Skip to content
Menu

“Türkiye’nin Pakistanlaşması”

is-terorists

8 Ekim 2014

1994 yılı ilkbaharında Afganistan’nın Kandahar şehrini ele geçiren bir grup selefi medrese öğrencisi başlangıçta kimsenin dikkatini çekmedi. Molla Ömer adlı liderleri 1994 ilkbaharında hareketini silahlandırdığında toplam 50 kişiydiler. Ancak birkaç ay içinde Pakistan’dan gelen binlerce medrese öğrencisiyle (Taliban) hareket başdöndürücü bir hızla büyüdü. Birkaç ay içinde Taliban, Afganistan’ın 34 ilinden 12’sinin kontrolünü ele geçirmişti bile. 1995’in ilk aylarında Kabil kapısına dayanan Taliban, 1996 yılının Eylül ayında başkenti de ele geçirerek, Afganistan İslam Emirliği adlı devletini ilan etti. Bir grup medrese öğrencisinin, silahlanıp birkaç ayda şehirleri art arda ele geçiren bir askeri güce dönüşmesinin sırrı çok geçmeden anlaşıldı. Taliban’ı kuran, silahlandıran, örgütleyen ve yöneten asıl güç Pakistan istihbarat örgütü ISI’ydı. ISI’nın en önemli amacı, stratejik derinlik sağlamak istedikleri Afganistan’da Hindistan’a mesafeli ve Pakistan’ın denetiminde bir rejim kurulmasını sağlamaktı. Taliban, ISI’nın truva atıydı. Desteğin ideolojik boyutu da vardı. Dönemin Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun küresel halifelik rüyası gören Deobandi hareketi ile sağlıksız ilişkisi de Taliban’ın desteklenmesinde önemli rol oynadı.

Pakistanlı analist Ahmed Rashid’e göre Taliban’ın kuruluş ve yayılma dönemi olan 1994 – 1996 yılları arasında 80 bin – 100 bin arasında Pakistanlı Afganistan’da Taliban’ın yanında savaştı. Pakistan istihbarat örgütü ve ordusu, 11 Eylül saldırıları gerçekleşene kadar Taliban’a destek verdiklerini gizlemek için büyük bir çaba bile sergilemiyordu. Afganistan istihbaratının eski yöneticisi Amrullah Saleh, Reuters’a yaptığı açıklamada, Afganistan’daki yıkımın sorumlularından birinin Pakistan istihbarat örgütü ISI olduğunu söyleyecekti. Taliban’ın Molla Ömer, Celaleddin Haqqani ve Siraj Haqqani gibi önde gelen isimlerinin Afganistan’da değil Pakistan’daki güvenli alanlarında yaşadığı da sık sık dile getirilen bir iddia. Nitekim her yerde aranan El Kaide lideri Bin Ladin’in de Pakistan’ın başkentinin hemen yanıbaşındaki askeri garnizon kentinde yaşadığı ortaya çıkacaktı.

ABD Dışişleri Bakanlığının 1998 tarihli raporuna göre, o dönemde Taliban güçlerinin yüzde 20’si ile 40’ı arası bir oranını Pakistanlılar oluşturuyordu. Zaten Taliban’ın kurduğu Afganistan İslam Emirliği’ni sadece Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tanıdı. Bu üç ülke Taliban hareketine, ideolojik, lojistik, askeri ve finansal desteği sağlayan ülkelerdi aynı zamanda.
Pakistan yönetimi ise bir yandan da sürekli olarak Taliban’ı desteklediğini inkar etti ve mücadelede uluslararası güçlerle beraber olduğunu açıkladı. Pakistan’ın Afganistan’daki terörü desteklediğini belgeleyen bir BBC belgeselinden sonra Pakistanlı Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamada, ‘’Pakistan’ın terörün en büyük mağdurlarından biri olduğu’’ belirtilerek, ‘’teröre 35 bin kurban vermiş bir ülke olarak terörü desteklemelerinin mümkün olamayacağı’’ duyuruldu. Ancak kimseyi ikna etmesi tabii ki mümkün olmadı.
Çünkü, Pakistan istihbaratının Taliban’a desteği sadece profesyonellerin görebileceği gizlilikte bile değildi. Pakistan – Afganistan sınırında yaşayan aşiretler, sıradan insanlar, gazeteciler, sivil gözlemcilerin bile görebileceği aşikarlıktaydı. ABD Savunma Bakanı Robert Gates, 2008 yılında Pakistan’ı açıkça ‘ikili oynamakla’ suçlayacak ve ‘Taliban’ı, ABD çıktıktan sonra Kabil’de İslamabad’ın etkisinden bir rejim için stratejik bir manivela olarak görüyorlar’’ diyecekti. Taliban’ı yöneten Şura’nın toplantı yeri ve karargahının Pakistan’ın Quetta şehrinde olduğu da ortaya çıkacaktı. Pakistan Dışişleri Bakanı ise, ‘’Pakistan istihbaratının, istihbarat amacıyla bazı kontaklar sağlamasının, Pakistan’ın teröre desteklediği anlamına gelemeyeceğini’’ savundu.

Pakistan istihbaratının Afganistan’da stratejik derinlik hesabıyla yaptığı hamleler geri tepti. Uzun yıllarca Afganistan’da Taliban’da savaşan Pakistanlılar, 2007 yılında ‘Tehrik-i Taliban Pakistan’ hareketini kurdu. Afganistan – Pakistan sınırındaki aşiret bölgeleri, terörün özgür cenneti olarak nitelendiriliyor. Pakistan, uluslararası toplumun baskısıyla ülkesinin Afganistan sınırındaki Taliban güçlerine operasyonlar yapmaya başlayınca, ülkenin değişik kesimlerinde bombalar patlamaya başladı. Son olarak 8 Haziran 2014 günü Karaçi’de ülkenin en büyük havaalanı olan Cinnah Uluslararası Havaalanı’nı basan Tehrik-i Taliban üyeleri, 36 kişiyi öldüğü bir çatışmayla etkisiz hale getirilebildi.

Pakistan devlet başkanı Asıf Zerdari 2009 yılında, İslamabad’taki bir konferansta, ülkesinin, geçmişte, jeo-stratejik hedefleri için terör grupları kurup desteklediğini itiraf edecekti. Ama artık çok geçti. Pakistan, politikacıları, istihbarat kurumları, güvenlik birimleri üzerinde kamusal denetim olmayan, kapalı kapılar ardından kirli planlar yapabilen mekanizmalara sahip bir devletin nasıl bir batağa saplanacağının kanlı-canlı örneği oldu. Suriye, tıpkı Afganistan gibi, komşularını kolayca Pakistanlıştırabilecek bir ülke artık.

Nitekim, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın sözleri etrafındaki tartışmada çok dikkat çekmedi ama New York Times gazetesinde 6 Ekim’de yayınlanan ‘Türkiye’ye Pakistan Dersleri’ başlıklı analizde, ‘Türkiye’nin Pakistanlaşma sürecine girdiği’ tespiti yapılıyor. Türkiye’nin Suriye politikası ile Pakistan’ın Afganistan politikası arasında paralellik kurulan analizde, IŞİD’in saflarında savaşan Türklerin, ülkeye döndükçe Türkiye’nin ‘Alevi-Sünni’ fay hattını harekete geçirebilecek eylemler yapabileceği uyarısı da dikkat çekici. Türkiye’nin de Pakistan gibi mezhepçi bir şiddet ve radikalizm sarmalına girebileceği vurgulanıyor.

NY Times analizinde, Pakistan’ın kumarının en tehlikeli aşamasının Taliban’ın, Afganistan’daki konumunu sağlamlaştırmasıyla başladığı kaydediliyor. Afganistan’da geniş bir alana hükmetmeye başlayan Taliban, Pakistan’dakiler de dahil kendi müttefiki tüm radikal örgütlere lojistik destek sağlamaya başladı. Ve olayın Pakistan istihbarat kurumu ISI’nın da kontrolünden çıkıp terör ve şiddetin Pakistan’a transfer olduğu aşama bu oldu. Gazetenin analizinde Türkiye’nin ‘henüz’ bu aşamayı tecrübe etmediği belirtiliyor. @CemalTdemir