Skip to content
Menu

Dünya, 5’ten büyük müdür?

United_Nations_Security_Council

CEMAL TUNCDEMİR 

27 Eylül 2014

Bugünkü dünya düzeni ve onun aynası olan Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillendi. Birleşmiş Milletler, küresel konsensus ile oluşmuş temsil adaletine sahip bir yapı değil. Onu kuranlar ve ona şekil verenler başta ABD olmak üzere İkinci Dünya Savaşının galipleriydi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bugün 193 üyesi var. Ancak, bu 193 üyeli Genel Kurul’un BM bütçesini onaylamak gibi birkaç karar dışında hukuksal anlamda yaptırım gücüne sahip bir karar yetkisi yok. BM sistemini yöneten asıl organ BM Güvenlik Konseyi’dir. Çünkü, ambargo, uluslararası müdahale ve barış gücü tesis etme gibi icrai operasyonların tamamında nihai karar organı BM Güvenlik Konseyi’dir. 15 üyeli konseyin 10 üyesi, iki yıllığına seçilir. Bu 10 üyenin veto yetkisi yoktur. Ancak konseyin 5 daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’dan birinin bile veto ettiği hiç bir karar geçemez. Diğer 10 üye emrivakiye uymaktan başka seçeneğe sahip değil.

Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve veto yetkisine sahip 5 ülkenin en önemli ortak özelliği, kürenin en fazla askeri harcama yapan 5 ülkesi olmaları. Küresel askeri harcamanın yüzde 65’ini bu 5 ülke gerçekleştirir. ABD, küresel askeri harcamanın yüzde 40’ına tek başına sahiptir. Bu 5 ülkenin bir başka özelliği ise Uluslararası Nükleer Silahsızlanma Antlaşması’nın resmen ‘nükleer silah devleti’ olarak tanımladığı ülkeler olmaları. Nükleer silaha sahip oldukları bilinen Hindistan, Pakistan ve İsrail bu antlaşmaya taraf değiller.

Peki Güvenlik Konseyi’ne 2 yıllığına seçilen diğer 10 geçici ülkenin kazancı ne oluyor? En önemli kazançları ekonomik. BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilen ülkenin ABD’den aldığı yardım ortalama yüzde 59 oranında ve BM’den aldığı yardım yüzde 8 oranında artıyor. Bu yardım biraz da kurnaz bir stratejik planın parçası aslında. Ayrıca, koltuğu kazanan ülke, iki yıl boyunca hem küresel kararlara katılıyormuş gibi önemli bir pozisyonda görünür hem de bu süre içinde kendi isteklerini dünyaya anlatma fırsatı bulur. Bu 10 üyenin, oylarını kendi politik ve finansal çıkarları karşılığında satmaları çok sık rastlanan bir durumdur.

Güvenlik Konseyi’nde temsil adaleti

Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin profili sık sık temsil adaleti tartışmalarına neden oluyor. Beş ülke de Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya kıtasından. Afrika ve Güney Amerika kıtalarının bir temsilcisi yok.

Temsille ilgili bir başka eleştiri ise Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasında 1,7 milyar Müslümanı temsil edecek Müslüman yoğunluklu hiçbir ülkenin olmaması. Özellikle Dünyanın Müslüman yoğunluklu coğrafyasında çok sık gündeme getirilen bir konu bu. İslam Konferansı Örgütü, 2005 yılında Müslümanlara kalıcı bir koltuk verilmesi gerektiğini deklare etti. Fakat bu o kadar da basitçe çözülebilecek bir konu değil. Ekonomik, politik, askeri açılardan küresel ölçekte aktör olabilecek çapta bir Müslüman yoğunluklu ülke yok. Ekonomik ve politik gücü yerine dini kimliği nedeniyle bir ülkenin Güvenlik Konseyi’ne kabulünün, diğer dinlerin temsilcilerine de (örneğin Budist çoğunluklu ülkelere) aynı istekte bulunma hakkı vereceği açık.

BM Genel Kurulu, Güvenlik Konseyinden daha antidemokratik

Güvenlik Konseyinin yapısıyla ilgili bir bir başka eleştiri ise Genel Kurul yerine Güvenlik Konseyi’nin etkili olmasının antidemokratik bir tablo oluşturduğu.

BM kuruluş sözleşmesiyle ‘demokratik’ bir kurum olduğunu iddia eden bir yapı değil. Böyle bir amacı da yoktu. BM’nin ikinci genel sekreteri Dag Hammarskjöld’ün deyimiyle, ‘’BM dünyayı cennete çevirmek için değil, dünya cehenneme dönmesin diye var’’.

Peki kararlar BM Güvenlik Konseyi yerine BM Genel Kurulu’nda alınsaydı demokrasiden söz edebilecek miydik? Yine hayır. 193 üye ülke içinde en az nüfusu oluşturan 128 ülke, Genel Kurul’daki oy gücünün üçte ikisini oluşturmakta. 128 ülke, dünya nüfusunun sadece 8,4’ünü oluşturuyor ve küresel gayri safi hasılanın yüzde 11’ine sahip. BM üyesi 112 ülkenin nüfusları 10 milyonun altında.

Dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan en kalabalık 10 ülkenin Genel Kurul’daki oy payı sadece yüzde 5.2 oranında. Bu 10 ülke, dünya gayri safi hasılasının yüzde 48’ini oluşturuyor aynı zamanda. Yani BM’de gücü Güvenlik Konseyi’den alıp BM Genel Kurulu’na taşıdığımızda ‘demokratikleştirmiş’ olmuyoruz. Kaldı ki eğer samimi bir demokratik anlayıştan söz edeceksek, BM Genel Kurulu’na üye gönderen ülkelerin hükümetlerinin tüm yurttaşlarını temsil ettiği de söylenemez. En fazla kendilerine oy veren seçmenlerinin temsiline söz hakları var.

Dahası, BM Genel Kurulu’nun üçte ikisini demokrasi özürlü ülkeler oluştururken bunlardan 77’sinde demokratik ve şeffaf seçimler bile yapılmıyor. Bu 77 ülke dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturuyor. BM Genel Kurulu dediğimiz yapı da sonuçta bir şekilde devletleri elinde tutan güçlerin atadığı diplomat delegelerden oluşuyor. Hangi oyu vereceklerine de ülkelerinde gücü elinde tutan karar veriyor. Küresel sivil toplumun, sivil toplum organizasyonlarının neredeyse hiçbir söz hakkı yok.

Eğer, amaç gerçekten adil ve demokratik bir temsilse bunu sağlayabilecek en makul alternatif, ülkelere göre de değil, nüfuslarına göre ayrılmış bölgelerde demokratik bir seçimle üyeleri belirlenecek bir Dünya Parlamentosu’dur. Ancak bu da bugünkü koşullarda gerçekçi değil.

Yani Güvenlik Konseyi’ni eleştirenlerin sıkça kullandığı ‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözü görece doğru ama eksik. Bu sözün bir adalet arayışından çok küresel ortamlarda dikkate alınmamanın kişisel egolarda açtığı zarardan kaynaklandığını düşünmek için sebep çok. Bu eleştiriyi hakkaniyet adına getirdiğini ilan eden ülkelerden birinin Güvenlik Konseyi’nin 6’ncı üye olduğu gün, ‘Dünya 6’dan büyüktür’ demeyi bırakacağını ve ele geçirdiği veto gücünü tepe tepe kullanacakları açık.

Yaygın yanlış düşüncenin aksine, Güvenlik Konseyi’nin kalıcı üyelerinin sayısının artması gerektiğinde, 5 daimi üye de mutabık. İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan güçler dengesi ile günümüzdeki ekonomik ve askeri güçler dengesi aynı değil. Bu yüzden ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere de konseyin reformu talebine karşı çıkmıyorlar. Ancak yeni üye sayısı ve kriterleri konusunda anlaşmazlıkları var. Örneğin ABD, 2005 yılında reform kapsamında yeni kalıcı üyeler için gerekli gördüğü kriterleri, nüfus büyüklüğü, askeri kapasite, ekonomik büyüklük ile demokrasi ve insan haklarına bağlılık olarak açıkladı.

Beş ülke dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturuyor

Eğer bir kapı açılacaksa, Hindistan, Japonya ve Almanya BM Güvenlik Konseyi’nde kalıcı üyelik koltuğuna en yakın ülkeler olarak görülüyor.

Bu üç ülkeden sadece Hindistan üye olduğunda, Güvenlik Konseyi’nin kalıcı üyelerinin toplam nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 55’ine ulaşacak. Yani dünya 6’dan küçük olacak. Kaldı ki mevcut beş kalıcı üyenin nüfusu da yüzde 45’e yakın. Yani birçok ülkenin hükümetlerinin oy oranlarına yakın veya daha fazla.

Uluslararası sistem güçlünün borusunun öttüğü sistemdir. Küresel ölçekteki hukuk, evrensel değerler, şeffaflık, insanca yaşamak, doğaya saygı, devletin hesap verebilirliği taleplerine karşı basit matematikle çıkar bu sistem.

Yani, dil ve kültürlerinin etki alanının genişliği, üretim ve finans olarak ekonomik güçleri, askeri teknolojileri ve nüfus rakamları ile bakıldığında aslında dünya bu 5 ülkeden çok da büyük değil.

‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözünün doğru bir söz olabilmesi için geriye, adaletin, hakların, hukukun, barışın, eşitliğin, matematiğe bırakılamayacak asla dokunulamaz değerler olduğunu savunmak kalıyor. İtirazcılar açısından sorun da burada başlıyor.

Ülkelerindeki her keyfiliği, yetki istismarını, güç tekelciliğini, anti demokratik uygulamayı, ayrımcılığı, zorbalığı, yolsuzluğu sadece matematiğe dayalı bir milli irade illüzyonuyla meşrulaştıranların, ‘uluslararası irade’yi temsil açısından matematiksel olarak aynı meşruiyetteki BM Güvenlik Konseyi yapısını eleştirmesi doğal olarak hiçbir anlam ifade etmiyor. Boşlukta yankılanıyor.

Ülkenizde keyfiliği matematikle meşrulaştırıyorsanız, dünyanın 5’ten büyük olmadığı gerçeğini sineye çekmekten başka yapabilecek fazla birşey yok. ‘Güçlü’ye ve ‘çoğunluğa’ karşı çaresizlik ne kadar zor değil mi?

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz