Skip to content
Menu

Redneck’in hakkı Redneck’e…

Nethers Postanesinin önünde Redneckler. Appalachian Dağları, 1935. (Fotoğraf: Arthur Rothstein)

CEMAL TUNÇDEMİR
23 Temmuz 2017

Redneck’ler asıl olarak, Kanada sınırından, güneyde Alabama’ya kadar kuzey-güney istikametinde uzayan Appalachia sıra dağları çevresinde yaşayıp buradan ABD’nin güney ve batısına yayılmış, İskoç-İrlanda kökenli yoksul beyaz Amerikalılardır. Bugün artık İskoç- İrlanda kökenli olmayan güneyli bir çok yoksul veya işçi beyaz da, yaygın bir yanlışla ‘aşağılama’ amacıyla kullanılan bu kimliğin şemsiyesi altında.

‘Redneck (kırmızı enseli)’ tabiri, Amerikan popüler kültürünün, özelde güneyin, genelde bütün iç kesimlerin, bütün yoksul, eğitimsiz beyazları için kullandığı aşağılayıcı bir genellemeye dönüşmüş durumda. Peki Redneckler gerçekte kim ve onlar hakkında neleri yanlış biliyoruz?

Sanıldığının aksine, ”redneck olmak” gerçek redneckler için hiç de utanılacak bir şey de değil. Nitekim, Appalachia insanları ve uzak batı eyaletlerinde kendilerini gururla “redneck” diye tanımlayan nizami insan çoktur. ‘Redneck’lerin, bu aşağılayıcı genellemeyi hak etmeyen bir tarihleri var.

‘Redneck’ isimlendirmesinin doğuşuyla ilgili farklı öyküler anlatılır. Bu farklı öykülerin hepsinin bu tabirin Amerikan toplumunda yaygınlaşmasında kendine göre etkisi var.

‘Redneck’ ifadesine Amerikan yazılı kaynaklarında ilk kullanımı, 1830 yılında, kendisi de aslen Redneck olan efsane kadın muhabir ve seyahat yazarı Anne Royall sayesindedir. North Carolina eyaletinin Fayetteville şehrinde yaşadığı özel sıkıntılar sebebiyle içinde olduğu toplumdan bunalır ve Presbiteryenlerin ne kadar işe yaramaz insanlar olduğunu seyahat notlarına dökerek rahatlamaya çalışır. Onları ‘redneck’ diye anar.

‘Presbiteryen’ ve ‘redneck’in aynı metinde yer alması tesadüf değil. Zira, redneckler hakkında en büyük yanılgılarından biri, redneckleri, “İncil Kuşağı” eyaletleri olarak adlandırılan ve Virginia’nın güneyinden, South ve North Carolina, Georgia, kuzey batı Florida, Alabama, Mississippi hattında yoğunlukla yaşayan Evanjelik kitle ile sıkça karıştırılmaları. Oysa ki Redneckler, bir kısmı son iki yüzyılda Methodist ve Baptist kiliselerine geçse de neredeyse tamamı ile Protestanlığın Presbiteryen kiliselerine müntesipler. Bununla beraber, bugün yine büyük çoğunluğu itibarı ile kilise müdavimi değiller. Dindar yaşamdan görece uzak insanlar.

‘Redneck’ isimlendirmesinin genel tarihi ise İskoçya’da 17’nci yüzyıla uzanıyor. Çoğu İskoçya’nın kırsal kesimlerinde özgürce yaşayan Presbiteryen İskoç ve İrlandalılar, Katolik Kilisesine, Anglikan Kilisesine ve İskoç elitlere karşı direnişlerinde boyunlarına bağladıkları kırmızı bandanalar nedeniyle ‘redneckler’ diye anılmaya başlandı. ‘Covenanter’lar adlı bu İskoç ve İrlandalı köylüler, gördükleri baskı ve ayrımcılıklara daha fazla dayanamayıp Amerika kıtasına göç etmeye başladılar. Bu asi ve özgür ruhlu, köylü Presbiteryenler Amerika kıtasına geldiklerinde de göçmenlerin rağbet ettiği ve kendilerini aşağılayan İngiliz kökenlilerle dolu New York, Boston, Philadelphia gibi kentlere yerleşmediler. Her türlü otoriteden ve herkesten uzak olmak istiyorlardı. Kendileri gibi ana akımlarla sorunlu olan Quaker’ları ve Amishleri bile geçip, Pennsylvania’nın batı kesimlerine, Appalachian dağlarının başladığı bölgeye yerleştiler. Appalachian dağlarının batısına henüz pek fazla beyazın geçmediği yıllardı. Bugün West Virginia eyaleti içinde kalan ücra dağlara kasabalarını kurdular. Kapılarına, ‘her türlü devlet görevlisine görüldüğü yerde ateş edilir’ yazdılar.

Ve oradan Güney’e yayıldılar. Bugünkü Carolina eyaletlerinin batı hatları, Tennessee, Georgia’nın kuzey batı kesimleri… Artık ‘country’ müziğin kalbi olan Nashville’i kurdular ki o çağın vahşi batıdaki en uç kentiydi. Appalachian dağlarının batısına geçtiler. Ohio Nehri havzasına ve ötesine ilerlediler. Bugün, Kentucky’de, Indiana’nın güneylerinde ve hatta Illinois ve Missouri’de redneckler olmasının nedenidir bu. Bu açıdan bakıldığında Princeton üniversitesi de bir yönüyle bir ‘redneck’ enstitüsü olarak doğdu. Presbiteryenler, vaaz verecek her vaizin üst düzey bir eğitimden geçmesi gerektiğine inanıyorlardı ve Princeton’ı bunun için kurdular.

Kölesi olmayan tek beyaz grup

Rednecklerle ilgili bir başka yanlış genelleme ‘ırkçı beyazlar’ oldukları. Elbette ki günümüzde ırkçı redneckler de çok ancak ırkçılık tarihi ve genel karakterleri değil. Köleliğin altın çağı olan 1700’ler ve 1800’ler Amerikasında redneckler, kölesi olmayan dolayısıyla tarlalarında kendileri çalışan beyazlar olarak biliniyordu. Tarlalarında kendi çalıştıkları için de boyunları güneş yanığı kırmızı rengindeydi. ”Enselerinin güneş yanığıyla kızarmasından dolayı redneck diye anıldıklarına” ilişkin hikayenin esin kaynağı da budur.

Bugün redneckleri ‘ırkçı’ diye aşağılayan Güneyli ve kuzeyli elitlerin nerdeyse tamamının birkaç kuşak önceki dedeleri köle sahibiyken, redneckler köle sahibi olmayan ve buna karşı çıkan tek beyaz kesimdi.  Çünkü Presbiteryenler, köleliğe karşıydılar ve Presbiteryen kilisesi, 1800 yılında bile köle sahibi olanı kilise üyeliğinden çıkmış kabul ediyordu.

Viski uğruna devlete isyan edebilecek tek grup

Rednecklerin tarımı da, güneyli aristokratlarınki gibi ticari tütün veya pamuk tarımı değildi. Arpa, buğday, çavdar veya mısır ekiyorlardı ama satmak için değil. Bunları tek bir şeyin üretiminde kullanıyorlardı: Viski. Ezilmiş mısır, çavdar, buğday ve arpa karışımını damıtarak elde ettikleri bu özel viskiye bugün ‘bourbon’ deniyor. Viski, redneck için hayat suyudur. ABD’nin kurulduğu yıllarda karşılaştığı ilk büyük isyanı Redneckler başlattı çünkü yeni Amerikan devleti büyük bir yanlış yaparak ‘redneck’in viskisine dokunmaya kalktı.

Alexander Hamilton’un viskiye vergi koymak istemesi, genç ABD’ye çok pahalıya mal oldu. 1791’de başlayıp dört yıl süren isyan, Amerikan tarihine ”viski isyanı” olarak geçti. Redneckler milis çeteleri kurdular. Muhitlerine, dağlarına, tarlalarına ulaşan vergi memurları ve her türlü devlet görevlisine saldırdılar. Yeni Amerikan devleti ile iki büyük meydan savaşına bile girdiler. ABD başkanı George Washington sonunda kendisi bizzat bir ordunun başında Pennsylvania’nın batısına yürüyerek isyanı bastırdı ki Amerikan tarihinde bir başkanın bizzat askere komuta ettiği tek savaştır. İki büyük redneck lideri tutuklandı ve idama mahkum edildi ancak daha sonra affedildiler. Bunlardan biri Philip Wigle’dı. Redneckler daha sonra ‘Wigle Viskisi’ üreterek onun adını şanına yakışır şekilde yaşattılar.

İşçi mücadelesinde yeni bir devir açtılar

Redneckler, 19’ncu yüzyılın sonundan itibaren yeni bir geçim kaynağıyla tanıştılar; maden işçiliği. Bu da ‘redneck’ isminin doğuşu ile ilgili bir başka hikayenin esin kaynağı oldu. 1921 Eylül ayı Amerikan işçi tarihindeki en büyük işçi eylemine sahne oldu. Appalachian dağlarının kalbi West Virginia eyaletinde toplanan 15 bin maden işçisi redneck, sendikalaşmalarına karşı çıkan şirketlerin kurduğu güvenlik ordusu ile tarihe Blair Dağı Çatışması olarak geçen silahlı çatışmaya girdi. İşçiler, bu çatışmalar sırasında hem birbirlerini tanımak hem de dayanışmalarını vurgulamak için boyunlarına kırmızı bandana bağlıyordu. Bu işçi ordusu boyunlarındaki kırmızı bandanalardan dolayı da ‘redneck’ler olarak adlandırıldı. Bu savaş, ABD’nin bugün de sahip olduğu tüm işçi haklarının tanınmasına yol açmış derin izler bırakmış bir dönüm noktası.

Haklarında yaygın yanlış anlamaların olduğu sosyal gruplar üzerine çalışmalarıyla bilinen Californialı yazar Jim Goad’ın bu konuda şablonları yıkan “The Redneck Manifesto” kitabında dikkat çektiği gibi, büyük ölçüde işçi hakları yanlısı ve sistem karşıtı insanlar bunlar. Bunu, rednecklerin en önde gelen kahramanlarından biri olan Bruce Springsteen’in şarkılarında bile görmek mümkün. Goad’ın ilginç bir iddiası da var; Bu ‘ırkçı’ redneck mitini yaratan müesses nizam, böylece yoksul siyahlar ve yoksul beyazları, ezilmişliklerinden doğan nefretlerini, sistem yerine birbirlerine yönlendirmelerini sağlamış oluyor. Her ne kadar ilginç olsa da bu komplo teorisinin bir somut kanıtı yok. Ancak Goad’ın iddiası, onun, ”ABD’nin derin sırrı ‘ırkçılık’ değil ‘sınıfçılık” tespitine dayanıyor.

Hollywood’un negatif etkisi 

1930’larda ABD’nin büyük buhrana girmesiyle, ekonomisi büyük ölçüde sanayi ve madenciliğe dayalı, (upstate)New York, Penssylvania, kısmen Ohio, West Virginia, Tennessee gibi Appalachian eyaletlerinden insanlar, Oklahoma ve Arkansas gibi eyaletlere göç ettiler. Ancak, 1930’lar ülkenin iç kesimlerinde yaşayan bu sıradan Amerikalı için sıkıntı yılları oldu. Yıllarca devam eden toz fırtınaları, bu güney eyaletlerinde de tarımı öldürdü, ekolojik bir felakete ve kuraklığa yol açtı.

Bu büyük felaketler, Appalachian’dan, Arkansas’tan Oklahoma’dan ve civar eyaletlerden California başta olmak üzere batıya büyük göçün başlamasına yol açtı. Böylece Redneck’ler Appalachian sıra dağları eyaletlerinden Amerikan coğrafyasının Batısına yayılmaya başladı. John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanı, bu yoksul ve perişan çiftçilerin işçilerin, açlık içinde batıya göçünü anlatır. Rednecklerle beraber California yollarına düşen başka bir yolcu daha vardır: Amerikan sinema endüstrisi. O günlere kadar New Jersey Fort Lee’de yerleşik Amerikan film endüstrisi, Büyük Buhran ile birlikte California Hollywood’a taşınmaya başladı.

Hollywood, rednecklerle aynı dönemde California’ya göç ettiği halde, Amerikan popüler kültüründe rednecklerin daha da aşağılanmalarına neden olacak çok sayıda film ve karakter yarattı. California ahalisinin gelen göçmenleri aşağılamak için kullandığı Arkie(Arkansaslılar), Okie(Oklahomalı), redneck,  ‘hillbilly’ ifadeleri, orijinal anlamlarının yanı sıra bir göçmen türünün, bu parasız ve eğitimsiz beyazların genel lakapları olarak da kullanılmaya başlandı. Bugün taşralı yoksul, eğitimsiz beyazlar için, ‘dağlı billy’ anlamında ‘hillbilly’ ifadesi de yaygın şekilde kullanılıyor. Bütün ‘hillbilly’ler redneck’tir ancak bütün redneck’ler ‘hillbilly’ değil.

Bununla beraber çok sayıda redncek kökenli sanatçı, yazar, politikacı da çıktı. Bunların bazıları ‘redneck’ kimliğini açıktan taşımaya devam etti. Çevreci mücadeleleriyle bilinen Edward Abbey’den Dave Foreman’a kadar birçok ünlü yazar, ‘redneck’ olduklarını gururla ilan ettiler. Amerikan solunun ve çevreci hareketin önde gelen filozoflarından Murray Bookchin’in başlattığı “Earth First (Önce Yeryüzü)” hareketi üyeleri, araba tamponlarına yapıştrdıkları, “Rednecks for Wilderness (Vahşi Doğa için Redneckler)” çıkarmasıyla hafızalarda yer ettiler. Redneckler, hız limitine bir tepki olarak başlattıkları Nascar’dan, Country müziğe ve viskiye kadar Amerikan kültürüne önemli renk kattılar.

Ne Cumhuriyetçi ne de Demokratlar

ABD tarihinin ilk siyah başkanı olan Barack Obama’ya Rednecklerden de hatırı sayılır destek gelmişti.

Aralarında sürekli Cumhuriyetçilere oy verenler olsa da Redneck’ler sanıldığı gibi blok olarak fanatik Cumhuriyetçi değiller. Tıpkı fanatik Demokrat olmadıkları gibi. Bazı siyasi analistlere göre özellikle Appalachia redneckleri, ABD’deki ‘en ekonomi motivasyonlu’ seçmen gruplarından biri. Bu Redneck coğrafyasında son 50 yılda Demokrat adaylar, Cumhuriyetçi adaylardan daha fazla seçim kazanmıştır. Bugün bazı demokratların kolayca beyaz ırkçısı diye kestirip atabildiği Appalachia coğrafyasının büyük bölümünde 2008 ve 2012 başkanlık seçimlerini, siyahi başkan adayı kazanabildi.

Rednecklerin 400 yıllık tarihi, otoritelere, vergi memurlarına, krallara ve başkanlara kafa tutmakla geçti. Biraz sinik, biraz tutunamayan, biraz şiddete eğilimli ve ‘öfkeli’ olmalarında bunların ne derece etkisi var bilinmez. Kesin olan tek şey is şu;

‘Redneck’, “white trash”, ”cracker” gibi aşağılamarla hitap edilen yoksul beyazlar da, diğer bütün sosyal kesimler gibi, homojen bir yapıya sahip değiller.

Genellemeler, filmlerde ve dizilerde durduğu gibi durmuyor gerçek yaşamda…

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz

***

Tennesseeli bir redneck olan komedyen Trae Crowder, internette viral olan videolarıyla ‘redneck’ler hakkındaki aşağılayıcı genelleme ile mücadele ediyor: