CEMAL TUNÇDEMİR
Follow @CemalTdemir
24 Ocak 2014
2005 yılında, o günkü New York Belediye Başkanı Cumhuriyetçi Michael Bloomberg ile rakibi Demokrat Parti adayı Fernando Ferrer arasındaki New York Belediye başkanlığı seçimi günlerinde trafikte önümde seyreden bir arabanın tamponunda şu sözü okumuştum: ‘’Sadece biri seçildiği için ne kadar şükretseniz az!“. O günlerde, Bloomberg’ten hazzetmeyen ama karşısında da içine sinen bir muhalif aday bulamamaktan yakınan çok sayıda New Yorklunun ruh halinin çarpıcı ifadelerinden biriydi o tampon çıkarması…
Demokraside bir seçmenin umudunu kırabilecek en kötü şey, oy pusulasında destek vermek isteyeceği bir aday bulamamasıdır. Aday belirleme süreçlerinde, gerek lider sultası gerekse de çıkar odaklarının etkinlik kurması da dünyanın birçok ülkesinde ‘umutsuz’ seçmenlerin sayısını kitlesel boyutlara taşımış durumda. Dünyanın bir çok yerinde insanlar, sandık başına gittiklerinde gerçekte hiçbirini benimsemedikleri isimlerden birini seçme zorunluluğuyla karşı karşıyalar. Buralarda seçmene bırakılan tek seçenek, Amerikalıların ‘lesser evil’ dediği ‘ehven-i şer’ adayı, yani ‘kötünün iyisi’ni seçmek oluyor.
Bugün gelinen nokta, seçimlere olan ilgiyi azaltan, ‘seçmen iradesi’nin sandığa yansımasını engelleyen, siyasal kutuplaşmayı besleyen, yığınları, liderlerin ya da çıkar odaklarının mahkumu haline getiren ciddi bir demokrasi sorunu noktasıdır.
Peki bu tıkanıklıktan nasıl çıkılabilir? Demokrasi, seçmene seçme özgürlüğünün yanı sıra seçmeme özgürlüğü ve gücü de verebilir mi? ABD’de ve dünyanın bazı ülkelerinde son yıllarda bu yönde tartışmalar, arayışlar artarken bazı radikal çözüm denemeleri de söz konusu oluyor.
‘E Şıkkı’ veya ‘Yukarıdakilerin Hiçbiri’
Son dönemde en fazla ilgi gören çözüm yöntemlerinden biri, oy pusulasına kısaca NOTA denen ‘None of The Above (Yukarıdakilerin Hiçbiri)’ seçeneğinin eklenmesi. Seçime katılan adaylardan hiçbirini beğenmeyen seçmen, ‘yukarıdakilerin hiçbiri’ seçeneğine mührü basacak.
Dünyadaki mevcut NOTA seçenekleri genel olarak ‘bağlayıcı NOTA’lar ve ‘bağlayıcı olmayan NOTA’lar olarak iki uygulamaya sahip.
Bağlayıcı NOTA’da eğer, NOTA seçeneği sandıktan birinci çıkmışsa veya seçmenlerin yüzde 50’den fazlası ‘NOTA’ seçeneğine mühür basmışsa bu durumda o yerde seçimler yenilenir. Hem de yeni adaylarla… Yenilenen seçime ilk seçim pusulasında yer alan adaylar katılamaz. Bu özelliği nedeniyle bu tür NOTA’ya ‘halk vetosu’ dendiği de oluyor.
Bağlayıcı olmayan NOTA’da ise ‘yukarıdakilerin hiçbiri’ne verilen oylar efektif sonuç doğurmuyor. Adayları beğenmeyen seçmene bir tür demokratik protesto olanağı veriyor sadece. Ancak bu kadarıyla bile NOTA’dan daha az oy alarak kazanmış bir politikacının, ‘milli iradeyi temsil ediyorum’ iddiasıyla keyfi icraatlar yapması zorlaşıyor.
NOTA seçeneğini savunan siyaset bilimciler ve aktivistler bu yöntemin bir çok yararına dikkatimiz çekiyor. Örneğin, NOTA, bir partinin ‘kalesi’ olarak görülen yerleşim birimlerinde dahi seçmenlere, adayı belirlemede güç verir. Tek adaylı yarışları bile demokratik hale getirebilir onlara göre. Yine, güçlü adayı olmayan çoğunluğu, güçlü adayı olan azınlığın iktidarına mahkum etmekten korur.
NOTA seçeneği, aday belirlemede seçmenin beklentilerini, siyasal partiyi yöneten idareden daha etkili hale getiriyor. Zira aday belirlenirken, asıl dikkate alınan faktör, rakip partinin adayı değil, yukarıdakilerin hiçbiri seçeneği olmak zorunda.
Ayrıca, nitelikli aday çıkarmayı, karşı adayı karalama üzerine kurulu negatif kampanyadan daha etkili yapar. Partiler, seçmeni rakip partiyle korkutmak yerine oy vermelerini makul hale getirecek adaylar çıkarmak zorunda. Bu da mevcut işleyişinden dolayı sandığa ve seçimlere soğuk önemli bir kesimi sandığa ve politikaya çeker.
Seçmeni, sırf protestosunu göstermek için aslında hiç de desteklemediği bir muhalefet adayına oy kullanmak zorunda olmaktan kurtarır. Seçim sonuçlarını daha okunabilir sonuçlara dönüştürür.
Bir adayın başarısız bile olsa onlarca yıl defalarca yeniden seçilmesini engeller.
En önemlisi, çıkar gruplarının, kazanan ata oynayıp seçimden sonra da kendilerinin kazanması üzerine kurulu yaygın işleyişin tekerine çomak sokar.
Reformist ve yenilikçi adayların şansını artırır.
Nitelikli insanları politikaya çekerek, bir kamu hizmeti olması gereken politikacılığa nitelik getirir.
Kasten kullanılan ‘geçersiz oy’ların sayısını azaltarak, bu şekildeki oylarla, seçim hileleri ve yolsuzluklar yapılma riskini azaltır.
NOTA, büyük küçük bütün partileri aynı şekilde etkile özelliğiyle eşitlikçidir.
ABD’de ilk olarak Nevada eyaleti 1975 yılında ‘Yukarıdakilerin Hiçbiri’ seçeneğini oy pusulalarına eklemeyi kabul etti. Ancak, Nevada’daki ‘NOTA’ seçeneği bağlayıcı değil. Nitekim 1976’daki bir önseçimde ‘Yukarıdakilerin Hiçbiri’ diğer iki adayın toplamı kadar oy aldığı halde en fazla oyu alan gerçek kişi seçildi.
Ancak 2000’li yılların başından itibaren 10 kadar ABD eyaletinde NOTA seçeneğinin oy pusulasına konması yönünde tartışmalar ve hata yasal değişiklik girişimleri yeniden başladı. Birkaç yıl önce Massachusetts eyalet kongresine sunulan ve henüz sonuçlanmamış bir teklif, eyalette ‘bağlayıcı NOTA’ seçeneği getirmeyi öngörüyor. Teklife göre eğer bir seçimde, ‘yukarıdakilerden hiçbiri’ taraftarları çoğunluk oyunu alırsa, 2 ay içinde, seçimi kaybeden adayların katılamayacağı yeni bir seçim yapılacak. Seçmene, erken seçim yetkisi veren bu yasa teklifi, kabul edildiğinde, eyaletteki tüm seçimler için geçerli olacak. Eğer bu yöndeki teklif yasalaşırsa, Massachusetts, oy pusularına bağlayıcı NOTA seçeneği koyan ilk ABD eyaleti olacak.
Partiler, NOTA’a karşı
NOTA seçeneğine en büyük reaksiyon ise doğal olarak, özellikle son yarım yüzyılda mafyatik örgütlenmelere benzemeye başlamış siyasal parti yapılarından geliyor. Müesses siyasi düzenler, NOTA seçeneğine karşı iki önemli argüman dile getiriyor: Öncelikle NOTA seçeneğinin, seçmeni hiç kimseyi beğenmeyen bir sinizme iteceği ve politikacı düşmanı yapacağı görüşünü belirtiyorlar. NOTA’cılar ise, bu halin zaten mevcut olduğunu, seçmenlerin nefret ettiği insanları seçmeye mecbur edildiğini savunuyor.
En güçlü argüman ise, NOTA’nın sebep olacağı ekstra seçimlerle ülkeye ekonomik maliyet getireceği yönünde. ABD’de bağımsız sol politikanın sembol isimlerinden Ralph Nader, 1996’da yazdığı bir makalede, NOTA’nın getireceği ekstra maliyetin, yetersiz insanları üzerine kurulu politik sistemin ilk bakışta ‘görünmeyen’ maliyetinin yanında esamesi bile okunmayacak küçüklükte bir maliyet olduğunu savunuyor.
Demokrasi, varılacak bir son durak değil, bir yol ve süreçtir. Bu yolu tıkayan sorunları aşmaya yardım edebilecek radikal çözümleri en azından konuşmaktan korkmamak lazım.
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz