Skip to content
Menu

‘Pirus Zaferi’ deyimi ne anlama geliyor? Nasıl ortaya çıktı?

pirus-savasi

CEMAL TUNÇDEMİR 

20 Ocak 2014

M.Ö. 3. Yüzyılın başında, Kartaca dünyanın süper gücüydü. Roma’nın henüz esamesi bile okunmuyordu. Büyük İskender MÖ 323’te ölmeden hemen önce yaşamının en büyük hayali olan Kartaca’yı fetih konusunda planlar yapıyordu. Roma ise İskender’in umurunda hiç olmadı. Romalılar, yüzyıllarca, İtalya yarım adasını orta ve kuzeyinde ‘Latium’ olarak adlandırılan coğrafyalarındaki şehir devletlerinde yaşadılar. Deniz aşırı hiç bir aktivitleri yoktu. Nitekim Akdeniz’in güneyindeki Kartaca ile ilk savaşlarına tek bir gemileri bile olmadan gireceklerdi.

Romalıların, İtalya yarımadasının en güney ucuna ilk indikleri zamanlarda, Çizme’nin güneyi Helen Dünyası’nın parçasıydı ve Yunan kolonileri yaşıyordu. Buralar, onların deyişiyle, ‘civil (Helenleşmiş)’ insanların coğrafyasıydı. Romalıları ise, ‘barbar’ olarak adlandırıyorlardı. Çünkü, Romalıların dilini anlamıyorlardı ve Latince’nin iptidai hali olan bu dil, Yunanlıların kulağına, ‘bar bar bar bar’ sesli bir gürültü gibi geliyordu.

İtalyadaki Yunan şehirleri, ‘barbarları (Romalılar)’, yarımadanın güneyinden uzak tutmakta başarısız kalınca Adriyatik Denizi’nin karşısında bugünkü Arnavutluk-Makedonya hattında kurulu Yunan krallığı Epir’in şan şeref düşkünü kralı Pirus’tan(Pyrrhus) yardım istediler. Yarım adanın da hükümdarı olmaya çok arzulu Pirus, bu daveti büyük hevesle kabul etti ve bir çok fil ve 25 bin askerden oluşan ordusuyla İtalya’nın güney ucuna geldi. Böylece Pirus’un ordusuyla Romalılar arasında MÖ 280 – 275 yılları arasında 5 yıl sürecek Pirus Savaşları başladı.

Pirus, gözü karalığı ve savaş yeteneğiyle Romalıları önce Heraklia savaşında yendi. Zafere rağmen kendisi de oldukça fazla askerini kaybetti. Ancak, hesapta olmayan bir şey oldu. Romalılar yenilmelerine rağmen çok inatçı ve dirençli çıktı. Üstelik, yarım adanın güneyindeki İtalik’ler de Pirus’un hesapladığı gibi ona değil, Romalılara katıldı. Dahası Romalılarda Pirus’un sahip olmadığı kadar insan kaynağı vardı. Kayıplarını anında telafi edebiliyorlardı.

Küçük çaplı çatışmalardan sonra iki ordu arasındaki ikinci büyük savaş Askalum’da meydana geldi. Pirus’un ordusunda o zamanın en etkili askeri gücü olan filler vardı. Romalılar ise daha çok kalabalık bir gerilla ordusu gibiydi. Romalılar, Pirus’un asıl gücü görünen unsurları yanı filleri hedef aldılar. Attıkları kızgın oklar ve uzun mızraklarıyla filleri kızdırıp  panikletmeyi başardılar. Dev cüsseli hayvanlar etraflarındaki herkesi ezmeye başlayınca Pirus da büyük kayıp verdi. Zor bela da olsa Romalıları püskürtmeyi başardı ve ‘meydan’da zaferi kazandı. Antik Yunan tarihçisi Plutark’ın kaydettiğine göre Pirus bu savaşı kazanırken ordusunun büyük bölümünü kaybettiği için, onu tarihe geçirecek şu sözünü söyledi: ‘’Bir zafer daha kazanırsam tamamen biteceğim.’’

İşte bundan dolayı, nihai getirisi, kazanma yolunda ödenen bedeli karşılamayan zaferlere siyasi ve tarihi literatürde Pirus Zaferi deniyor. Meydanda zafer gözükür ama daha geniş bir perspektiften bakıldığında bir hezimettir.

Hiç beklemediği kadar güçsüz kalan Pirus, Roma’ya ateşkes ve uzlaşma teklif etti. Ama Roma bu teklifi, sadece Pirus’un Yarımada’yı terkedip evine dönmesi şartıyla kabul edeceğini bildirdi. Pirus için çatışmadaki mevcut tabloyu değiştirebilecek tek bir aktör kalmıştı. Dönemin süper gücü Kartaca’ya destek talebinde bulundu. Ancak Yunanlıları daha büyük tehdit gören Kartacalılar, Pirus’un istediği desteği vermediler.

Bütün yarım adanın lideri olmayı hayal eden Pirus daha fazla dayanamadı ve yarım adanın güneyini de Romalılara bırakarak kalan az sayıda askeriyle Epir’e geri döndü. MÖ 272’de Argos’ta bir sokak kavgasında bir kadının kafasına attığı taşla öldü. Bu, antik çağın yenilmesi imkansız savaş gücü olarak görülen Yunan ordusu efsanesinin sonu oldu. Romalılar ise 264’te son Etrüsk şehri Volsini’yi de ele geçirerek yarım adanın tek hakimi haline geldiler.

Roma, Pirus karşısında zaferi nasıl kazandığını unutmadı. Pirus’tan birkaç on yıl sonra Roma’yı yok etmeye gelecek Kartaca karşısında da bu zaferin öğrettiklerini hatırlayacaklardı. Romanın, Pirus karşısındaki sıradışı inatçılık, disiplin ve azmini, Kartacalılar da bütün Akdeniz uygarlıkları da not etmişti. Çünkü o dönemde ‘sivil’ güçler arasındaki savaşlarda taraflar arasında bir kaç kılıç çatışması yaşandıktan sonra çok fazla insan ölmeden bir taraf pes ediyordu. Günümüzdeki savaş konseptinden bile çok daha uygar bir savaş konsepti vardı. Helenler arasındaki savaşlar, savaştan çok ‘düello’ veya gösteri gibiydi. Fakat Roma böyle değildi. Roma’nın lugatında pes etmek yoktu. Ve Helenlerden farklı olarak Roma’da genç, yaşlı, kadın herkes askerdi ve kendini feda etmeye hazırdı.

Pirus’u yendikten sonra Roma artık tarih sahnesine çıkmaya hazırdı. Dünyanın merkezi olan Akdeniz’e açıldıkça, süper güçle yani Kartaca ile de karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdı. Tarih boyunca kralların, imparatorların, devlet adamlarının en önemli ders kaynaklarından biri olacak Hannibal’ın öyküsü de bu karşılaşmada yaşanacaktı.

Madem konuya girdim, ilk fırsatta da, henüz duyma fırsatı bulamamışlar için Hannibal’ın öyküsünü de aktarayım.