“Iowa mısır seçer, New Hampshire başkan…”
CEMAL TUNCDEMİR
3 Şubat 2016
Dünyanın en büyük önseçim kampanyası olan ABD başkan adaylığı önseçim kampanyası, 1 Şubat günü Iowa eyaletinde yapılan önseçimle başladı. Geri kalan 49 eyalet ve birkaç idari bölgede yapılacak önseçimlerle önümüzdeki birkaç ay boyunca devam edecek adaylık mücadelesi, Temmuz ayında her iki büyük partinin başkan adaylarını resmen ilan edecekleri başkanlık kurultayları ile noktalanacak. Ardından her iki partinin başkan adayları arasında, 8 Kasım 2016 günü yapılacak başkanlık seçimi için mücadele başlayacak.
1 Şubat’ta Iowa’da yapılan ilk önseçimin ardından ABD iç politikası 9 Şubat günü yapılacak New Hampshire önseçimine kilitlendi. Iowa ve New Hampshire eyaletleri, partilerin ABD başkan adaylarının belirlenmesinde, boylarını çok ama çok aşan bir etkiye sahip. Çünkü, ülkenin iki büyük partisi de ilk önseçimlerini bu iki eyalette gerçekleştiriyor. Peki bu durum nasıl başladı?
Iowa’nın ilk önseçim eyaleti olması geleneği çok eskiye gitmiyor aslında. Herşey Demokrat Partinin 1968’de Chicago’daki kurultayında aktivist ve solcu gençlerin, partinin adaylık sürecini oldu bittiye getiren parti yönetimine isyanıyla başladı. Partinin ağa babalarının, Hubert Humphrey’i oldu bitti ile aday yapması, Lyndon Johnson’ın Vietnam Savaşı politikasına duyulan reaksiyonla da birleşince Chicago savaş alanına döndü. Şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Demokratlar bu kaosla seçime girdikleri o yıl Beyaz Saray’ı Cumhuriyetçi aday Richard Nixon’a kaptırdı.
Benzeri bir reaksiyondan kaçınmak istemeleri, parti yönetiminin, adaylık sürecine ilişkin mevzuatını tamamen değiştirmesine ve daha demokratik, daha şeffaf bir adaylık süreci oluşturmasına yol açtı. Bütün bu değişikliğin sonunda, Demokrat Parti 1972 yılı seçiminde tamamen teknik bir zorunluluktan dolayı Iowa önseçimini, 1920’den beri ülkede ilk önseçimin yapıldığı New Hampshire’ın da öncesine almak zorunda kaldı. Ancak bu değişikliğe rağmen seçim gününe kadar kimse orta halli tarım eyaleti olan Iowa’ya önem vermedi. George McGovern sürpriz bir şekilde Iowa’yı kazanıp bütün ilgiyi üstüne çekince, medya ve politik gözlemciler Iowa’ya da dikkat etmek gerektiğini anladı. Dört yıl sonra 1976’da Cumhuriyetçi Parti Iowa teşkilatı da ulusal politikaya etki fırsatını gördü ve önseçimini Demokratlarla aynı güne yani ilk sıraya aldı. O yıl Demokratların Iowa önseçimini, pek kimsenin tanımadığı, Georgia eyaletinin Evanjelik valisi Jimmy Carter açık farkla kazanıp müthiş bir rüzgar oluşturunca Iowa’nın önemi daha katlandı. 1976’dan beri her iki parti de ilk önseçimini Iowa’da gerçekleştiriyor. Iowa eyalet Kongresi de çıkardığı bir yasa ile bu durumu pekiştirdi. Eyalet yasasına göre, Iowa önseçimi, ülkedeki en erken önseçim olmak zorunda ve kendinden sonraki ilk önseçimden de en az 8 gün önce yapılmalı.
1920 yılından 1972 yılına kadar ilk önseçim eyaleti ise New Hampshire’dı. İlk kez 1952 yılında Dwight Eisenhower’ın önseçim başarısıyla ABD başkanlık önseçim yarışının en kritik durağı haline gelen New Hampshire, Lyndon Johnson’ın önseçimini kaybedince ikinci kez başkanlığa aday olmaktan çekilmesiyle etkisini daha da pekiştirdi. New Hampshire eyalet kongresi de, 1968’de çıkardığı yasayla, eyaletin önseçimin ‘benzeri usüldeki’ bütün önseçimlerden önce yapılmasını zorunlu hale getirdi. Yani her hangi bir eyalet önseçimini öne alsa bile, NH eyalet sekreterinin kendiliğinden önseçim tarihini ondan önceye taşıması gerekiyor.
Bununla beraber New Hampshire’lılar Iowa önseçiminin 1972’de ilk sıraya yerleşmesini çok önemsemediler. Çünkü, Iowa önseçimi, Türkiye’deki sadece partililerin katılabildiği parti il kongrelerini kısmen andıran ‘caucus’ yöntemiyle yapılıyor. New Hampshire’da ise önseçim, partili partisiz herkesin sandığa giderek oy kullanabildiği ‘primary’ yöntemiyle yapılıyor. New Hampshire’lılar, Iowa önseçimini gerçek bir seçim olarak görmüyor. Bu yaklaşım, 1988 yılında dönemin New Hampshire Valisi John Sununu’nun, “Iowa mısır seçer, New Hampshire başkan seçer” sözü ile politik literatüre de yerleşti. Bu sözü destekleyecek örnekler yaşanmadı değil. Örneğin, Cumhuriyetçi Partide 2008’de John McCain, Iowa’da dördüncü olmasına rağmen New Hampshire’da farklı kazanınca adaylık yolu kendisine açılmıştı. Ancak, 1992 yılında Bill Clinton, 2000 yılında George W Bush ve 2008 yılında Barack Obama, New Hampshire’da rakiplerine karşı kaybetmelerine rağmen, sonraki eyaletleri kazanarak, ‘’New Hampshire başkan seçer’’ sözünü kuvvetli birer şerh düştüler.
Aslında her iki eyalette görece küçük eyaletler. Aday adayları, kelimenin gerçek anlamıyla kapı kapı dolaşıyor bu iki eyalette. Partiler açısından, aday adaylarının halkla doğrudan iletişimini test açısından oldukça önemli bir veri sunuyorlar. Her iki eyalette de ‘bağımsız’ seçmen sayısı, iki partiden birine kayıtlı seçmen sayısından fazla. Fakat bunun yanında ABD’nin sosyo-ekonomik ve demografik ortalamasını yansıtmaktan çok uzaklar. Her iki eyaletin nüfusu da çok ağırlıklı olarak beyazlardan oluşuyor. Iowa’nın Cumhuriyetçi Parti tabanı diğer büyük eyaletlerdeki tabanına göre oldukça muhafazakar. Bütün bunlar da bu iki küçük eyaletin bu kadar önemli bir seçim sürecinde bu kadar kritik rol oynamasını tartışmalı hale getiriyor. Örneğin ilk önseçim eyaleti California veya Florida olsa, aday adayları, göçmenler veya dış politika konusunda bu kadar şahin olmak zorunda kalmazlardı. Bu özellikle Cumhuriyetçi Parti açısından bir soruna dönüşmüş durumda. Medyanın, bağışçıların ve parti teşkilatlarının desteğini mobilize eden ilk iki önseçimin böylesine beyaz muhafazakar eyaletlerde olması, Cumhuriyetçi Partide adaylık yarışını, partiyi siyahlara, Hispaniklere, diğer azınlıklara, kadınlara yabancılaştıran bir söyleme mahkum ediyor. Bu da genel seçim açısından bir tehdit olacak düzeye geldi. Nitekim Cumhuriyetçi Parti yönetimi de geçtiğimiz Eylül ayında yaptığı, ‘bu iki eyalet kutsal inek değil. 2016’dan sonra takvimi yeniden ele almalıyız’ açıklamasıyla, önümüzdeki seçimlerde bu takvime müdahale edebileceğinin de sinyalini verdi.
Elbette ki başkan adaylığı yarışı Iowa ve New Hampshire ile sınırlı değil. Demokrat Partinin 1992 önseçimi bunun çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Arkansas valisi Bill Clinton, Iowa’da Tom Harkin’e ve hemen sonraki haftada New Hampshire’da senatör Paul Tsongas’a yenildi. Ancak adaylık yarışının sözde en kritik virajı olan ilk iki eyaleti kaybetmesine rağmen sonradan yarışa ortak oldu ve önce partinin adaylığını ardından ABD başkanlığını kazandı. Bill Clinton’ın lakabı olan ‘Comeback Kid’ işte bu sıradışı başarıdan kalma.
Bütün tartışmalı yanlarına rağmen Iowa ve New Hampshire, önseçimler başlamadan önce aylarca medyada ve anketlerde süren sanal bir mücadeleyi ‘realize’ etmeleri açısından önemli. Obama’nın bir ‘internet fenomeni’ değil, ciddi bir aday olduğu Iowa önseçimindeki başarısıyla anlaşıldı. Iowa ve New Hampshire sonuçta adaylığı kazanacak kişiyi seçmemişse bile adaylık sürecini sarsma potansiyeline sahip. Bu iki eyaletin, her iki partideki birçok aday adayını yarıştan elemesi aslında en dikkat çeken özelliklerinden biri. Birçok analistin bu iki eyalette kimin kazanacağından çok kimlerin kaybedeceğine odaklanmasının nedeni bu. Iowa ve New Hampshire’ın bu etkisine Amerikan siyasi literatüründe, ‘winnowing’ deniyor. ‘Winnowing’, harman zamanı ekinleri rüzgara savurup samanı ve taneleri ayırma işlemine İngilizcede verilen isim.
Özellikle mısır tarlalarıyla dolu Iowa için isabetli bir sözcük bu. Iowalı seçmenin bu yılki önseçimde saman mı tane mi seçtiğini birkaç hafta, en geç birkaç ay içinde öğrenmiş olacağız.
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz