arda ölmeye devam etmeseydi bu gerçekten de tam bir kara mizah örneği olurdu. Her yıl ortalama 30 bin Amerikalı silahlı şiddette hayatını kaybediyor (Son bir yılda terörizmde hayatını kaybeden Amerikalı sayısı sadece 17).

ABD’deki silahlı şiddeti korkunçlaştıran adeta günlük bir rutine dönüşmesi. Connecticut eyaletinin Newton şehrinde bir ilkokulda 20 çocuğun öldürülmesi, Amerikalıların dikkatini silahlı şiddete çevirdi. Ancak o günden beri silahlı şiddet kesintisi ve çoğunlukla kamuoyunun gözünden uzakta hergün devam ediyor.

Boston Maratonu ile aynı gün 11 Amerikalı daha silahlı şiddet kurbanı oldu. Boston Maratonu’nun zanlısı için insan avının sona erdiği Cuma akşamına kadar ABD’de 38 kişi daha öldürüldü. Son dört ayda öldürülen 3531 Amerikalı içinde küçük bir oranı oluşturdular. Yani sadece son dört ayda silahla öldürülen Amerikalı sayısı bile 11 Eylül’de öldürülenden fazla. Ancak bütün bu silahlı şiddet yine de Kongre’nin silah satın almaya ılımlı bir denetim getirmeyi kabul etmesine bile yetmiyor.

Sadece silahlı şiddet de değil. Geçen hafta Texas’ta, 1985 yılından beri hiç federal denetim geçirmediği ortaya çıkan bir gübre fabrikasında meydana gelen patlamada 14 kişi öldü , sayısız kişi yaralandı. Ancak Cumhuriyetçiler, bu tür denetimleri yapmakla görevli OSHA’nın bütçesini kısma mücadelesi içinde. Amerikalıların çoğu, 4 önemli sebepten biri sebebiyle ölüyor: Kalp rahatsızlığı, kanser, şeker hastalığı ve kronik akciğer hastalıkları. Buna rağmen, Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, 30 milyon sigortasız Amerikalıya sağlık sigortası kazandıran Obamacare yasasını yürürlükten kaldırmak için imza topluyor.

Tamamen gerçek-üstü ve açıklaması zor bir dinamik bu. Amerikalılar, arada bir gerçekleşen random ve başkalarının suçlu tutulabileceği (cihadistler, teröristler vs) açıklanamaz bir şiddet karşısında ölçüsüz bir korku duyuyor.  Ancak, etrafımızı günlük sarmalayan, silahlar, sağlıksız beslenme, işyeri koşulları (günde 14 Amerikalı bu sebeple ölüyor) gibi belaları yaşamın bir parçası, ve hatta özgürlüğün bedeli olarak görüyor. Tabii ki şiddet devam ediyor. Her gün daha fazla sayıda Amerikalı da ‘önlenebilir’ sebeplerden ölmeye devam ediyor.

Aman boşverin, işin olumlu tarafına bakın: Maratona saldıran o.spu çocuklarını bulduk ya..!