Küreselleşen dünyada ’emperyal’ saat karmaşası
CEMAL TUNÇDEMİR
Follow @CemalTdemir
29 Mart 2015
‘’Çünkü, 1876 yılında İrlanda’da bir yolcu, trenini kaçırdı’’. Küresel saatin öyküsü böyle başlar. İskoç doğumlu Kanadalı bilimci Sandford Fleming, biletindeki saatin yanına yanlışlıkla ‘AM’ yerine ‘PM’ yazılması nedeniyle trenini kaçırmıştı.
‘Meridiem’ Latince, ‘öğle’ ya da ‘günortası’ demek. ‘AM’ harfleri Latince ‘’Ante Meridiem (Öğleden önce)’’ ve ‘PM’ harfleri de ‘’Post Meridiem (Öğleden Sonra)’’ kelimelerinin kısaltmasıdır. ABD başta olmak üzere bazı ülkelerde gün 24 saate değil de, AM ve PM kısaltmalarıyla 12 saate bölünür. Eklenen kısaltmadan günün hangi yarısının saati olduğunu anlarsınız.
İşte treni kaçıran bilimci Fleming, duyduğu kızkınlığın da tetiklemesiyle, bir misyona soyundu. O günlerde hızla büyüyen yeni bir fenomene, ‘zaman farklılığı’nın önemine dünyayı ikna etmeye karar verdi. 19’ncu yüzyıl insanların seyahatlerinin süresi ve mesafesinin, kendinden önceki çağlara göre görülmemiş ölçüde katlandığı bir dönemdir. Telgraf ve trenin uzun mesafelerle kısa sürede ulaşım ve iletişimi mümkün kılması, insan türünün tarihte ilk defa ‘zaman farklılığını’ hissetmesine sebep olur. Zira bir ülkeden bir ülkeye yürüyerek ya da atla gidilen zamanlarda zaman farklılığını hissetmek mümkün değildi.
Fleming, dünyanın heryerinden bilimci dostlarını da organize etti ve 1884 yılının Ekim ayında, dünyanın büyük bölümünü oluşturan 25 ülkeden 41 delege, ‘Uluslararası Meridyen Konferansı’ için Washington DC’de bir araya geldi. Küresel saat düzeni ve onun başlangıç meridyenini belirlemek için yapılan toplantının kayıtlarında ‘Turkey’ olarak yazılan Osmanlı İmparatorluğu’nu, Rüstem Efendi temsil etti.
İmparatorluklar arası rekabetin dorukta olduğu bir zamanda imparatorluk temsilcilerinin bir araya gelerek uluslararası bir soruna çözüm aramaları ve bunu anlaşmayla sonuçlandırmaları, küresel çağın başlamakta olduğunun, 19’ncu yüzyıldaki nadir işaretlerinden biridir. Peki başlangıç meridyeni hangisi olacaktı? En büyük rekabet Paris ve Londra arasında yaşanır. 1884 itibarı ile dünya deniz ticaretinin yüzde 72’si, dünyanın süpergücü olan Britanya İmparatorluğu’nun Greenwich Kraliyet Gözlemevini saat olarak baz almaktaydı. Sonuçta buradan geçen meridyen başlangıç meridyeni olarak kabul edildi. İşte Greenwich Mean Time (GMT) insanlığın yaşamına böyle girdi. Yani başlangıç meridyeni olarak Greenwich’in seçilmesinin bilimsel hiçbir sebebi yok. Ekonomik ve daha çok da emperyal bir nedeni var…
O yıllarda deniz ticareti dışında dünyada ‘saat’ konusunda bir konsensus yoktu. Her ülke kendi milli rasathanesinin hesaplamalarına göre ya da rasathanesi yoksa güneşine göre bir saat düzenlemesine sahipti. Örneğin Rüstem Efendi’nin toplantıda anlattığına göre Osmanlı’da o günlerde iki zaman konsepti kullanılmaktaydı. Biri, günün geceyarısından geceyarısına sürdüğü Frenk saati (heure à lafranque), diğeri ise günün güneşin batımından(mağrib) güneşin batımına kadar sürdüğü Türk saati (heure à la turque). Osmanlı nüfusunun büyük bölümünü oluşturan çiftçiler zamanın gün batımına göre ayarlandığı sistemi tercih etmekteydi. Müslüman ibadetleri de günün günbatımı ile başlamasına göre tanzim ediliyordu. Bu nedenle İslami gelenekte ‘Cuma akşamı’, modern kullanımda ‘perşembe akşamı’ dediğimiz akşamdır. Osmanlı donanması ise Frenk saatine tabiydi.
Yine örneğin, o günlerde İrlanda’nın resmi saati Dunsink Gözlemevine göre belirlenirdi ki Greenwich’ten 25 dakika geçtir bu saat. Hatta İngilizler bunu, İrlandalıların randevularına sürekli yarım saat geç kalmasının sebebi olarak şaka mevzusu yaparlarmış. 19’ncu yüzyıl başında ABD’de nerdeyse her şehrin kendi saati vardı. Bu da 400’e yakın saat bölgesi demekti. 1884’teki toplantıdan bir yıl önce ülkedeki saat bölgesi sayısı 4’e düşürülmüştü.
1884 konferansında Greenwich’in ‘başlangıç meridyeni’ olması, Osmanlı’nın istediği şekilde –bilimsel çalışmalarda kullanılmakla sınırlı olması– kaydıyla 1’e karşı 22 oyla kabul edildi. 25 ülkeden sadece San Domingo red oyu kullanmış, Fransa ve Brezilya çekimser kalmıştı. Anlaşmaya göre dünya her biri 15 derece boylam uzunluğuna sahip 24 saat bölgesine bölündü.
Greenwich’in temel saat olmasının, günlük hayata adaptasyonu on yılları buldu. James Joyce’un o yıllarda yazdığı ‘’Ulysses’’ romanındaki Leopold Bloom’un sürekli saatle sorun yaşaması bundandır. Greenwich, kısa zamanda ‘küresel ekonomik sistemin’ sembollerinden birine dönüşünce, 20’nci yüzyılın başındaki anarşist hareketlerin de hedeflerinden biri oldu. Washington Konferansından 10 yıl sonra 1894 senesine Fransız anarşist Martial Bourdin, Greenwich Gözlemevine bombayla saldırıp kendini havaya uçurdu. Joseph Conrad’ın 1907 tarihli ‘The Secret Agent’ romanı bu bombalı saldırıdan ilham aldı. Romanda, bir gizli ajanın, İngiliz orta sınıfını, aptallaştıran hayat-mesai düzenlerinden uyandırmak için başlangıç meridyenine bombalı saldırısı anlatılıyor.
Zaman içinde Washington Konferansına katılan 25 ülkeden 24’ü, konferansta her ne kadar ‘bilimsel çalışmalarla sınırlı olmak üzere’ kaydı olsa da GMT’ı evrensel saat düzeni olarak kendi ülkelerinde de kabul ettiler. Son ülke yani Türkiye ise Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında, Greenwich saat düzenini kabul edip, Greenwich’e göre 30’ncu derecede bulunan meridyeni de Türkiye’nin ulusal saati olarak ilan etti.
Greenwich, dünyanın doğasına ait değil ya da bilimsel bir kabule dayanmıyor. İngiltere’nin sözünün geçtiği bir dünyanın ürünü. GMT’ye bazı ekonomi tarihçilerinin ‘emperyal saat düzeni’ demesi bundan. Doğal olarak, zaman zaman Greenwich’e bayrak açma çabalarına da rastlanıyor. Örneğin 2001 senesinde Tayland Başbakanı Thaksin Shinawatra, Greenwich düzenini terkederek ülkesinin saatini değiştirmeyi ve Hong Kong, Singapur ve Malezya gibi komşularıyla aynı saate getirmeyi düşündüğünü açıkladı. Başbakan, Londra’ya göre saatini ayarlamaktansa komşuları ile aynı saati yaşayacak Tayland’ın ekonomisine bu değişimin büyük katkı yapacağı inancındaydı. Tayland, 2007’de de Güneydoğu Asya ülkelerine, GMT yerine ‘South East Asian Standard Time’ kurmayı önermişti. İki girişim de bir sonuca varmadı.
‘Greenwich’in sahibi İngiltere bile benzeri bir öneri ile çalkalandı 5 yıl önce. Önerinin sahibi ise bizzat İngiltere Başbakanı David Cameron’du. İngiliz Başbakan, GMT saatini 1 saat değiştirerek, İngiltere’deki yaz saati uygulamasını kalıcı olarak tüm seneye yaymak istediğini açıkladı 2010 Ağustos ayında. Gerekçesi İngiltere’nin gün ışığından daha fazla yararlanarak enerji tasarrufu yapmasıydı.
Cameron’un teklifi sadece İngiltere’nin eski İngiltere olmamasından değil dünyanın 1884’teki dünya olmamasından da kaynaklanıyor. 1884’e göre çok daha entegre, çok daha eşit, çok daha hareketli bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla daha az saat bölgesinde yaşamaya başlamamızın ekonomik açıdan çok daha faydalı olacağını düşünen sayısı az değil. Ekonomi yazarı Allison Schrager’e göre dünyada 24 yerine 10 veya 12 saat dilimi olsa yeter.
Aslına bakarsanız, ‘emperyal saat düzeni’ zaten alt-üst olmuş durumda. Örneğin Mart ayı başında bazı ülkeler yaz saati uygulamasına geçerek, saatlerini bir saat ileri aldı. Türkiye gibi bazı ülkeler bugünlerde alıyor. Ama bazı ülkelerse saatlerini hiç değiştirmiyor. Bunun da ötesinde, saat düzeni içinde ‘küsurata’ geçen birçok tuhaf saat bölgesi oluştu. 20’nci yüzyılın nispeten statik dünyasında çok dikkat çekmeyen bu farklılıklar bugün birçok karmaşaya neden oluyor. Örneğin Kuzey Amerika’nın doğusundaki en büyük ada olan Newfoundland adası, Kuzey Amerika’da GMT saat bölgeleri içinde yarım saat farklılıkla saat uygulayan tek yer. Kanada’nın doğu kesiminde saat 10:00 iken Newfoundland’ta 10:30’dur. Ama adanın hemen güneyinde Fransa’ya bağlı Saint Pierre and Miquelon adası, aynı boylamda yer almasına rağmen yarım saat ileridedir. Yani Newfoundland’tan feribotla ‘batı’ yönünde bu adaya doğru seyahat ettiğinizde yarım saat ileriye de gidersiniz ki tuhaf bir deneyimdir.
Bugün, 1884’te hedeflendiği gibi, her 15 derecede bir saat bölgesi düzeni yoktur. Bazı ülkeler birçok saat bölgesi içermelerine rağmen ülke yönetimini kolaylaştıracağı ve birlik sağlayacağı gerekçesiyle, güneş saatine aldırmaksızın tek saat uyguluyor. Örneğin Çin, devasa bir ülke olmasına rağmen, 1949’dan beri ‘ulusal bütünlük’ iddiasıyla tek bir saat bölgesine sahip. Yani başkent Pekin’de (GMT +8) saat gece yarısı 12:00 iken yaklaşık 5000 kilometre batıdaki Kaşgar’da da saat geceyarısı 12:00. Yani Urumçi halkı yazın ‘resmi saatle’ geceyarısında güneşin batışını izleyebiliyor. Ya da bir kış günü sabah 10’da güneşin doğuşunu… Bölgede çoğunluğu oluşturan Uygur Türkleri çareyi, gayriresmi olarak günlük işlerinde GMT +6 saat bölgesinin saatini kullanmakta bulmuş. Çin’in tek saat ısrarı nedeniyle, kürede, bir sınır geçerek en fazla zamanı kazanıp kaybedebileceğiniz yer 76 kilometrelik Afganistan – Çin sınırıdır. Sınırı geçtiğiniz saniyede, geçtiğiniz yöne göre 3.5 saat kazanır veya kaybedersiniz. Çin’in birçok komşusuyla da 2 saat ve üzeri farklılık yaşamasının nedeni yine budur.
Hindistan da iki saat bölgesine yayılan devasa coğrafyasına rağmen bütün alt kıtada tek saat uygular. Dünyada kuzey güney istikametinde geçip de 15 dakika zaman farklılığı yaşayacağınız tek sınır da bu coğrafyada. Hafif doğuda yer alan Nepal (GMT +5.75), bu ‘hafif’i hafife almayarak saatini Hindistan’dan (GMT +5.5) 15 dakika evvele göre ayarlamıştır. Dünyada Nepal gibi bir saat diliminde çeyrek saati baz alan tek yer Yeni Zelanda’nın Catham Adası’dır. Bölgeye uğramışken hatırlatayım Avustralya’nın orta kesimindeki Kuzey Bölgesi ve Güney Avustralya, kendi saat bölgeleri olan GMT +9 yerine GMT +9.5 saatini kabul etmiştir. Yani Batı Avustralya’dan bu iki bölgeye seyahat edenler 1 saat kazanmaları gerekirken 90 dakika kazanır.
İran da ‘yarım saat’lik ülkelerdendir. GMT +3/+4 bölgelerine yayıldığı için orta yolu tercih etmiş ve yarım saatlik düzenleme ile resmi saatini GMT +3.5 yapmış. Bundan dolayı İran’dan Türkiye’ye geçince 90 dakika kaybedersiniz.
Arjantin GMT -4/-5 arasında yayılmasına rağmen tuhaf şekilde resmi saatini GMT -3’e göre ayarlamıştır. Bu nedenle Arjantin’den doğusundaki Paraguay’a geçenler, doğu yönünde hareket etmelerine rağmen 1 saat geriye giderler.
Bir başka dikkat çekici tuhaflık da İspanya’nın saat bölgesinde. İngiltere ile aynı saat bölgesinde olmasına rağmen, saat bölgesi olarak GMT 0 yerine GMT +1’dedir. General Franco’nun Hitler ile ittifakında, Nazi Almanya’sı ile aynı saati yaşamak için saat değiştirildi ve bu ‘aptalca’ durum hala devam ediyor. İspanyollar, kıta Avrupası’ndaki diğer kıtadaşlarından bir saat daha erken uyanmak, daha uzun çalışmak zorundadır ve bazı uzmanlara göre bu nedenle daha az verimlidirler. Koca ülke 70 yıl sonra, hala bir diktatörün tamamen keyfinin yarattığı bu durumu değiştirmenin yolunu araştırıyor.
Muazzam büyüklükte bir coğrafyaya sahip Rusya’nın yaşadığı saat karmaşasını ise ne siz sorun ne ben anlatayım.
Örnekleri artırabilirim ama uzatmayayım. Peki bütün bu örnekler ne anlama geliyor? Kimin hangi saat diliminde olduğu çok da net olmayan küresel bir karmaşa yaşadığımız anlamına geliyor. Kafası en rahat olanların Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki (ISS) astronotlar olduğunu düşünüyorsanız yanılırsınız. ISS saat olarak GMT 0’ı baz alıyor. Ama şöyle bir sorunları var: GMT 0 da 29 Mart’tan itibaren yaz saatine geçiyor ve teknik olarak GMT +1 oluyor. Güney Amerika’nın çoğu, Uzak Doğu ve Ortadoğu ülkeleri, Afrika’nın çoğu, yaz saati uygulamasına geçmeyerek GMT 0’a göre kalırken, İngilizlerin kendisi bile İngiltere’nin saatinden bir saat ileriye geçecek.
Küreselleşen dünyanın uzaya kadar ulaşmış ‘emperyal saat kaosuna‘ hoş geldiniz. Sadece havacılık endüstrisinin bu saat karmaşasından doğan aksaklıklardan zararı yılda 147 milyon dolar. Günümüzde de çok sayıda Sandford Fleming var. Tren yerine uçak ve iş fırsatlarını kaçırıyorlar. Ama henüz Fleming gibi medeni cesarete sahip olanı, ‘dünyanın yeni bir konferansa ihtiyacı var!‘ diye bağıranı çıkmadı.
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz