Tarihin en büyük pembe dizisi: İngiliz Kraliyet Ailesi
Cemal TUNÇDEMİR
29 Temmuz 2013
Biz ‘kral’ demeyi, Balkan Slavlarından öğrendik. Kelimenin kökeni İngilizce ve Almanca da dahil Cermen dillerin atası olan Pre-Cermenik dildeki ‘kerlaz’ kelimesi. Bu kelimenin, orijinal anlamının bugünkü anlamının tam zıddı olarak, ‘sıradan ya da niteliksiz düz adam’ olması neresinden baksanız eğlenceli.
Almanca’da ‘kerl’, ‘adam, ahbap’ gibi anlamlarda kullanılıyor. Şekspir öncesi Eski İngilizce’de çiftçi, köylü anlamında ‘ceorl’ olarak karşımıza çıkıyor. Orta İngilizce döneminde ‘churl’ olarak yer alıyor. Doğru tahmin ettiniz, bildiğimiz ‘Şarl’a varmak üzereyiz. Frenklerin 700’lü yıllarda başına geçen ve bugünkü Fransız ulusunun kurucusu kabul edilen Charlamagne vardır. Latincesi Carolus Magnus, yani ‘büyük adam’. Öyle tahmin ediyorum ki, kelimemizin ‘köylü’ ve ‘düz adam’dan ‘kral’lığa terfi ettiği yer burası olsa gerek. Çünkü bu dönemden sonra özelikle Doğu Avrupa’da birçok dilde idareci için bu kelime kullanılmaya başlanıyor. Çekler bizim gibi ‘kral’ diyor, Polonyalılar ‘krol’ diyor, Macarlar ‘kirali’ diyor.
Batılı erkek adı ‘Charles (Çarls)’ da aynı kelimenin değişime uğramış hali. Anglo Sakson dilinde ‘’ahaliden düz adam’’ demek. İngiliz ve Almanlar arasında bunun Carl ya da Karl şeklinde versiyonları da var (Amerikan kültüründe ‘Charles’ isminin Charlie, Chip, Chuck şeklinde kısaltılmış kullanımları yaygın). Ermenilerin Karlos’u, Çeklerin Karel’i, İtalyanların Carlo’su, Polonyalıların Karol’u (Papa Jean Paul’un gerçek adı), İspanyolların Carlos’u (Çakal Kral) vs hep aynı isim. Yaklaşık 60 yıldır annesinin yerine tahta geçmeyi bekleyen Prens Charles’ın ismi de ironimizin tuzu baharatı.
Gen’den, can’dan, kin’den, kan’dan bir ‘’king’’
Anglo Saksonlar kendi krallarına ‘king’ diyorlar ki bu kelimenin de ‘kral’ bir hikayesi var. Aslında İngilizce’de, ‘kingdom (krallık)’ ile eşanlamlı Fransız etkisi dönemde girmiş ‘royal’ ve Latin etkisi döneminde girmiş ‘regal’ kelimeleri de var ama biz şimdi ‘king’den uzaklaşmayalım.
King’in kökeninin Eski İngilizce’de (Old English), ‘cyn (kin)’ kelimesi olduğu tahmin ediliyor. ‘Kin’ Cermen dillerinde ‘aile, soy, sop’ demek. Bugünkü Almanca’da çocuk ‘kind’ anlamında kullanılıyor. Farsça da dahil birçok dilin atası olduğuna inanılan Pre-Cermen dilde, ‘kunjan(kan-can)’ şeklinde yer alırmış. ‘’Aile soy sop’’ anlamında… Bilmiyorum bu ‘kunjan’ kelimesi sizi de benim kadar heyacanlandırdı mı?
‘Kan’ da bir nevi ırk demek. Soy sop demek. Kin gütmek de, her halde ailevi ya da kuşaklar boyu devam eden bir düşmanlık gütmek gibi birşey. Aslında kurcalasan hepsinin altında Sanskrit dilinde, ‘soy-ırk’ demek olan ‘’janah’’ kelimesine çıkma ihtimali çok yüksek. Türkçedeki nin ‘can’ın, Kürtçedeki ‘jiyan’ın kökeni yani. Bugünkü popüler ‘gen’ kelimesinin atası olan ‘genus’ da aynı kökten.
Gundi ve kentli
Türkçe’de bugün ‘şehir’ anlamında kullandığımız ‘kent’ ile, Kürtçe’de köy anlamında kullanılan ‘gund’ kelimesi de ‘kin’ ile akraba kelimeler. Kent de Türkçe’de 20. Yüzyıla dek “köy, taşra yerleşim yeri” anlamında kullanılmış. Dil Devrimi esnasında yanlışlıkla Öztürkçe sanılarak canlandırılır ‘kent’ ve köyden şehre göçeder. Türkçe argoya birinin taşralığını vurgulamak için giren ‘gundi’nin, ‘kentli’ ile aslında aynı anlamı ifade etmesinin ironisini de sepetimize ekleyelim.
Kinyas ve King
İşte köyün ya da kenti oluşturan ‘ailenin’ ağasına pre-Cermenik dilde ‘kin’ ile irtibatlı olarak ‘kunningaz’ derlermiş. Rusça’daki karşılığı olan ‘knyaz’ da Türkçe’ye Kinyas olarak geçiyor.
Demem o ki, Eski İngilizce (OE) döneminde Anglo ve Sakson kabileler, ‘’ağa’’ kelimesinin yerine işbu ‘king’ kelimesini kullanırmış. Gelenek oradan…
Cermen dillerinde ve pre-Cermenik dillerde ‘kadın’, ‘evin hanımı’ anlamına gelen, ‘’Cwen, gyne, gwen vb’’ kelimeleri de zamanla ‘Queen’e evrilmiş. Sanskrit dilinde kadın anlamına gelen ‘janis’e kadar yolu var. Kürtler kadına ‘jin’, Ermeniler ‘kin’ diyor.
Dünyadaki krallıkların nerdeyse yarısı Avrupa’da
Krallığı geçmiş zamanlara ait bir olgu sanıyoruz çoğunlukla. Ama bugün dünyada hala 26 krallık devam ediyor. İronik olarak bunların yaklaşık yarısı, 11’i Avrupa’da. Hiç şüphesiz dünyanın en popüler hanedanlığı olan İngiliz krallığı da dahil…
Bizim medyamız ve kaynaklarımız İngiliz Krallığı, İngiltere Kraliçesi demekte ısrar etse de bu krallığın gerçek adı Birleşik Krallık’tır (United Kingdom). Birleşik Krallık resmi olarak dört devletten oluşuyor: İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda.
Elbette ki Britanya adasında krallığın kökü çok daha eskilere, 9’ncu yüzyıla kadar gider ama bugünkü hanedanlık yani Windsorların hükmü 1714 yılında başlıyor. Bu hanedanlıkta en uzun süre tahtta kalan 1837 – 1901 yılları arasında hüküm süren Victoria’dır (Güncelleme: 2015 yılında İkinci Elizabeth bu rekorun yeni sahibi oldu).
Sanatta, kültürde, politikada ‘Victoria Dönemi’ olarak adlandırılan o çağda, Britanya Krallığı ‘üzerine güneş batmayan’ küresel bir imparaorluk haline geldi. 1920’li yıllarda yeryüzü coğrafyasının ve nüfusunun dörtte biri bu krallığa bağlıydı. İkinci Dünya Savaşı sonrası bu krallığa bağlı birçok koloninin bağımsız olmasıyla Britanya Krallığı da bugünkü sembolik haline geriledi.
Kraliçe, 16 devletin devlet başkanı
Bugün Kraliçe, aynı zamanda, eski İngiliz kolonilerinin de katıldığı İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth of Nations) da başı sayılıyor. Günümüzde bu topluluğa tam 54 egemen devlet bağlı. Bu 54 devletten 16’sı Kraliçe’yi hala devlet başkanı olarak kabul ediyor. Kanada’da, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da bugün bile ‘devlet başkanı’ makamı yoktur. Onların yerine ‘Vali’ vardır. Kraliçe, bu ülkelerin yönetiminde fiili fonksiyona sahip olmasa da bu ülkelerin devlet başkanı sayılıyor. Ancak Kraliyet ailesini önümüzdeki 10 yılda çok daha zor günler bekliyor. Avustralya’nın bu yıl görevini devreden ilk kadın Başbakanı Julia Gillard, Kraliçe Elizabet öldüğünde ya da tahttan çekildiğinde Cumhuriyet ilan ederek, İngiliz tahtından kopmak istediklerini açıklamıştı. Kanada’da benzer sesler var. Prens Charles’ın annesinin sahip olduğu saygıya ve birleştiriciliğe sahip olmaması dab u popüler krallığın geleceği hakkında soru işaretlerine sebep oluyor.
Monarşi yanlıları ve Cumhuriyetçiler karşı karşıya
Bizim İngiltere dediğimiz Birleşik Krallığın yazılı bir Anayasası bulunmuyor. Kraliçe devletin başkanı. Ülkenin resmi milli marşı da, ‘’God save the Queen (Tanrı Kraliçeyi Korusun)’’ zaten. Taht, İngiltere Milli Bütçesinden, sarayların, saray görevlilerinin ve seyahatlerin masrafları için yılda 62 milyon dolar alıyor. Yani her İngiliz senede 1 dolar ödemiş oluyor. Bu işin görünen kısmı. Saray muhalifi Cumhuriyetçilerin hesaplamalarına göre güvenlik ve vergi kesintileri de eklendiğinde sarayın İngiliz bütçesine gerçek maliyeti yılda 300 milyon doları buluyor. Ancak, Kraliyet yanlıları sarayın bu maliyetinden çok daha fazlasını ülkeye kazandırdığına dikkat çekiyor. Saraylar ve Kraliyetin turistlere açık tesisleri yılda 800 milyon dolardan fazla gelir getiriyor İngiliz devletine… Telegraph gazetesinden kraliyet yanlısı tutucu Gerald Warner, ‘’Alman cumhurbaşkanlığının maliyeti ile Kraliyet ailesinin maliyeti aynı. Ama kaç turist Alman cumhurbaşkanını görebilmek umuduyla kaldırımlarda bekler?’’ diye soruyor. Sonuçta İngiltere Kraliçesi dünyanın en zengin devlet başkanlarından biri. 2006 yılında Forbes 650 milyon dolarlık kişisel serveti olduğunu yazmıştı. Ancak resmi bir rakam yok.
Kraliyetin resmi sarayı Londra’daki Buckingham Sarayı. Ancak Berkshire’da aileye İngiltere devleti tarafından tahsis edilen Windsor Sarayı da var ki Avrupa’da halen kullanılan en eski ve dünyanın halen kullanılan en büyük sarayı.
Kraliçe dinin de koruyucusu
Kraliçe’nin bizde Padişahların ‘halifelik’ ünvanı gibi bir dini fonksiyonu da var. Üvanlarından biri de ‘’Deffender of Faith (Dinin Müdafii)’’. Çünkü, Kral ya da Kraliçe aynı zamanda, İngiliz milli mezhebi Anglikan Kilisesinin de başı sayılıyor. Anglikan Kilisesinin (ABD’de ‘başkanların ve elitlerin mezhebi’ olarak bilinen Episkopalyan kilisesi de Anglikan kilisesine bağlı) başpiskopos ve piskoposlarını Kraliçe atar.
İngiliz Sarayı aslında Alman sarayı
İngiliz Kraliyet ailesinin belki de en dikkat çekici tarafı, ‘tam bir İngiliz aile’ olmaması. Ailenin atası olan Hanover Prensi ve dahi İngiliz Kralı 1’nci George’tan yani 1714 senesinden 20’nci yüzyılın başlarına kadar, Kraliyet ailesi çoğunlukla Alman kökenlilerden oluşurdu ve aile bununla açıkça gurur duyardı. Hatta 1714’te İngiliz Kralı olan Kral 1’nci George’un Almancası İngilizcesinden daha iyiydi. Victoria bile Alman Prens Albert’in torunu olarak yarı Alman. En büyük kızını da bir Alman prensiyle evlendirdi.
Ancak 1’nci Dünya Savaşı kopunca ve İngilizler ile Almanlar karşı karşıya gelince bu ‘’Cermenik’’ bağ, Kraliyet ailesi için ‘ayak bağı’ olmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Kralı olan 5’nci George ailenin ‘’Saxe-Coburg-Gotha (Alm: Sachsen-Coburg und Gotha)’’ şeklindeki soyadını değiştirdi ve Anglo Sakson kelime olan ‘’Windsor’’u yeni soyadı olarak ilan etti. İngiliz Kraliyet ailesi 1917’den beri ‘’Windsor’lar, hanedanlık da ‘’The House of Windsor (Windsor Hanedanlığı)’’ olarak biliniyor. 1947 yılında Elizabeth ile evlenen Prens Philip ise Mountbatten soyadını muhafaza ediyor. Ancak Kraliyet ailesi Windsor olmaya devam etti. Philip bir defasında, ‘’Çocuklarım benim soyadımı bile alamıyor. Kendimi amip gibi hissediyorum’’ diye yakınmış bu durumdan.
İlginçtir, Kraliçe Elizabeth’in kocası ve bugün sarayın gizli sahibi olarak görülen ve komplo teorilerinde Prenses Diana’nın ölüm emrini verdiği iddia edilen Prens Philip’in 4 kız kardeşi de Alman asillerle evlendi. Bazılarının Nazi bağlantısı sebebiyle bu 4 kızkardeş de Philip ile Elizabet’in 1947’deki düğününe davet edilmeyecekti.
3 imparator 3 kuzen 3 düşman bir büyük savaş
Sarayın Alman bağı bununla sınırlı değil. Kraliçe Elizabet’in dedesi Kral 5’nci George ile, düşman Almanya’nın o dönem başındaki imparator Kaiser Wilhelm kuzendirler. Daha da ilginci aynı dönemde Rus Çarı olan 2’nci Nikola da bu ikisinin kuzeni. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Avrupa’nın üç büyük imparatorluğunun başında üç kuzen; Biri king, bir çar ve biri kayzer. King’i yazdık. Çar ve Kayzer ünvanları da aslında aynı kökten, ’Sezar (Caesar)’dan geliyor.
Miranda Carter, 2010 yılında yayınlanan, ‘’Three Cousins, Three Empires and the Road to World War One (3 Kuzen, 3 İmparatorluk ve Birinci Dünya Savaşına Giden Yol)’’ kitabında bu üç kuzenin ilişkilerine ışık tutuyor. George ve Wilhelm, Kraliçe Viktorya’nın torunları olarak birinci dereceden kuzen. İkinci Nikola ile Kral Goerge’un ise anneleri kardeş. Yaklaşık olarak birbirinin aynı yaşta olan bu 3 kuzen, yaklaşık aynı tarihlerde Avrupa’nın 3 kudretli imparatorluğunun başına Alman usülü geçtiler ve Birinci Dünya Savaşında Avrupa’yı birbirine kattılar.
Tarihin en büyük pembe dizisi
Rus ve Alman kuzenler tarih oldu. Windsor hanedanlığı ise hem tahtta hem de gündemde kalmaya devam ediyor. Ancak artık magazin gündeminin bir parçası. Bugün artık ‘Cambridge Düşesi Catherine’ ünvanıyla anılan Kate Middleton ile Prens William’ın 29 Nisan 2011 günü gerçekleşen düğün törenini dünya üzerinde 2 milyar kişi seyretti. Gezegende yaşayan her 3 insandan birinin işini gücünü bırakıp bu düğünü seyretmesinin kesin bir açıklaması yok. Ama bazı analistlerin, ‘İngiliz Kraliyet ailesini’ tarihin en büyük pembe dizisine(soap opera)’ dönüştüğü yorumunu yabana atmamak lazım. İnsanlar, hayatlarına etki edeceği için değil, merak ettiği için izliyor. Tıpkı, bir televizyon dizisi izler gibi. Ve bu pembe dizinin reytingi, çiftin yeni doğan erkek çocuğu George Alexander Louis ile tavan yapmış görünüyor.
İyi seyirler…
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz
NOT: Daha önce yayınlanmış bir yazımın güncellenmiş versiyonu