AMERİKA BÜLTENİ (21 Ekim 2013)
Suudi Arabistan, Ortadoğu’nun ‘küresel oyuncu’ olma hayalindeki ülkelerinden biri. Ancak bu petrol ülkesinin, yıllardır kazanmak için kampanya yürüttüğü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğini, kazandıktan hemen sonra reddettiğini açıklaması herkesi şaşırttı.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, “Krallığımız Güvenlik Konseyi’ndeki metotların, işleyiş mekanizmasının ve çifte standartların, konseyin dünya barışıyla ilgili sorumluluklarını üstlenmesine engel olduğuna inanmaktadır” denilmişti. Açıkça belirtilmese de Suudi Arabistan’ın asıl tepkisi, veto yetkilerini kullanarak Suriye konusunda karar alınmasına engel olan Rusya ve Çin’eydi. Şark-ul Avsat gazetesinden Hüseyin Şubukşi, ”Ret, teslimiyetten iyidir” başlıklı yazısında, ”Suudi Arabistan, Suriye devrimini dış politikasının ana sütunlarından biri haline getirdi. Bu yaklaşımla bu koltuğu reddetmesi uluslararası prestijini artırdı. Suriye konusunda prensiplerinden taviz vermeyeceğini ve bu konuda fedakarlığı göze aldığını gösterdi” diye yazdı.
Peki Suudiler, ‘prestij’ dışında bir şey elde edebilecek mi?
Amerikalı uzmanlara göra ‘hayır’. Dahası Suudi Arabistan, bu kararından dolayı pişman olacak.
Atlantic Wire yazarı Dashiell Bennett’e göre Suudi Arabistan ‘reverse prestige (tersten prestij)’ stratejisi uyguluyor: ‘’Okuldaki en karizma öğrencilerin oturduğu masaya oturmaktan daha karizmatik olan tek şey bu masaya oturmayı istememektir’’. Suudiler, bu davranışlarıyla, 5 daimi üyenin her birinin veto yetkisine sahip olduğu Güvenlik Konseyi’nin yapısında reformu tetikleyebileceğini veya en azından 5 daimi üyenin veto yetkisini kaldırabilecek bir çalışmaya teşvik edebileceğini umuyor.
Ancak, New York Üniversitesi’nin Birleşmiş Milletler uzmanı tarihçisi Richard Gowan, Foreign Policy’e yaptığı yorumda, Suudilerin bu davranışlarından dolayı pişman olacaklarını iddia ediyor. 1950 yılında Sovyetlerin, komünist Çin Halk Cumhuriyetini üyeliğe kabul etmedikleri için BM Güvenlik Konseyi’ni boykot ettiğini hatırlatıyor Gowan: ‘’Sonuç Sovyetler açısından fiyasko oldu. Çünkü bu sırada Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgali Güvenlik Konseyi’ne geldiği zaman, konsey, Kore’ye ABD liderliğinde askeri müdaheleye yeşil ışık yaktı. Sovyetler boykot etmiyor olsaydı, kararı veto ederek, askeri müdahelenin uluslararası meşruiyetini engelleyeceklerdi.
Gowan, Sovyetlerin aksine Suudi Arabistan’ın veto yetkisinin bulunmadığına işaret ettikten sonra ekliyor: ‘’Konsey’de veto yetkileri yok ama Suriye’deki iç savaşa ilişkin, ya da baş düşmanları İran’a yönelik ambargoların yumuşatılmasına yönelik yakın gelecekteki potansiyel oturumlarda masada olmayacaklar’’.
‘’Bu kendi kendini ayağından vuran şaşkının hikayesi gibi’’ yorumu yapan San Diego Üniversitesi’nden tarihçi Edward Luck ise Foreign Policy’e yaptığı açıklamda, ‘’Açık ki, Riyad Moskova’nın boykotundan tarih dersi almamış. Bir oyunu oynamayı reddediyorsanız o oyunda kazanamazsınız’’
Güvenlik Konseyi nedir?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bugün 193 üyesi var. Ancak, Genel Kurul’un BM bütçesini onaylamak gibi birkaç karar hariç hukuksal anlamda yaptırım gücüne sahip karar yetkisi yok. BM sistemini yöneten asıl organ BM Güvenlik Konseyi’dir. Çünkü, ambargo, uluslararası müdahale ve barış gücü tesis etme gibi icrai operasyonların tamamında nihai karar organı BM Güvenlik Konseyi’dir. 15 üyeli konseyin 10 üyesi, iki yıllığına seçilir. Bu 10 geçici üyenin veto yetkisi yoktur. Konseyde kararların kabulü için 9 üyenin olumlu oyu gerekiyor. Ancak konseyin 5 daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’dan birinin bile veto ettiği hiç bir karar geçemez. Yine de Güvenlik Konseyi üyeliği, bu 5 devlet dışındaki ülkelerin, (özellikle de Batı dışı ülkelerin) küresel politikalarda söz hakkına sahip olabildiği tek platform. Bu nedenle de bir çok ülke 2 yıllık geçici üyelik için BM üyeleri nezdinde yıllarca süren kampanyalar yürütür.