Cemal TUNÇDEMİR
Follow @CemalTdemir
3 Eylül 2013
Suriye’ye yönelik ‘askeri harekat’ın eli kulağındaymış. Haberlere göre, sınırlı bir ‘operasyon’ gündemdeymiş. Bugünlerde medyaya her göz gezdirdiğimizde, gemilerden, uçaklardan atılan füzelere veya askeri üslere inip kalkan jetlere ait arşiv görüntüleri eşliğinde sürekli ‘askeri harekat’, ‘operasyon’, ‘hava harekatı’, ‘müdahale’ ve benzeri kavramların kullanıldığını duyuyoruz. Ekranlarda gördüğümüz şeyi asıl anlatan sözcük yani ‘savaş‘ ise medyada neredeyse hiç yer almıyor.
Savaş sözcüğü, kendisi yerine kullanılan, ‘müdahale, operasyon, hava harekatı, saldırı vb’ sözcükler ile adeta kamufle ediliyor. Neden? Çünkü halkın çoğunluğu hiçbir zaman bir ‘savaş’tan hazzetmez. Halka bir ‘savaş’a girildiğini hissetirmeden savaşmanın yolu ise ‘müdahale’, ‘operasyon’, ‘harekat‘ gibi hüsnütabirler (euphemism) kullanmaktır.
Aslında, devletlerin ‘savaş’ı kamufle eğilimi İkinci Dünya Savaşı ile başladı. İkinci Dünya Savaşından sonra ‘ordu’ların adı bir anda ‘savunma güçleri’ ya da ‘silahlı kuvvetler’ oldu. Savaş Bakanlıklarının (Harbiye Nazırlığı- Ministry of War) adı da Savunma Bakanlığına (Ministry of Defence) dönüşüverdi. Bugünlerde savaşan güçlerin çoğunun iddiasının ‘barış ve huzuru getirmek‘ olduğunu göz önüne alırsak, Savaş Bakanlığının adının, George Orwell’ın ‘1984′ romanındaki gibi ‘Barış Bakanlığı’ olduğunu görmemize ramak kalmış durumda.
‘Taarruz’ sözcüğü ‘operasyon’ oldu bu süreçte. Savaş cephesinin adı da ‘operasyon bölgesi’ne veya ‘harekat alanı‘na dönüştü. Küçük ölçekli bombaların adı ‘patlayıcı madde’ olurken, büyük ölçekli bombaların adı artık ‘stratejik silah’.
Taraflar arasında ‘silahlı çatışma‘ yaşanmıyor, ‘sıcak temas’ kuruluyor. Savaşta sivil ölümlerin adı ise ‘collateral damage (tali zayiat)’ oldu. Günümüz savaşlarında ölümlerin yüzde 90’ı bu şekildeki sivil ölümler olduğu halde hala bu sivil ölümlerine tali zayiat deniyor.
Ordular, ‘operasyonda’ sıcak temas sağladıkları düşmanları ise artık ‘öldürmüyor’. Ya elimine ediyorlar, ya etkisiz hale getiriyorlar, ya da nötralize ediyorlar.
İşkencenin(torture) adı ise ‘abuse (istismar)’ oldu. Uluslararası hukukun yasakladığı işkenceli sorgunun adı da, ‘etkin sorgulama‘ya (enhanced interrogation) dönüştü.
Ve elbette, düşman askerinin adı da ‘düşman savaşçı (enemy combatant)’ veya düşman unsurlar artık. Çünkü, savaştığınız kişiye ‘asker’ derseniz, ona Cenevre sözleşmesi haklarından, kriminal bir tanımlama kullanırsanız, hukuksal haklardan yararlanma hakkı tanımak zorundasınız. ‘Psikolojik savaş’ da hakkında oluşan büyük antipatiden sonra emekli oldu ve yerini yavaş yavaş ‘enformasyon operasyonu’na bırakır oldu.
İkinci Dünya Savaşı ile başlayan ‘askeri hüsnütabirleştirme’ çabası, Vietnam savaşı ile doruğa çıktı. İki milyona yakın kişinin öldüğü Vietnam Savaşının ABD’deki resmi adı ‘asayiş faaliyeti‘dir. Bugün bile, devlet resmi kayıtlarına göre ABD’nin ‘Vietnam Savaşı‘ diye resmi bir savaşı yoktur.
The New Doublespeak kitabının yazarı William Lutz’a göre ilk ”Doublespeak” ödülü 1974 yılında Kamboçya’da görevli ABD Hava Kuvvetleri Yarbayı’na verildi. Yarbay, gazetecilere, ”sürekli bombalama, bombalama deyip duruyorsunuz. Bombalama değil, hava desteği bunun adı..!” şeklinde çıkışmasından dolayı layık görüldü bu ödüle…
Her savaş ile ilgili en büyük gerçek şu ki, her savaşın ilk zayiatı ‘gerçek’tir. Savaşın bir ülke için en tehlikeli silahı ise o ülkenin kendi resmi yalanlarıdır. Çünkü bu silah, düşmana değil, nihayetinde ülkenin kendisine patlar. Savaş ortamı, yalan için verimli bir ortam sunar. Bismarck’ın da dediği gibi, ‘’seçimden önce, avdan sonra ve savaş sırasındaki kadar yalan söylenen başka zaman yoktur’’. Yenilgiler bile bu resmi açıklamalarda bir zafermiş gibi anlatılır. ABD resmi belgelerine bakacak olursanız, ABD büyük bir yenilgi ve fiyasko yaşadığı Vietnam’dan hiçbir zaman ‘çekilmedi‘. Amerikan ordusu, ‘phased departure (aşamalı çıkış)’ gerçekleştirdi, hepsi bu… Japon imparatoru Hirohito da, 3 milyon Japon öldükten, 2 atom bombasından, her biri felakete dönüşen işgal kararlarından sonra ülkesinin teslim olduğunu şu cümle ile ilan edecekti: ”Savaş, artık Japonya’nın çıkarına değil’’. Savaşın ta başından beri Japonya’nın çıkarına olmadığı gerçeğini saklamaya çalışan bir beyandı bu.
George Orwell, “Politics and the English Language” adlı klasik makalesinde, politik hüsnütabirlerin, ‘’yalanlara gerçekmiş görüntüsü vermek ve öldürmeyi saygın hale getirmek için’’ yapıldığını yazıyor.
Orwell’ın 1984 adlı klasik romanındaki Okyanusya Devleti’nin bütün duvarlarında, ‘Savaş Barıştır! Özgürlük Köleliktir! Bilgisizlik Kuvvettir!’’ sloganları yazılıdır. Okyanusya’nın düşmansız kalmamasını sağlamak için Barış Bakanlığı (Ministry of Peace), halkın özgürlük gibi yıkıcı isteklerini bastırmak için Sevgi Bakanlığı (Ministry of Love) ve ahaliyi devletin bilinmesini istemediği bilgilerden koruyacak yalanları uydurmak için de Gerçeklik Bakanlığı (Ministry of Truth) tesis edilmiştir.
‘’Sadece düşünce dili ifsad etmez’’ diyor Orwell ve ekliyor: ‘’Dil de düşünceyi ifsad eder’’.
O yüzden ‘operasyon‘ , ‘müdahale‘ veya ‘harekat‘ gibi isimlendirmelere aldanmayın, bunun gerçek adı ‘savaş‘!
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz
https://amerikabulteni.com/2015/02/26/orwell-buraya-yumruk-havaya/