Skip to content
Menu

Myanmar yönetimi kendisini nasıl savunuyor?

Aung San Suu Kyi (soldan ikinci), ülke yönetimini ffilen devraldığı 30 Mart 2015’teki devir töreni sırasında, kabinenin general üyeleri ile birlikte görülüyor.

AMERİKA BÜLTENİ (30 Ağustos 2017)

Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu (ARSA) adlı terörist grubun üyelerinin Cuma günü Myanmar hükümet güçlerine saldırısından sonra Myanmar hükümetinin sivil militan ayrımı yapmadan Arakan bölgesinin bazı yerleşim birimlerine topyekün saldırı ile karşılık vermesi, çok sayıda sivilin ölmesine ve binlerce Rohingyalı Müslüman sivilin evlerini terk etmek zorunda kalmasına yol açtı. Myanmar hükümetinin ve bazı fanatik Budist dinci örgütlerin, ARSA adlı İslamcı terör grubunun eylemlerini Rohingyalı Müslümanlara karşı yeni bir bası kampanyasına gerekçe yapması, uluslararası toplumdan yoğun eleştiri görürken uluslararası insan hakları örgütlerini de ayağa kaldırdı. Myanmar hükümeti ise, Rohingyalı Müslümanlara yardım malzemesi gönderen uluslararası insan hakları ve yardım örgütlerini ‘teröristlere destek olmakla’ suçluyor.

Ülkenin fiili lideri Aung San Suu Kyi’nin ofisinden yapılan açıklamada, teröristlerin kıstırıldığı bölgede uluslararası hak örgütlerinin faaliyet yapmaya çalışması, Myanmar’a karşı şüpheli bir davranış ve sorumsuzluk olarak nitelendirildi. Suu Kyi’nin ofisinden yapılan açıklamaya eklenen ve teröristlerin sığınak olarak kullandığı bir kampta ele geçirildiği iddia edilen Birleşmiş Milletler gıda yardımı bisküvilerini gösteren fotoğraf da, uluslararası insan hakları örgütleri ile yardım kuruluşlarının teröristlere yardımının delili olarak sunuldu. Bu fotoğrafın, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Budistlerin bazı fanatik dinci liderlerinin, Birleşmiş Milletler’i ‘’İslamcı militanları desteklemekle’’ suçlamasından sonra gelmesi dikkat çekti.

Uluslararası hak örgütlerinin Myanmar hükümetini insanlığa karşı suç işlemekle suçlamasının ardından Myanmar hükümeti, insan hakları temsilcilerinin ve medyanın Arakan’a (Rakhine) girişine yasak getirdi. Birleşmiş Milletler sözcüsü de, ‘’Mevcut şartlarda BM Myanmar temsilciliği, Maungdaw’da acil durum personeli dışında personelini tahliye etmeye karar verdi’’ açıklaması yaptı.

Buthidaun kentindeki bir yerel muhabir de, devlet başkanlığının hak örgütlerini teröristlere yardım etmekle suçlamasının ardından, en az 100 uluslararası yardım görevlisinin bölgeyi terk ettiğini aktardı.

‘Fortify Rights (Hakları Güçlendirme)’ adlı uluslararası hak örgütünün yöneticisi Matthew Smith, Suu Kyi’nin ofisinin, mağdur durumdaki sivillere yardım götürmeye çalışan görevlileri hedef gösteren açıklamasını, ‘’son derece sorumsuzca, tehlikeli ve potansiyel olarak ölümcül’’ bir açıklama olarak niteledi ve ekledi:

‘’Suu Kyi, makamının gücünü kullanarak tansiyonu düşürüp insan haklarını yücelteceği yerde, Rohingya karşıtı ve yardım görevlileri karşıtı kara propagandanın ateşine benzin döküyor’’.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya direktörü Phil Robertson da, Suu Kyi’nin uluslararası yardım görevlileri aleyhine yaptığı açıklamaları, ‘’aşırı derecede sorumsuzca’’ olarak niteledi.

BM Gıda Programı WFP ise İngiliz The Guardian gazetesine gönderdiği yazılı açıklamada, ‘’Teröristlere gıda yardımı suçlamasının çok ciddi olduğunu, derhal Myanmarlı yetkililere başvurarak bisküvi kutuları üzerindeki seri numaralarını istediklerini böylece, bisküvi kutularının terörsitlere hangi noktadan ulaşmış olabileceğini tespit edebileceklerini ilettiklerini ancak geçen sürede hiçbir yanıt alamadıklarını’’ kaydetti.

Geçtiğimiz hafta sonu İslamcı terörist grup ARSA militanlarının Myanmarlı güvenlik görevlilerine saldırısı ile başlayan çatışmalarda ve sonrasındaki hükümetin topyekün saldırısında 12’si Myanmar güvenlik görevlisi 104 kişi öldürüldü.

Olayı, Rohingya karşıtı bir kampanya için fırsat bulan Budist fanatizmin ve hükümetin sivil militan ayırmayan saldırıları üzerine de binlerce Rohingyalı müslüman sınırı aşarak Bangladeş topraklarına geçti.

Myanmar hükümetinden Myanmar medyasına gönderilen talimatta, bütün haberlerde ‘isyancı’ tabiri yerine ‘terörist’ tabirinin kullanılması istendi. Maynmar hükümeti, Müslümanlar hakkında da ‘Rohingya’ adının kullanılmasını da yasaklıyor ve bu Müslümanların ‘Bengali’ diye adlandırılmasını istiyor. Myanmar hükümeti, Rohingyalı Müslümanlara karşı baskı ve ayrımcılık yapıldığı iddialarını da ret ediyor ve sadece terörizm ve uyuşturucu ticareti ile mücadele edildiğini savunuyor. Bugün modern Myanmar’ın kurucu lideri kabul edilen Aung San’ın kızı olan ve 1990’lı yıllarda askeri cunta döneminde hapsedildiğinde Nobel barış ödülü da kazanan Suu Kyi, 2015 yılında reform vaadi ile iktidara gelmiş ancak, Rohingyada, Myanmar askerlerince Rohingyalı sivillere yönelik işkence ve baskıları soruşturmak isteyen BM görevlilerine vize vermeyerek hayal kırıklığına neden olmuştu.

Şubat ayında BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri, Myanmar güvenlik güçlerinin Rohingya’da kitlesel katliamlar işlediği ve toplu tecavüzde bulunduklarını ve böylece insanlığa karşı suç ve etnik temizlik suçu işlemiş olma olasılıklarının yüksek olduğunu açıkladığında, Myanmar hükümeti, BM insan Hakları Komiserliğini, ‘’terörizmle mücadele eden Myanmar’a karşı kasıtlı karalama kampanyası yürütmekle’’ itham etmişti. Myanmar hükümetinin bu konuda başlattığı iç soruşturma da 6 ay sonra Ağustos ayı başında tamamlanmış, ve soruşturma sonunda medyanın ve insan hakları örgütlerinin ‘etnik temizlik’ ve ‘’Müslümanlara karşı aşırı güç kullanımı’’ iddialarının yersiz olduğu, bu suçlamaları destekleyecek hiç bir delil bulunamadığı açıklanmıştı. Soruşturma Komisyonunun başkanlığını yürüten Myanmar devlet başkan yardımcısı, iddiaları, ‘dış güçlerin Myanmar’ı karalama kampanyasının bir parçası’ olarak nitelemişti.

Rohingya Müslümanları dünyanın en korunaksız azınlıklarından biri olarak biliniyor. Rohingyalı Müslümanlar, yüzyıllardır bölgede yaşadıklarını savunuyorlar. Myanmar devleti ise, Hint-Aryan kökenli Rohingya Müslümanlarını Myanmar yurttaşı olarak görmüyor ve ‘Myanmar’da yasadışı olarak yaşayan Bengal kökenli devletsiz bir grup’ olarak niteliyor. Ancak Bangladeş de Rohinyalı Müslümanları ‘bengali’ olarak görmüyor ve kitlesel şekilde zulümden kaçtıklarında bile kapısını Rohingyalılara açmaya yanaşmıyor.

Burma Vatandaşlık Kanununun yürürlüğe girmesinden beri Myanmar, Rohingyalılara vatandaşlık statüsü vermiyor. Yüzbinlercesi on yıllarda özel toplama kamplarına kapatıldı. Bulundukları yerden özel izin olmadan bir başka yere yolculuk yapamıyorlar, zorunlu işçilik yaptırılıyorlar ve devlete en fazla iki çocuk yapacaklarına dair bir taahhütnama imzalıyorlar.

Myanmar nüfusunun yüzde 90’ını Budistler oluşturuyor. Nüfusun yüzde 4’ünü oluşturan Müslümanlar ise Kaman Müslümanları dışında birçok vatandaşlık hakkından yoksunlar. Myanmar nüfusunun yüzde 68 çoğunluğunu ise Bamar (veya Burman) etnik topluluğu oluşturuyor. Bu Budist çoğunluk, aşırı milliyetçi bir ülke ve dünya görüşüne sahip.

Eski adı Yakin Hareketi olan Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu (ARSA) adlı grup ise, Ekim 2016’da yayınladığı video ile ‘Rohingya hakları için mücadele başlattığını’’ duyurmuştu. Ata Ullah adlı Pakistan doğumlu ve Suudi Arabistan’da büyüyen bir kişi tarafından yönetildiği iddia edilen örgüt, Myanmar hükümeti tarafından terörist örgüt olarak ilan edildi. Örgüt, geçtiğimiz yıl Ekim ayında Myanmar Bangladeş sınırındaki bir Myanmar karakoluna baskın yaparak 13 Myanmar güvenlik görevlisini öldürdü. Geçtiğimiz günlerde ise Arakan’da Maungdaw’ın hemen kuzeyindeki polis noktalarına eş zamanlı bir saldırı daha gerçekleştirdi. ARSA’dan yapılan açıklamada ise, ‘’kendilerinin 25 ayrı noktada, sivilleri öldüren ve tecavüz eden devlet görevlilerine karşı savunma eylemi yaptıkları’’ iddia edildi. Myanmar hükümeti ise, örgütün bu saldırılarına, Arakan’da bütün Rohingyalıları hedef alan topyekün saldırı ile karşılık veriyor.
AMERİKA BÜLTENİ‘ni Twitter’dan takip edebilirsiniz