Skip to content
Menu

Foreign Policy: Türkiye hakkında bilmeniz gereken 10 şey

AMERİKA BÜLTENİ (11 Nisan 2012)

Foreign Policy dergisi, Türkiye’yi yakından tanıyan gazeteci ve analist Andrew Finkel’in ‘’Tarihin yeni kavşakları’’ başlıklı geniş Türkiye analizine yer verdi. ‘’Türkiye hakkında bilmeniz gereken 10 şey’’ alt başlıklı yazıda, yabancılara Türkiye hakkında bilmeleri gereken 10 şey özetle şu şekilde sıralandı:

 

1 – Türkiye, nerdeyse Fransa kadar şehirleşmiş bir ülke

 

Türkiye’nin dinamizminin en önemli parçası, şehirleşme oranındaki artış. Tarihi olarak minare ve kubbeleriyle ünlü İstanbul silueti şimdi çelik ve camla dolmaya başladı. 1955’lerde nüfusu 1,5 milyon olan İstanbul günümüzde 12 milyondan fazla nüfusa ulaştı. Türkiye nüfusunun yüzde 70’i şimdi şehirlerde yaşıyor. Avrupa’nın en kentli ülkesi Fransa’da bile bu oran yüzde 77. Bu yüksek şehirleşme, ülkedeki sosyal ve politik dönüşümün en önemli motoru.

 

2 – Türk politik yaşamı laik ama dinin hala politik sahada rolü var

 

Türkiye’yi yöneten AKP, 1960’larda kurulmuş İslami Partilerin kökeninden geliyor. Ancak bu hareket, geniş kesimlere ulaşmak için dönüşümden geçti. Partinin karizmatik lideri Recep Tayyip Erdoğan, bir zamanlar Afgan savaş lideri Hikmetyar’ın dizinin dibinde otururken fotoğraflanmıştı. Reagan da politik hayatının başında Demokrat Partiliydi. Erdoğan, bazı Avrupa ülkelerinden bile büyük olan mega şehir İstanbul’un belediye başkanlığı için derin bir dönüşüm yaşadı. AKP, kendini sosyal muhafazakar olarak tanımlarken İslamist ya da İslamcı nitelemelerini reddediyor.

 

3 – Türkiye’de de politik başarı ya da başarısızlıkta asıl sebep ekonomi

 

AKP’nin yükselmesi ve başarısında, seçmenler açısından diğer partilerle kıyaslanmasında İslamın rolü çok az. 1999’da ülkenin sanayileşmiş Batısını yıkan deprem, ikinci olarak ise, Türk lirasının değerini yarıya düşüren 2001 ekonomik krizi AKP’yi kurulduktan kısa süre sonra iktidara taşıdı. 2001’de gecelik faizlerin yüzde 7000’e yükseldiği anlar bile oldu.

 

4 – Atatürk Türk kadınlarını özgürleştirdi (ama bunu erkeklere söylemeyi unuttu)

 

Ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, kadınları çok eşli evliliklerden ve örtünme zorunluluğundan kurtararak, dini kurallar yerine medeni kanunları yürürlüğe soktu. 1920’li yıllardaki balolarda beyaz kravatlı erkekler ile sırtı açık elbiseli kadınlar dans ederken görülebildiği fotoğraflar, kadınların ulaştığı yeni statünün tiyatral sembolü oldu. Kadınlara 1930 yılında seçme seçilme hakkı verildi.

Ancak Dünya Ekonomik Forumu 2011 cinsel eşitlik raporu, Türkiye’yi eşitlik liginde 135 ülke arasında 122’nci sırada gösterdi (İran, Nijerya ve Mısır’dan bile geride). Türk kadınlarının sadece dörtte biri çalışıyor. Ve yakın bir araştırmaya göre 15 yaşından büyük kadınların yüzde 42’si cinsel ya da fiziksel istismar kurbanı.

 

5 – Türkiye, küçük bir kıtanın biyolojik çeşitliliğine sahip

 

Türkiye Texas’tan biraz büyük ve İngiltere’nin 3 katı toprağa sahip. Ancak, bitkisel ve biyolojik çeşitlilikte bir ülkeden çok bir kıtanın çeşitliliğine sahip. Örneğin ülkede 10 bin çeşit bitki var. Bütün Avrupa kıtasında bu sayı 13 bin. Ki, Türkiye’deki 10 bin çeşit canlının üçte biri Türkiye’ye özgü. Sadece İstanbul vilayetinde bütün İngiltere’dekinden daha çok çeşit (2000) biyolojik canlı var.  Birçok kişi Türkiye’nin zengin arkeolojik kültürünü biliyor ama aynı zenginliğin ekosistemde de olduğunu pek bilmiyor. Yine ülke topraklarının nerdeyse yarısı henüz insan eli değmemiş yarı yaban arazilerden oluşuyor.

Bununla beraber, kentleşme, turizm, hükümetin bulduğu her yere baraj kurma merakı, birçok canlı türünün neslini tehdit ediyor.

 

6 – İstanbul, dünyanın en büyük Kürt kenti

 

İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de yoğun, Azerbaycan, Ermenistan ve Lübnan’da küçük oranlarda olmak üzere bölgede 28 – 35 milyon civarı Kürt yaşıyor. Türkiye’de Kürt nüfusu güneyoğudaki 15 şehirde çoğunluğu oluşturuyor. Ancak Türkiye’nin Batısında oldukça yüksek oranda bir Kürt nüfusu yaşıyor. New York’un en kalabalık Yahudi şehri olması gibi İstanbul’da dünyada en fazla Kürt’ün yaşadığı şehir.

 

7 – Türk medyası bir eli arkasında bağlı çalışıyor

 

Türk medyası, çoğulcu, çeşitli ve etkin bir medya ama aynı zamanda da kısıtlamalara maruz.

Bir yandan Türklerin habersiz kaldığı iddia edilemez. Her ne kadar toplam 4,5 milyonluk tirajları, bu büyüklükte ülkeye göre oldukça düşük olarak, New York ya da Londra kadar olsa da 35 ulusal günlük gazete var. İki düzineden fazla haber kanalı var. Forumlar dedikodu dolu. Başta cumhurbaşkanı olmak üzere birçok politikacının Twitter adresi var.

Ancak aynı zamanda, Türk medyası, hükümetle olan gayrimeşru bağları nedeniyle kendi özgürlükleri konusunda oldukça zayıf. Birçok örnekte, medya patronluğu, çoğunlukla medya dışı sektörlerdeki yatırımlar için bir araç. Ülkenin resmi televizyonunun müdürünü Bakanlar Kurulu atıyor. Ve, hükümetle sorunlu medya patronlarının vergi hesapları didik didik edilebiliyor.

Bazı hesaplara göre 100 gazeteci hapiste. Yetkililer, bu kişilerin gazetecilikten değil bulaştıkları suçtan hapiste olduklarını savunuyor. Ancak bu teknik olarak doğru olsa bile, ‘suç’ların çoğu da ifade özgürlüğü ilgili.

 

8 – Ordudaki komutanların yüzde 15’i mahkemelik

 

Türk ordusu, ülkeyi müdafaa konusundaki görevi hakkında oldukça geniş bir yoruma sahip. Çoğu zaman, dahili tehditleri, harici tehditlerden daha çok ciddiye alıyor. Dahili tehdit değerlendirmesine, politik radikalizm, dini hareketler, Kürt ayrılıkçılığı ve hatta kendi hükümeti bile girebiliyor. Ülke 3 askeri cunta dönemi ve bir postmodern darbe ortamı yaşadı. Günümüzde Ergenekon adlı bir yeraltı ağı iddiasıyla oldukça geniş kapsamlı bir dava yürüyor. Üst düzey komutanların yüzde 15’i AKP hükümetini devirmeye çalışmakla suçlanıyor. 1980 darbesini yapan iki emekli orgeneral de yargılanıyor.

 

9 – Türkiye’nin her yerinde aynı İslam yok

 

Türkiye’de dini eğitim zorunlu ve Sünni İslam öğretiliyor. Ancak bundan herkes memnun değil. Türkiye’de nüfusun yüzde 15’i, Şiiliğin bir versiyonu olan Alevi inancına müntesip. Kendi vergilerinin, evlerinde icra ettikleri inançtan daha farklı bir inanca ait okul ve kurum ağına harcanmasına direniyorlar. Aleviler çoğu zaman, Türk laikliğinin savunmasının öncü gücü olarak görülüyor. Birçok Alevi, muhalif CHP’yi destekliyor.

 

10 – Türkiye’nin Avrupalı olma isteği 1950’lere kadar gidiyor

 

Her ne kadar bugünlerde bazı yorumcular Avrupa Birliği’ni ‘genişleyen yorgunluk’ olarak nitelese de Türkiye için doğru tabir ‘narkolepsi (uyku hastalığı)’ olabilir. Ankara, o günlerdeki adıyla Ortak Pazar’a 1959’da başvurdu ve 1963’te üyeliği öngören Ankara Antlaşması imzalandı. 1996’da Gümrük Birliğine katıldı. 2005’te nihayet tam üyelik için masaya oturuldu. Ancak  müzakarelerin ne zamana kadar süreceğini kimse bilmiyor.

Türkiye halen Avrupa’nın beşinci büyük ihracat kapısı. İstanbul tek başına Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ın gayrisafi milli hasılasından daha büyük hasılaya sahip. Bu yüzden birçok kişi Türkiye’nin AB üyeliğini ‘kazan-kazan’ olarak yorumluyor.