Skip to content
Menu

Başkan Eisenhower’ın tarihe geçen konuşması

95c29/huch/1056/19

CEMAL TUNÇDEMİR

17 Ocak 1961 akşamı, 34’ncü ABD Başkanı Dwight Eisenhower, televizyondan canlı yayınlanan veda konuşmasına başladığında çoğu Amerikalı dinlemedi bile. Bütün ülken, iki ay önce ABD başkanı seçilen ve bu konuşmadan üç gün sonra da göreve başlayacak genç başkan John F. Kennedy‘e odaklanmıştı çünkü.

Ancak o günlerde kimsenin dikkat etmediği o konuşmanın ne kadar önemli olduğu yıllar sonra anlaşıldı ve sayısız akademik ve politik metne referans haline geldi. 20’nci yüzyıl biterken, neredeyse bütün politik bilim uzmanlarınca, ‘20’nci yüzyılın en önemli konuşmalarından biri’ olarak kabul edilir hale gelmişti.

1953 başında Harry Truman’dan devraldığı başkanlığı 8 yıl sonra 1961 başında John F. Kennedy’e teslim eden Eisenhower, İkinci  Dünya Savaşının kilit komutanlarından biriydi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ‘’5 yıldızlı orgeneral’’ rütbesi verilen 5 orgeneralden biriydi. Savunma Bakanlığının, 11 Eylül 1941 tarihinde temeli atılan ünlü binası ‘Pentagon (beşgen)’ un, 5 köşeli, 5 katlı ve 5 bağlantı koridorlu olmasında, İkinci Dünya Savaşında 5 yıldız verilen bu 5 orgeneralle ilgisi olduğu yönünde bir şehir efsanesi bile var (Diğer dört orgeneral, George Marshall, Douglas MacArthur, Henry Arnold ve Omar Bredley).

İkinci Dünya Savaşında Avrupa’yı ‘kurtaran’ Eisenhower, 1951 yılında NATO’nun ilk başkomutanı oldu. 1952 yılında ise, Cumhuriyeti Partinin başkan adayı olarak, ‘komünizme, Kızıl Kore’ye ve yolsuzluğa karşı kutsal savaş’ motifli kampanyasıyla Demokrat rakibi Adlai Stevenson’a karşı ezici bir zafer kazanıp, Demokratların 1932’den beri süren Beyaz Saray hakimiyetine son verdi.

Eisenhower, Türkiye’yi ziyaret eden ilk ABD başkanıdır aynı zamanda. 27 Mayıs darbesinden 7-8 ay kadar önce 1959 tarihinde çıktığı 18 günde 11 ülkelik Avrupa-Asya turu çerçevesinde Ankara’ya da uğramıştır.

Türkiye ziyaretinden yaklaşık 1 yıl sonra yapılan seçimde, dönemin Başkan Yardımcısı Richard Nixon’u yenen John F. Kennedy ABD başkanı olacaktı. İşte 20’nci yüzyılın en önemli konuşmalarından biri olarak anılan bu çok çok önemli konuşma da o seçimden yaklaşık iki ay sonra ve Eisenhower başkanlığı Kennedy’e devretmeden 3 gün önce yapıldı.

‘Askeri-Endüstriyel Yapı’

Eisenhower, veda konuşmasında Amerikalıları, ülkelerini, özgürlüklerini ve demokrasilerini tehdit edebilecek bir ‘düşmana‘ karşı uyarıyordu. Bu ‘potansiyel’ düşman ne Sovyetler ne Çin ne de başka biriydi. ‘’Endüstriyel askeri yapı (military-industrial complex)’’ dediği, politikacılar, Pentagon ve onları donatan silah sanayi üçgenindeki parasal ilişki ağıydı. Bu uyarıyı, bir komplo teorisi yazarının değil, eğer varsa böylesi bir ilişki ağını pek iyi bilebilecek konumda parlak bir asker ve şahin bir Başkanın yapması, konuşmayı sıra dışı yapan en önemli yön.

Eisenhower’ın eleştirdiği şey ‘savunma sanayi’ değildi. Bunun gerekli olduğuna inanıyordu zaten. Ancak bu gerekliliğin istismarına dayalı bir işleyişin oluşması tehdidine dikkat çekmeye çalışıyordu. Ülkenin askeri harcamalarının ve askeri savaş endüstrisinin devasa boyuta gelmesinin ABD için bile yeni bir deneyim olduğuna dikkat çeken Eisenhower’ın kullanarak ölümsüzleştirdiği ‘military-industrial complex’ ifadesi, sonraki yıllarda silah sanayi – ekonomi – politika ilişkisinin en çok kullanılan kavramlarından biri oldu. Eisenhower’ın biyografisini yazan Geoffrey Perret’ın aktardığında göre konuşmanın ilk taslaklarından birinde bu ifade aslında, “military–industrial–congressional complex (Askeri-Sınai-Politik yapı)” şeklinde Kongre’yi de içeriyordu. Ancak, Ike, Kongre üyelerinin daha iki ay önceki seçimle görevlerine yeni seçilmiş olduklarını dikkate alarak konuşmasında ‘Kongre’ sözcüğünü çıkarmıştı.

Savaş partisinin gayrimeşru tesiri

ABD kamuoyunda ‘Ike’ lakabıyla anılan Eisenhower’ın bu konuşmasıyla ünlendirdiği önemli kavramlardan biri de, ‘unwarranted influence (gayrimeşru tesir)’ ifadesiydi.

İkinci Dünya Savaşının da etkisiyle ordunun, Amerikan politik, ekonomik ve hatta manevi hayatının merkezine yerleştiğine dikkat çeken Eisenhower, ‘’Böyle bir şeye tevessül etse de etmese de, endüstriyel askeri yapının devlette gayrimeşru tesir kazanmasına karşı tetikte olmalıyız. Böylesi yersiz bir gücün büyüme potansiyeli var ve bunda ısrar edecek. Bu ittifakın demokratik gelişimimizi ve özgürlüklerimizi tehdit edecek boyuta gelmesine izin vermemeliyiz’’ diyordu.

Ancak, ekonomiye ‘askeri Keynesyan’ bakış, altın çağını yaşıyordu. Bu anlayışa göre devletin askeri harcamaları ekonomiyi büyütürdü. Kennedy bile 3 yıllık başkanlık döneminde bu politikaları sahiplendi. Ta ki Jimmy Carter’a kadar. Carter, tarihçi Michael Sherry’nin ‘’1930’lardan beri savaşın gölgesindeki ABD’’ adlı kitabında anlattığına göre başkanlığına, ‘’Amerika’nın askerileştirilmiş geçmişiyle bağını koparma gayesiyle’’ başladı. Ancak, başkanlığı, etkili ve geniş bir koalisyon karşısında dördüncü yılda fiyaskoyla sonuçlandı. Savaş partisinin bugün bile Carter’a hıncı dinmiş değil. Reagan’ın başkanlığı ise endüstriyel askeri sanayi yapının altın yılları oldu. Clinton döneminde yeniden sönmeye başlayan ikbal, 11 Eylül’ün ateşinde yeniden parladı. Arjantin’in geçtiğimiz yıllarda ölen devlet başkanı Nestor Kirchner, 2010’da ünlü yönetmeni Oliver Stone ile yaptığı sohbette,  George W. Bush’un Meksika’daki Amerikalar Zirvesi sırasında kendisine, ‘’Ekonomiyi düzeltmenin en iyi yolu savaştır’’ dediğini söylemişti.

Nefret ve korku tehdidine karşı uyaran bir Cumhuriyetçi başkan

Cumhuriyetçi Partinin başkan aday adaylarının tamamının adaylık kampanyalarını bir tür ‘korku ve nefret’ yarışına dönüştürdüğü 2016’dan 55 yıl önce şöyle konuşuyordu Ike:

‘’Kadim tarihin vardığı noktada Amerika biliyor ki, Dünyamız her geçen gün küçülüyor. Dolayısıyla, ürkütücü korku ve nefrete dayalı olmaktan kaçınılmalı ve bunun yerine karşılıklı güven ve saygının bir konfederasyonu olmalı. Bu konfederasyon eşitler arası olmalı. En zayıf da konferans masasına bizimle aynı özgüvenle gelebilmeli. Bizim, moral, ekonomik ve askeri gücümüzle güvende hissettiğimiz kadar kendini güvende hissetmeli. Geçmişin hüsranlarıyla yaralı olsa da bu masa, savaş meydanlarında yaşanmış belli acılarından dolayı devrilmemeli.

Karşılıklı onur ve güvenle silahsızlanma mutlaka devam etmesi gereken bir süreç. Farklılıklarımızı, silahla değil, entelektüel ve saygın amaçlarla uzlaştırmayı hep beraber öğrenmemiz gerekiyor. Üzülerek belirtmeliyim ki, bunun bu kadar açık bir ihtiyaç haline gelmesine rağmen, yetkilerimi bu alanda büyük hayal kırıklığıyla bırakıyorum. Savaşın korkunç ve silinmez izlerine tanık olmuş biri olarak, bir başka savaşın, binlerce yılda acıyla ve sabırla inşa edilmiş bu uygarlığımızı sileceğini bilen biri olarak, keşke bu akşam size barışın ışığı ufukta gözüktü diyebilseydim.’’

Entelektüel merakın yerini güvenlik konsepti alırsa

Eisenhower’ın bu konuşmasında dikkat çekici bir başka uyarısı da, insanlığın gelişiminden çok, devletin etkinliğini arttırmaya odaklı bilimsel çabaların demokrasiye ve özgür topluma oluşturacağı tehdide dikkat çekmesiydi. Konuşmasında ‘özgür üniversitenin tarihsel olarak özgür düşüncenin ve bilimsel keşiflerin kaynağı olduğuna’ dikkat çeken Eisenhower, devlet iktidarının, kendi etkinliğini pekiştirmek için aktardığı devasa kaynaklarıyla desteklediği ‘özel amaçlı’ araştırmaların, üniversitelerde ‘entelektüel merakın’ yerini almasının, ‘kamu politikasının dar bir uzman grubunun kontrolüne geçmesi sonucu doğuracağı’ uyarısında bulunuyordu.

Konuşma bitirdikten 3 gün sonra İke’ın başkanlığı bitti. Ancak ‘’Soğuk Savaş’’ 30 yıl daha sürdü. Ve Amerikan askeri endüstriyel yapı tarihte görülmemiş ölçüde büyüdü. Soğuk Savaş biterken Sovyet Komünist Parti yöneticilerinden biri, NATO’nun şahsında belki de bu yapıya, ‘’Size en büyük kötülüğü yapacağız. Sizi düşmansız bırakacağız’’ diye sesleniyordu.

Ancak Soğuk Savaşın bitmesi bu yapıyı kısa süreli açıkta bıraksa da yine de yıkamadı. ABD’nin efsane diplomatı George Kennan, 1987 yılında, Norman Cousins’in The Pathology of Power kitabına yazdığı önsözde, ‘’Sovyet İmparatorluğu yarın okyanusun dibine batsa bile Amerikan askeri endüstri kompleksi var olmak zorunda. Yeni bir düşman icat edinceye kadar önemli oranda değişmeden kalacak. Başka türlüsü, Amerikan ekonomisine kabul edilemez bir şok yaşatır’’ diye yazıyordu. Amerika, bugün bile kendinden sonra gelen 13 ülkenin toplamından daha fazla savunma harcaması yapıyor. Bu 13 ülkenin 11’i kendi müttefiki olmasına rağmen.

ABD’nin eski başkanlarından Woodrow Wilson’a bir konuşmasını yazmasının ne kadar sürdüğü sorulduğunda, ‘’Konuşmanın süresine bağlı. 10 dakika konuşacaksam, yazmak için en az 1 haftaya ihtiyacım var. 15 dakikalık konuşma için 3 güne, yarım saatlik konuşmayı yazmak için 2 gün hazırlığa ihtiyacım var. Eğer 1 saatten fazla sürecek bir konuşma yapmamı istiyorsanız hazırım, şimdi yapabilirim.’’ şeklinde yanıt vermişti.

Başkan İke’ın da bu 16 dakikalık konuşmasını hazırlamaya çok uzun süre önce başladığı sonradan ortaya çıktı. Ike, konuşmasından yaklaşık 20 ay önce, konuşmalarının metin yazarı Malcolm Moos’a ‘manşetlere girecek bir konuşma peşinde olmadığını‘ söylemişti. Tarihe bir mesaj bırakmak istiyordu. Öyle de oldu. 17 Ocak 1961 günü akşam 20:30’da televizyondan da canlı yayınlanan konuşma ertesi günü gazetelerde çok sıradan bir haber muamelesi gördü. Kimse henüz konuşmanın öneminin farkında değildi.

Eisenhower, küçülen dünyada nefret ve silahın, entelektüel zihin ve diyaloğun yerini almasından yakındığı veda konuşmasını şöyle bitirdi:

‘’Cuma günü, öğle saatinde yeniden normal bir vatandaş olacağım. Bunu büyük bir hevesle bekliyorum. İyi akşamlar’’