Skip to content
Menu

Kara kutu nedir? Turuncu olmasına rağmen neden kara kutu deniyor?

kara-kutu

AMERİKA BÜLTENİ (25 Mart 2015)

Her uçak kazasından sonra ‘kara kutu (black box)’ arama haberlerini duyarız. Peki nedir kara kutu? Ne işe yarar? Neden ‘kara kutu’ deniyor? İşte bu cihaz hakkında bilmek isteyeceğiniz herşey:

Kara kutu nedir?

Uçak kazalarını soruşturan uzmanlara, uçağın son saatlerindeki bütün bilgi ve iletişimlerini kaydettiği için kazanın sebebini çözmelerinde yardımcı olan cihazdır. Yolcu uçakları, ayakkabı büyüklüğündeki bu konteynırlardan iki adet bulundurur. Bunlardan biri ses kaydeciye sahiptir. Pilotların konuşmaları ile kokpit’teki bütün sesleri kaydeder. Diğeri ise bilgi kaydedicidir. Uçağın hızı, yüksekliği, yönü, yakıt seviyesi, hidrolik basıncı ve diğer yüzlerce ölçümün bilgilerini kaydeder. Çelik ve titanyum kara kutular, adlarının aksine, enkaz alanında kolaylıkla bulunabilsinler diye turuncu renklidir. Yangına dayanklıdır. Su geçirmezler. Ve saatte 500 kilometre hızla yere çarpmaya dayanıklıdırlar. Birçok kara kutu, uçağın çarpma anında çarpmadan en son etkilenen bölümü olduğu için kuyruk bölümüne monte edilir 

Ne zaman icat edildi? 

Uçuşun temel bilgilerini kayıt altına alan cihazlar ilk kez İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç yıllarında geliştirildi. Ancak bunların hiçbiri kokpit seslerini kaydetmiyordu. 1953 yılında, Avustralyalı bilimci David Warren, jet motorlu ilk uçak kazasını soruştururken, ‘keşke son birkaç saniyenin seslerini yeniden dinleyebilseydik, bütün sır çözülürdü’ şeklinde düşünmesiyle bu fikri geliştirdi. Warren, bir prototip geliştirdi. Bu cihaz pilotların sesini kaydetmenin yanı sıra bazı veri okumaları da yapabiliyordu. 1960’lı yıllarda bu ekipman bütün ticari uçaklar için zorunlu hale geldi. Teknolojik gelişmelere paralel olarak artık manyetik tapeler yerine hafıza kartlarına bilgiler kaydedilip depolanıyor. 

Peki adı neden ‘kara kutu’?

Niçin bu şekilde adlandırıldığı kesin olarak bilinmiyor. Warren’ın cihazını inceleyen bir gazetecinin, gizemli bir cihaz olmasına atıfla bu ismi taktığı yönünde bir teori var. Bir teoriye göre ise cihazın ilk modellerinin ‘film’ temelli olması ve bozulmamaları için, fotoğrafçıların ‘karanlık odası’ gibi hiçbir ışık almayacak şekilde karanlık olmasından dolayı bu şekilde adlandırıldılar. Kayıtlardaki ilk kullanımı, 1958 yılı Ağustos ayındaki bir havacılık araştırma konseyi toplantısı sırasında, bir İngiliz Hava Kazaları Araştırma Şubesi yetkilisince olmuş.

Aslında havacılık endüstrisi ve resmi uçuş terminolojisinde bu cihazlara ‘kara kutu’ denmiyor. Resmi adı ‘Flight Recorder (Uçuş Kaydedicisi)’ veya ‘Flight Data Recorder (Uçuş Verileri Kaydedicisi)’ şeklinde. Ama buna rağmen medyada ve gayriresmi kullanımda ‘kara kutu’ şeklinde anılmaya devam ediliyorlar. Parlak turuncu renkte olmaları ise zorunludur.

Kokpit kaydedicisi uçak kazasının sebebini araştıranlara nasıl yardımcı olur?

11 Eylül 2001 günü teröristlerce kaçırıldıktan sonra Pennsylvania üzerinde düşen United Airlines 93 uçağının düşüş sebebi, kokpit ses kaydından tespit edildi. Uçağın yolcularının kokpitin kapısını zorlaması üzerine, teröristlerden biri, ‘düşürelim mi?’ diye soruyor. Diğer ‘Evet. Düşür’ diye cevap veriyordu. Diğer bazı kazalarda arkaplandaki gürültüler, kazanın sebebi hakkında bazı ciddi ipuçları verdi. Örneğin 1987 yılında South African Airways 747 uçağı Hint Okyanusu’na çakıldı ve uçaktaki 159 kişinin tamamı öldü. İki yıl sonra ‘kara kutu’su bulunup çözüldüğünde, düşmeden önce kablo elektrik cızırtıları duyuldu. Bu da uçağın içinde düşmeden önce yangın olduğunu gösteriyordu.

Kara kutular nasıl bulunuyor?

Karada arama kurtarma görevlileri enkaz içinde arıyor. Ama, Malaysia Airlines Flight 370 seferinde olduğu gibi kaybolan uçak denize çakılmışsa bu daha zor. Kara kutular, suya temas ettiğinde faaliyete geçip 30 gün boyunca her saniye sonar sinyal verecek şekilde donatılmıştır. Ancak kurtarma ekiplerinin bu sinyali algılayabilmesi için en fazla birkaç mil uzakta olması gerek. Kaybolan Malezya Hava Yolları uçağında taranması gereken alan, Hint Okynausu içinde Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde bir alandı. Arama kurtarma faaliyetlerinin koordinasyonunda görev alan Avustralya Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkilinin deyişiyle, ‘Biz samanlıkta iğne arama aşamasına bile gelmiş değiliz. Hala samanlığın yerini aramakla meşgulüz’. Sinyal pili bittikten sonra ise kara kutuyu bulma işi çok daha zor bir hal aldı. Bugüne kadar denize çakılan en az 7 yolcu uçağının kara kutusu hiçbir zaman bulunamadı.

Kara kutular ile ilgili başka problemler yaşanabiliyor mu?

Bulunmalarının zorlukları dışında, komple bir kayda sahip olmama ihtimalleri de var. Her cihaz ucağın en az 25 saatlik uçuş bilgi ve ölçümlerini kaydeder. Ama kokpit seslerinin sadece son iki saati depolanır. Birçok kazada sebebi anlamak için bu yeterli bir süredir. Ama Malezya uçağındaki gibi durumlarda bu olmayabilir. Çünkü uzmanlar, uçağın havada kaldığı sürede, yangın, kabin basıncının düşmesi veya çok yükseğe çıkılması nedeniyle mürettebatın kontrolünde olmadığını düşünüyor. Uçak yakıtı bitip okyanusa çakılıncaya kadar otomatik pilot kontrolündeydi. Eğer böyle olduysa kara kutu bulunsa bile, muhtemelen sadece iki saatlik sessizlik kaydı vardır.

Teknolojisi geliştirilebilir mi?

Bazı havacılık uzmanları, suda uçaktan dışarı atılıp yüzebilen kara kutular geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Aslında bu teknolojiyi ABD donanması halen kullanıyor. Birleşmiş Milletler de, kokpit ses kayıtları ile uçuş bilgilerinin anı anına kablosuz iletişimle yerlerdeki servis sunuculara kaydedildiği küresel bir sistem teklifi üzerinde çalışıyor. Böylece kaza olduğunda nerede ve nasıl olduğu hemen tespit edilebilecek. Kara kutu aramaya gerek kalmayacak. Ama pilot dernekleri, anlık kaydın mahremiyetlerini ihlal ettiği gerekçesiyle bu teklife itiraz ediyor. Ancak asıl sorun projenin maliyeti. Bu sistemin monte edilmesi uçak başına 100 bin dolar civarında. Ayrıca veri transferi çok daha yüksek bir maliyete gerektiriyor. ABD Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir yetkili, havayolu firmalarının ‘maliyet duyarlılığının’ en üst düzeyde olmasından yakınıyor ve devletler tarafından zorunlu tutulmadıkça ek güvenlik tedbirlerinin hiçbirini uygulamadıklarına dikkat çekiyor. Bir Ameirkan hava kuvvetleri generali ise bu maliyet tartışmasına tepki gösteriyor: ‘’Dünyanın her ülkesinden donanma gemileri ve uçaklar kaybolan Malezya uçağını arıyor. Bu arama faaliyetinin de çok ucuz olduğu söylenemez.’’