Skip to content
Menu

Paris’teki iklim zirvesi ile ilgili bilmeniz gereken 10 şey

rek-paris-iklim
Arjantinli sanatçı Pedro Marzorati’nin, Paris İklim Zirvesi çerçevesinde kürede yükselen su seviyesine dikkat çekmek için Paris’te Park Montsouris’te suya gömülen 35 heykelli enstalasyonu.

AMERİKA BÜLTENİ (30 Kasım 2015)

Yüzlerce devlet ve hükümet başkanı bugün Paris’te Birleşmiş Milletler 2015 İklim Değişikliği Konferansı için bir araya geldiler. Liderler zirvesi dışında iki hafta sürecek konferans, esas olarak ülkeler arasında, küresel ısınmaya karşı önlemler anlaşması imzalanmasını hedefliyor. İşte bu tarihi zirve hakkında en fazla merak edilen sorular ve yanıtları:

Konunun önemi nedir ve beni neden ilgilendiriyor?

Paris’te bugün başlayacak olan zirvede alınacak kararların, gezegenimizin geleceğinde çok belirleyici olacağını söylemek çok abartılı olmaz. Sera gazı etkisi yaratan gazların atmosfere salınım oranı artmaya devam ediyor. Bilim insanları mevcut gidişatla, dünyada çok hızlı ve yıkıcı sıcaklıklar oluşacağı uyarısında bulunuyor. Bunun sadece kutup ayılarını veya sahillerdeki evleri tehdit eden bir gelişme olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Gıda ve su kaynaklarını da son derece olumsuz etkileyecek örneğin. Öldürücü mikroplar, insanların yaşam alanlarına yayılabilir. Ve yükselen denizler, dünyanın kara haritasını yeniden şekillendirir. Aşırı sıcaklarla, bugüne kadar görülmemiş ölçüde kuraklıklar ve orman yangınlarına tanık olacağız. Güvenlik uzmanları da kaynakların azalması veya yer değiştirmesininin de yeni bir savaş dalgası yaratacağından endişeli.

Küresel iklim değişikliğini durdurmak için ne yapılması gerek?

Paris Konferansına katılan bir çok ülke, bu yüzyılının yarısında, sıfır emisyon hedefi konulacak bir antlaşmaya imza atılmasını istiyor. Bu, sera gazı etkisi yapan gazların emisyonunun tamamen durdurulması anlamına gelmiyor. Gezegenin ve atmosferin sıcaklık artmadan sindirebileceğinden fazla gaz üretilmemesi anlamına geliyor. Bu, küremizin bütün enerji sisteminde radikal bir değişiklik demektir. Petrol, kömür gibi fosil kaynaklı enerji kaynaklarından, güneş, rüzgar ve nükleer enerji gibi kaynaklara yönelim demek. Bu oldukça zor bir hedef gibi görünüyor ancak bilim insanları, eğer politik irade ortaya konursa bu hedefe ulaşılabileceği inancında.

Peki politik irade olduğu söylenebilir mi?

BM gözlemcilerine göre, ülkelerin daha önce hiç olmadığı kadar ümit verici yaklaşımları söz konusu. Paris İklim Zirvesinden önce zengin veya yoksul bütün ülkelerden, iklim değişikliğine karşı küresel mücadeleye yardım için vaatlerini hazırlamaları istendi. 150’den fazla ülke BM’ye kendi yapacaklarıyla ilgili vaat ve planlarını sundu. Bu bile başlı başına oldukça önemli bir aşama. Bazı ülkeler, emisyon hacimlerini kısacağını belirtiyor. Bazı ülkeler mevcut ormanlık alanlarını korumak için özel anlamlar alacaklarını zapta geçirirken bazı ülkeler ise daha temiz enerji kaynaklarına yönelme panlarını kayıtlara geçiriyor. Uzmanlar, eğer dünya şu anda belirtildiği gibi 4.5 santigrat derecelik ısınma yolunda ise sadece bu planların yaşama geçirilmesiyle bunun 2.7 ila 3.7 Santigrat derece arasına indirmeye yetebileceğini belirtiyor. Bu da daha Paris antlaşmasının sonucu açıklanmadan çok önemli bir ilerleme demek.

Paris İklim Antlaşmasında ne olması gerek?

Paris Zirvesinin amacı, 200 ülkeyi de tatmin edip katılımlarını sağlayacak basit ve kısa bir antlaşmayı imza altına almak. Bazı uzmanlara göre, muteber ve sonuç alıcı bir antlaşma metni olabilmesi için şu temel unsurları içermesi gerektiğine inanıyor:

– Ülkeler her birkaç yılda biraraya yeniden gelecek ve vaatlerini artıracak ve sera etkisi yaratan gazların salınıını daha da kısmak için daha fazla adım atmaları sağlanacak.

– Birleşmiş Miller bünyesinde, ülkelerin vaatlerini ve planlarını yaşama geçirip geçirmediğini etkili şekilde denetleyecek şeffaf bir mekanizma kurulması kabul edilmeli.

– Dünyanın yoksul ülkelerinin, hem küresel ısınmanın sonuçlarına hem de karbon salınımını azaltan yeni teknolojilere adaptasyonuna yardım edecek bir sistem oluşturulması.

2 Santigrat derece sıcaklık limiti hedefinden bahsediliyor. Bu antlaşma bu hedefe ulaşır mı?

Bu hedef 5 yıl önce BM’nin Cancun çerçeve konferansından kalma. Söz konusu toplantıda alınan karar ülkelerin, sanayi devrimi öncesinin 2 derecelik sıcaklık artışını limit haline getirmeyi vaat ediyordu. Paris’in amacı ise, küresel ısınma mücadelesini bütün küreye yayarak, zamanla bu hedefi uygulanabilir hale getirmek.

Paris’te zengin ve yoksul ülkeler katılıyor. Ama asıl sorumluluk zenginlerde değil mi?

İklim değişikliği söz konusu olduğunda gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler karşı karşıya geliyor. Hindistan gibi bazı gelişen ülkeler, hala yoksulluk sınırın altında yaşayan milyonlarca yurttaşlarına ekonomik refah getirmeye çalışırken sera etkisi yaratan gazların salınımını tamamen durduramayacaklarını savunuyor. Enerjiye, oldukça fazla enerjiye ihtiyaçları var. Dahası bazı yoksul ülkeler eğer karbon dioksiti emen ormanları kesmelerinin durudurlmasını istiyorsa bunun karşılığında tazminat istiyorlar. Bu ülkeler, gelişmiş ülkeler kendi ormanlarını çok önceleri kestiğini ve yüksek miktarda fosil kaynaklı enerji kullanarak geliştiklerini ve şimdi de yoksul ülkelere onların aynı şeyi yapamayacaklarını söylediklerine dikkat çekiyorlar. Bu durumda, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere bunun bedelini ödemesi gerekiyor. İşte bu nedenle, Paris Zirvesinde ‘finansal’ konular, en önemli tartışma konularından biri olarak masada yer alıyor.

BM, antlaşmasının imzalanması için ne yapıyor?

Diplomatları iki hafta süreyle Paris’in hemen dışındaki konferans merkezine adeta hapsedecek. Bu konferansa yıllar süren bir hazırlık yapıldı. Organizatörler onbinlerce kişinin katılımını bekliyor. Delege ve diplomatlar dışında, çok sayıda ekonomik sektör, iş dünyası, aktivist organizasyonu ve bilim insanı da tartışmanın parçası olarak Paris Zirvesine konumlanmış durumda.

BM’nin, sera etkisi yaratan gaz salınımını engelleme çabası 20 yıllık bir haber değil mi?

Evet. Ve BM’nin geçmişteki birçok çabası başarısızlıkla sonuçlandı. Son 20 yıldaki ilk büyük dönemeç olan 1997 Kyoto Prokolüne, ABD gibi dünyanın en yüksek oranda emisyon hacmi olan ülkelerinden bazıları imza koymadı. Ve Çin gibi gibi gelişmekte olan bazı çok kritik ülkeleri de içermedi. 2009’da Kopenhag Zirvesi ise fiyasko ile neticelendi. Politikacıların elimiz boş gitmeyelim endişesiyle son dakikada imzaladıkları zayıf bir anlaşma metninden başka bir şey çıkmadı. Ancak bu kez durum farklı. Ülkelerin tamamı ellerinde somut vaat planlarıyla katılıyor. ABD ve Çin bu kez katılmakla kalmıyor ortak liderlik rolü de üstlenmiş durumdalar. Ve Papa Fransis gibi küresel figürler de ‘moral sorumluluğu’ hatırlatarak acil eylem çağrısına katılıyor.

Zirvenin perde arkasındaki en büyük pazarlık konuları neler?

Zengin ülkelerin, yoksul ülkelere ne kadar ödeyeceğiyle ilgili pazarlıkların yanı sıra, bazı ülkeler, ‘sırfır karbonlu’ gelecek planından çok mutlu değil. Örneğin, petrol ve doğal gaz zengini ülkeler, en değerli varlıklarından bu kadar kolay vazgeçmeye hevesli değiller. Hararet yaratan bir başka konu da iklim değişikliğinin kaçınılmaz hasar ve zararları konusunda. Yok olmaya başlamış veya yakında sular altında kalacak adalarda yaşayanlar gibi, küresel iklim değişikliğine adapte olamayacak durumdakilerin uğrayacağı zararların kürenin geri kalanı tarafından tazmin edilmesi fikri.

Ya, Paris Zirvesi de fiyasko olursa..?

Dünyanın bu konuda çabalara on yıllarca önce başlaması gerektiğini belirten bilim insanları, bu konudaki önlemlerde daha fazla gecikmenin, gelecekteki çabaları ve önlemleri çok daha maliyetli hale getireceği uyarısında bulunuyor. Mevcut karbon salınımı artış oranıyla ve fosil kaynaklı enerji tüketim oranıyla devam edilmesi halinde, haritalarda ve iklimde radikal değişikliklere hazır olunması çağrısı yapıyorlar. Bilgisayar simülasyonları mevcut gidişatla bu yüzyıl içinde New York’un Miami’nin bugünkü iklimini yaşamaya başlayacağını gösteriyor. Güney ve kuzey kutup dairesinde eriyen buzlar, dünyanın birçok sahil metropülünün sular altında kalmasına yol açacak. En büyük faciayı ise, yaşam sürdürmek için ellerinde çok az kaynak kalacak yoksul ülkeler yaşayacak.