Skip to content
Menu

Avrupa milli göçmenler kupası

Euro_2016_France
Ev sahibi Fransa, göçmen futbolcuların çoğunluğu oluşturduğu milli takımlardan biri.

CEMAL TUNÇDEMİR

18 Haziran 2016

Fransa’nın ulusal stadyumu ‘Stade de France’ 1995’te inşa edileceği zaman yer olarak Paris’in ırksal tansiyonun ve işsizliğin yoğun yaşandığı banliyösü Saint-Denis seçildi. Cezayirli gece bekçisi İsmail Zidane’ın, 1950’lerde Fransa’ya göç ettiğinde çalışmaya başladığı işyerinin bulunduğu araziydi bu… Ev kiralayacak parası olmadığı için işyerinde yatıp kalkıyordu. Yaşam mücadelesi verdiği bu arazide 40 yıl sonra inşa edilecek bir statta oğlu Zinadine’in Fransanın ulusal kahramanı olacağını bilmiyordu…

Fransa’nın ev sahibi olacağı 1998 Dünya Kupasındaki milli takım kadrosu açıklandığında, takımda çok sayıda göçmen kökenli olması nedeniyle ırkçı sağ ayağa kalkmıştı. Sağcı lider Le Pen, bunun Fransa’nın milli takımı olmadığını iddia etti. Ülkenin geri kalanında da takım hakkındaki şüphe çok yaygındı. Çeyrek finalde İtalya’yı yenmesiyle Fransızların takıma inancı yükseldi. Senegalli Viera, Cezayirli Zidane, Karayipli Henry, Karembeu ve Diomède, Guadaluplu Thuram, Ermeni Boghossian ve diğer göçmen kökenli futbolcuların başarısıyla, kalan maçlarda tribünlerde Fransız bayrağı tezahüratı olan, ‘Black-Blanc-Rouge (Mavi-Beyaz-Kırmızı)’ yerini “Black-Blanc-Beur (siyah–beyaz-Arap)” aldı. Finalde dünya devi Brezilya’yı da 3-0 yenip kupayı kazanmalarından sonra Şanzelize’yi dolduran bir milyon Fransız ise, maçta iki gol atan Cezayir kökenli futbolcuya ‘Başkan Zidane’ tezahüratıyla yeni bir rol yakıştırıyordu. Göçmenlerden kurulu milli takımın başarısı Fransa’nın ruhunda bir devrime yol açtı. Öyle ki 2008 turnuvasından birkaç ay önce yüzde 17 oy alan Le Pen’in partisinin oy oranı bir yıl sonraki seçimde yüzde 5’e düşecekti.

Ancak rüyaya üç yıl sonra fanatizmin gölgesi düştü. 6 Ekim 2001 günü Fransa ve eski sömürgesi Cezayir tarihlerinde ilk kez karşılaşıyordu. Amaç, New York’ta bir ay önceki 11 Eylül saldırısının oluşturduğu anti-Müslüman atmosferi kırmaktı. Tam tersi oldu. Mağrip kökenli taraftlarlar ‘Üsame Üsame’ diye bağırırken, Fransız taraftarlar ise Zidane’ın ayağına her top gelişinde yuhalıyordu. Ve tansiyon, maçın 76’ncı dakikasında yüzlerce cezayirli taraftarın sahaya girmesiyle farklı bir boyut kazandı. Bütün futbolcular soyunma odasına kaçarken, sadece Thuram kaldı ve yakasından yakaladığı bir Cezayirli gence, ‘Ne yaptığınızın farkında değilsiniz! Bu yaptığınız aleyhinize olanların ekmeğine yağ sürüyor!’ diye kızdı. Haklıydı ama artık çok geçti. Birkaç gün sonra Le Pen, devlet başkanlığına adaylığını açıklamak için yer olarak bu stadı seçecek ve Cezayir maçında yaşananları ‘entegrasyon teorisinin çöküşü’ olarak ilan edecekti. Le Pen’in Ulusal Cephesi 2002 seçiminde oyların yüzde 17’sini kazandı. 1998’de çok kültürlülük rüyasının anıtı olan stad, üç yıl sonra aşırı sağın trampleni olmuştu. Ve maalesef en kötü günü bu değildi.

13 Kasım 2015 günü, Fransa – Almanya dostluk maçı sırasında stad üç ayrı intihar bombacısının hedefi oldu. Günün ilerleyen saatlerinde bütün Paris’e yayılacak terör dalgasında 130 kişi ölecekti. IŞİD’in, bu iki milli takımı ve bu stadı seçmesi tesadüf değildi. Bu ülkelerin ve takımların göçmen oyuncularını, göçmen oyuncuların da birlikte yaşamayı kucaklamaları, tıpkı aşırı sağ veya neo nazi örgütler gibi IŞİD’in de en hazzetmediği şeydi. Ortak yanları Müslümanların da Batı toplumların bir parçası olduğu fikrine şiddetle karşı çıkmalarıydı. IŞİD, ‘Stade de France’a üç bombacısını gönderdiğinde, sahada Fransız takımında 5, Alman milli takımında ise 4 Müslüman futbolcu yer alıyordu. O gecenin kurbanlarından biri de Müslüman Fransız futbolcu Diarra’nın kuzeniydi. Fransız gazeteci Vincent Duluc BBC’ye yaptığı bir açıklamada, ‘Futbol bir arada harmoni içinde yaşamayı teşvik ettikçe, teröristler onu hedef olarak seçecek. Terör, toplumu parçalamayı hedefler. Futbolun amacı ise birleştirmek.’ diyordu.

Fransa, 1998’den sonra bir kez daha büyük bir futbol organizasyonuna ev sahipliği yapıyor ve bir kez daha milli takımının çoğunluğunu göçmenler oluşturuyor. 23 oyuncudan 15’i göçmen kökenli Fransızlar. 1998’deki kaptan Didier Deschamps bu kez teknik direktör olarak takımın başında. Ve üke geçtiğimiz Kasım ayında ‘Stade de France’taki intihar bombasıyla başlayan Paris saldırısının politik etkisi altında. Le Pen’in artık kızı tarafından yönetilen partisi, 2017 Nisan ayındaki başkanlık seçimi öncesinde anketlerde ulaştığı yüzde 30 destekle ilk turda en çok oy alabilecek parti konumunda. Bu da bir kez daha çoğu göçmenlerden kurulu Fransa milli takımının sırtına bir başka yük yüklüyor. Sadece kupa için değil Fransa’nın ruhu için de ter dökecekler. Fransa devletinin Euro 2016 için hazırladığı kampanya reklamlarından birinde her renkten Fransızın fotoğrafı yer alıyor ve altında ‘Bize bir rüya daha yaşatın. Buna ihtiyacımız var!’ deniyor.

Göçmen politikası ile aşırı sağın tepkisine hedef olan Alman şansölyesi Merkel de, Euro 2016’dan bir rüya bekliyor. Yarısı göçmenlerden kurulu Alman milli takımının başarısının, Almanya’daki göçmen karşıtı atmosferi kıracağını umut ediyor. Felemenkçe konuşan Flamanlar ile Fransızca konuşan Valonlar arasında bölünmenin eşiğine gelmiş ve üstüne IŞİD terör saldırılarıyla sarsılan Belçika’nın da birliği için bu rüyaya ihtiyacı var. Tarihlerinde ilk kez uluslararası bir turnuvada aynı anda yer alan kuzey ve güney İrlandalıların da…

Kabul edilmesi halinde sadece AB’den çıkmaya değil bölünmeye de gidebilecek Brexit referandumu öncesi, turnuvaya dört parçasının üçü ile (İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda) katılan Birleşik Krallık’ın da bu rüyaya ihtiyacı var.

Çok kültürlülüğü ve bir arada yaşamayı savunan her görüşten, dinden, sınıftan, kökenden Avrupalının da futbolun sunacağı rüyaya ihtiyacı var…

Sadece rakip takımlar değil, terör ve ırkçılığın ayrıştırıcı hayaleti ile futbolun birleştirici gücü de bu ay Fransa stadlarında karşı karşıya geliyor.

Milli takımların üçte birini göçmenler oluşturuyor

30 yıl önce bu ay, 1986 Haziranında bambaşka bir dünya vardı. İnternet yoktu. Harvard Business Review dergisinin, ‘Globalization of Markets’ başlıklı makalesiyle, daha çok da ekonomik anlamıyla olsa da ‘küreselleşme’ tabirini yaygın kullanıma sokmasının üzerinden çok geçmemişti. Bütün gözler Meksika’da başlayan dünya kupasındaydı. FIFA 1986’ya katılan takımların oyuncu listesine şöyle yüzeysel bir bakış katılan her ülkenin kimliği ile ilgili peşin hükümleri pekiştirirdi. Fransa milli takımında Rocheteau, Le Roux, Platini, Portekiz milli takımında Pinto, Alman milli takımında Rummenigge veya Schumacher, İrlanda takımında Quinn veya O’Neill, o ülkelerden beklenecek soyadlarıydı. Bulgar milli takımının bütün oyuncularının soy adı ‘ov’ ile bitiyordu. Polonya milli takım oyuncularının soy adları, W ve Z harfleriyle doluydu.

30 yıl sonra bu ay Avrupa’nın en iyi 24 milli takımı Fransa’da bir araya geldiğinde, futbol zevki sunmanın yanı sıra dünyanın ve Avrupa’nın bu 30 yılda nasıl büyük bir değişim geçirdiğini de sergiliyor. Bu 24 milli takımda oynayan futbolcuların birçoğunun isimleri, ülkesinin bilinen kimliğiyle örtüşmüyor. Avrupa 2016 Kupasına katılan 24 milli takımdaki futbolcuların yaklaşık üçte birini göçmenler oluşturuyor. 552 futbolcunun 166’sı isteselerdi bir başka milli takımda da forma giyebilirdi. Romanya dışında, turnuvadaki her takımda, isteseydi turnuvaya katılan bir diğer Avrupa takımında yer alabilecek en az bir oyuncu var.

Örneğin Alman milli takım kadrosunda yer bulan Emre Can, Mesut Özil, İlkay Gündoğan, Khedira, Gomez, Mustafi, Boateng, Podolski ve Leroy Sané göçmen kökenli.

Her ikisinin de kadrosunun yarısından fazlası bir başka milli takımda oynayabilecek futbolculardan oluşan İngiltere ve Galler takımları da turnuvanın en çoğulcu ekipleri arasında. İngiliz milli takımında 12 oyuncunun kökeni ada dışından. Beş Jamaikalı (Raheem Sterling, Daniel Sturridge, Chris Smalling, Danny Rose ve Kyle Walker) bir Grenadalı (Nathaniel Clyne), bir İspanyol (Adam Lallana) ve iki Nijeryalı (Dele Alli and Ross Barkley) oyuncu İngiltere için ter döküyor.

Nüfusunun yüzde 24’ünü oluşturan göçmenlerle Avrupa’nın orantısal olarak en büyük göçmen ülkesi olan İsviçre milli takımında 14 oyuncu göçmen. 1980 ve 90’larda İsviçre’ye sığınan Arnavut – Kosovalı mültecilerin çocukları en kalabalık göçmen grubunu oluşturuyor. Turnuvanın en ilginç manzaralarından birine de bu neden oldu. Zira İsviçre milli takımında 6 Arnavut kökenli yer alırken Arnavutluk milli takımında 10 futbolcu İsviçre vatandaşı Arnavut futbolcular. Dahası Arnavutluk’un İsviçre ile aynı gruba düşmesi nedeni ile ‘kardeşin kardeşe karşı’ oynamasına tanık olduk. 11 Haziran Cumartesi günkü karşılaşmada Arsenal’e yeni transfer olan Granit Xhaka İsviçre milli takımı için ter dökerken rakip Arnavutluk’ta kardeşi Taulant forma giyiyordu. Babaları ise bundan rahatsız değildi. Kendisini ‘dünyanın en mutlu babası’ ilan etmişti. Milli maçlarda kardeşin kardeşe karşı oynamasına ilerleyen yıllarda daha fazla tanık olabiliriz. Alman milli oyuncu Jerome Boateng da, 2014 Brezilya Dünya Kupasındaki Almanya – Gana maçında, Gana’da oynayan kardeşi Kevin-Prince’a karşı forma giymişti.

Avusturya milli takımında Rubin Okotie’nin kökeni de, onu küresel çağın en sembolik futbolcularından biri yapıyor. Nijeryalı bir baba ve Avusturyalı bir annenin çocuğu olarak Pakistan’da doğmuş, Barcelona’da büyümüş. Avusturya’nın milli yıldızı David Alaba da Filipinli bir anne ile Nijeryalı bir babanın Viyana’da doğmuş oğulları. Tıpkı Okotie gibi üç kıtadaki üç ayrı ülkenin milli takımında oynama hakkına sahipti ama o da Avusturya’yı seçti.

Geçtiğimiz aylarda büyük terör saldırılarına hedef olan Belçika’nın milli takımı da Avrupa’nın en çoğulcu milli takımlarından biri. Milli takımdaki Belçika orijinalli futbolcuların Flaman – Valon bölünmesinin dışında altı Kongo kökenli oyuncu var. Kompany ve Boyata’nın sakatlıkları olmasa bu sayı daha da fazla olacaktı. Takımda ayrıca bir Faslı, bir Kenyalı ve bir de Mali’li futbolcu da var. Belçika’nın küresel renkleri Afrika ile sınırlı değil. Endonezya, Portekiz, Arnavut kökenli futbolcuları da var.

Turnuvanın yıldızlarından biri olan Zlatan Ibrahimovic, Bosna kökenli bir ailenin çocuğu olarak İsveç’te doğdu. Takım arkadaşları Jimmy Durmaz ve Erkan Zengin de göçmen çocukları.

Slovakya ve İsveç milli takımlarında 13 ayrı ülkeden futbolcular var.

Futbolun, Avrupa ve dünyanın nasıl iç içe geçtiğinin göstergelerinden biri de futbolcuların oynadıkları kulüpler. 552 milli oyuncunun sadece 206 tanesi (yüzde 37) milli formasını giydiği ülkenin liginde oynuyor. Kadrosundaki bütün oyuncular kendi liginden olan tek takım İngiltere. 23 oyuncu da Premier Lig’de top koşturuyor. İngiliz Ligi, turnuvanın ve dünyanın en fazla yabancı yetenek çeken ligi. EURO 2016’ya katılan 552 oyuncududan 140’ı yani dörtte biri İngiliz liglerinde forma giyiyor.

Yine Avrupa’da dışından 8 ülkenin liglerinden oyuncular var. İnsanların yaşadığı 6 kıtanın beşinden futbolcular Avrupa Kupasında yer alıyor. Yine aynı takımlarda oynayan birçok takım arkadaşı farklı milli takımlarda birbirine karşı mücadele ediyor.

Fransa’daki stadyumları dolduran yüzbinler ve ekranları başından futbol şölenin izleyen yüz milyonlar, sadece bir futbol turnuvası seyretmiyor, küreselleşmesinin çok çarpıcı bir göstergesine de tanıklık ediyor.

CEMAL TUNCDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz

En küresel heyecan: Futbol