The Post filmi gazeteciler açısından neden önemli
CEMAL TUNÇDEMİR
25 Ocak 2018
ABD Savunma Bakanı Robert McNamara, 1967 Haziran ayında Savunma Bakanlığı içinde birkaç tarihçinin yanı sıra askeri analistlerden oluşan bir Vietnam Çalışma Grubu kurdu ve 20 yılı aşkın süredir devam eden Vietnam Savaşının ansiklopedik bir ‘büyük resmini’ çıkarmalarını istedi. Amaç gelecekteki, Amerikan yönetimlerini, Vietnam’da yapılan hatalara düşmekten korumaktı.
Pentagon’un Vietnam ile ilgili 22 yıllık bütün Vietnam arşivinin taranması ile elde edilen belgeler, raporlar ve bunlarla ilgili analizlerden oluşan ‘ABD – Vietnam İlişkileri, 1945–1967; Pentagon Çalışması’ başlıklı devasa raporun hazırlanması, ABD’de Nixon döneminin başladığı Ocak 1969’da tamamlandı. Üzerinde ‘çok gizli’ kaydı bulunan çalışma, 4000 sayfası belge 3000 sayfası analiz olmak üzere 47 ciltten oluşuyordu. Sadece 15 kopya hazırlandı ve her biri zimmetlendi. İki kopyası Pentagon’a bağlı düşünce kuruluşu RAND Corporation’a, iki kopyası Ulusal Arşiv Dairesine, iki kopyası Dışişleri Bakanlığına, 1 kopyası 1969’da Savunma Bakanı olan Clark Clifford’a, 1 kopyası görevi biten McNamara’ya verildi ve diğer 7 kopya Savunma Bakanlığının gizli belge arşivine kaldırıldı.
Raporun hazırlanma sürecinde bir süre çalışanlardan biri de RAND Corporation’da askeri analist olarak çalışan eski asker Daniel Ellsberg’di. Vietnam Savaşının yanlış bir savaş olduğunan inanan Ellsberg, Pentagon Belgelerinde, Amerikan devletinin de, ‘Vietnam’ın umutsuz bir savaş olduğunu yıllardır kabullendiğini ancak buna rağmen sürdürdüğünü’ belgeleriyle gördü. Gördüğü belgeleri herkes gördüğünde, ekonomik olarak güvenlik endüstrisine, politik olarak da milliyetçi sağa yarar getirmekten başka hiçbir şeye hizmet etmeyen bu anlamsız savaşa kamuoyu desteğinin düşebileceğini düşünmeye başladı.
Pentagon’un Vietnam çalışmasının basılan 15 kopyasından Rand Corporation’a verilecek iki kopyasını düşünce kuruluşunun California’daki merkezine elden götürme görevi Ellsberg’e verildi. Ellsberg, o yaz Vietnam savaşı karşıtı kampanyanın da etkisiyle artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanmaya başladığını ekliyor. Özellikle de 1969 Ağustos ayında savaşa gitmeyi reddettiği için hapse giren Randy Kehler’ın, savaşa gitmeyi ülkesini sevdiği için reddettiğini anlatan konuşmasından sonra kendisi de bu belgeleri kopyalarak Kongre’ye ve kamuoyuna iletme konusunda kararını netleştirdi.
Rand Corporation’daki uzmanı arkadaşı Anthony Russo’nun da yardımı ile 1969 yılı son baharında üç ay boyunca bu raporun belgelerinin fotokopilerini çekmeye başladı. Her akşam gece 23:30’da RAND binasında çantasını raporun bir kısmıyla dolu halde terk ediyor, sabaha kadar çocuklarının da yardımıyla bunların fotokopisini çekip, sabah işe döndüğünde, güvenlik kasasına geri koyuyordu.
Belgeleri tamamladığında, savaşı durdurmakta etkili olabileceğini düşündüğü kişilere ulaşmaya çalıştı.
1969 Kasım ayında Senato Dışilişkiler Komitesi başkanı senatör William Fulbright’a belgelerin bir kısmını iletti. Ancak Fulbright, bu belgeler kendisine bakanlık kanalıyla gelmedikçe işlem yapmayacağını söyledi. Savunma Bakanlığına bu fotokopilerin orijinalinin kendisine iletilmesi için yazı yazdı. Gizli belgelerinin birilerince kamuoyuna yansıtılmaya çalışıldığını böylece öğrenen Pentagon, Senatör Fulbright’a istediği belgeleri ise göndermedi.
Savaşa en şiddetle karşı çıkan isim olan ve 1972’de Demokrat Partinin ABD başkan adayı olacak senatör George McGovern’a belgelerden söz etti. Senatörlerin kürsüden yaptıkları konuşmalardan yargılanamayacağı için bu belgeleri Senato kürsüsünden Amerikan kamuoyu ile paylaşmasını istedi. Ancak o da olumlu bir yanıt vermedi.
Daniel Ellsberg, 1970 yılı Ocak ayında RAND’tan ayrılarak MIT’te çalışmaya başladı. Üniversite kampüsünde arkadaş olduğu iki genç akademisyene, Howard Zinn ve Noam Chomsky’e belgelerden söz etti. Zinn ve Chomsky, belgeleri, başka herkesten önce okuyarak, daha sonra kitap olarak yayınlanacak çalışmalarını hazırlamaya başladılar.
1970 yılı Mayıs ayında Senato komitesinde savaşın genel durumu hakkında dinlenilen uzmanlardan biri de Ellsberg’di ancak bu konuşmasında belgelerden ve çalışmadan hiç söz etmedi.
1971 yılı Ocak ayında MIT’deki bir konferans sırasında Ellsberg ve Henry Kissinger arasında Vietnam’da verilen kayıplarla ilgili resmi açıklamaların doğruluğu hakkında sert bir tartışma yaşandı.
7 Mart 1971 günü, Boston Globe gazetesi, ‘’İndoçin hakkında gizli raporu sadece üç kişi okudu; Üçüne de görevden el çektirildi’’ başlığıyla, Halperin, Gelb ve Ellsberg’i kast eden bir haber yayınladı. Pentagon’un hazırladığı raporun varlığı böylece ilk kez kamuoyuna yansıdı.
Bundan iki hafta sonra 21 Mart 1971 günü New York Times muhabiri Neil Sheehan, Boston’da Harvard Square’deki Treadway Motel’de bir oda kiraladı. Sheehan ve Ellsberg Şubat ayında ayaküstü bir görüşme yapmış ve Ellsberg ona ilk kez belgelerden bahsetmişti. Ellsberg, Sheehan’ı, belgeleri tuttuğu bir eve götürdü ve 43 cildi verdi. Sheehan bu belgelerin fotokopilerini çekerek Washington DC’ye döndü. 31 Mart günü Ellsberg yeniden Senatör Fulbright’ı ziyaret ederek belgeleri kullanmasını bir kez daha istedi.
Sheehan ve New York Times editörlerinden Gerald Gold, 5 Nisan’da Beyaz Saray’a sadece beş blok uzaklıktaki Jefferson Hilton otelinde bir oda kiralayarak belgeleri tek okuyup incelemeye başladı. New York Times ilk değerlendirmeler sonunda bunun büyük haber olduğuna karar verdi ve çok gizli tuttuğu bu çalışmaya ‘Project X’ adını verdi. Haber üzerinde Sheehan’a yardımcı olarak çalışacak editör ekibi için gazete binası dışında Times Square’deki Hilton Hotelinin 11’nci katında beş oda kiralandı. Bu arada gazetenin hukuk işlerini yapan Day & Lord Hukuk Firması, belgelerin yayınlanmasının suç teşkil edebileceğini belirterek ‘yayınlamayın’ görüşü iletti. New York Times editoryal toplantısında, 1961’de Domuzlar Körfezi çıkarması haberini elde ettiği halde zamanında yayınlamamanın pişmanlığını hep yaşayan ve bunu her fırsatta dile getiren editör James Reston, eğer Times yayınlamazsa kendisinin sahibi olduğu küçük yerel gazete Vineyard Gazette’de yayınlayacağı sözünü verdi. Sonunda, hukuk firmasından gelen görüşün dikkate alınmamasına, ifade ve basın özgürlüğünü garanti eden Anayasanın Birinci Ek Maddesine dayanacak bir savunmayla haberin yayınlanmasına karar verildi. 11 Haziran’da gazetenin patronu Sulzberger’e haberin hazır hali gösterildi.
Sulzberger’in onayından sonra 13 Haziran 1971 günü New York Times, ‘’Vietnam Arşivi: Pentagon’un çalışması, ABD’nin 30 yılda büyüyen müdahalesinin izlerini gözle önüne seriyor’’ manşeti ile çıktığında ABD’de yer yerinden oynadı. 1964 Ağustos ayında Tonkin Körfezinde, ABD’ye saldırı olduğu gerekçesi ile Kongre’den kara savaşı onayı alınmasına neden olan olayın, ABD’nin savaşa girmesi için abartıldığını ve kamuoyuna açıklanan resmi bilgilerdeki gibi olmadığını gösteren bu ilk bölüm yayınladıktan bir gün sonra politikacılar art arda açıklamalar yaparken, savaş karşıtı sokak gösterileri de başlamıştı. Mahkemeler ise bir anda karşılıklı açılan davaların sağanağı altında kalmıştı.
14 Haziran’da Johnson yönetiminin savaş ile ilgili ikinci yalanı yayınlandığında Adalet Bakanı John Mitchell, New York Times’ın patronuna çektiği telgraf ile casusluk suçundan yargılanacağı tehdidinde bulunarak yayını durdurmalarını istedi. Gazete bu tehdide rağmen 15 Haziran’da üçüncü bölümü yayınladı. Aynı gün Adalet Bakanlığı, Manhattan Federal Mahkemesine tedbir kararı almak için başvurdu. Kuzey Güney Savaşından beri ilk kez federal hükümet bir haber daha yayınlanmadan tedbir kararı ile yayın yasağı talebinde bulunuyordu. Manhattan mahkemesinin hakimi, aynı gün dava sonuçlanıncaya kadar, ‘haberin yayınına tedbiren durdurma kararı’ aldı. Fakat yargıç, hükümetin, Times’ın, elindeki gizli belgeleri derhal devlete teslim etmesine hükmetmesi talebini ise reddetti.
FBI ise, belgeleri sızdıranı bulmak için büyük bir insan avı başlattı. 16 Haziran’da Times, ‘ABD Hükümetinin isteği üzerine Hakim Vietnam Dizimizin Yayını Tedbiren Durdurdu’ başlığıyla çıktı. Zamana karşı yarışın başladığını gören Ellsberg belgeleri Washington Post’a da iletti.
18 Haziran günü Washington Post gazetesi de Pentagon Belgelerinin 1954 yılında ABD’nin Vietnam’da seçimi erteleterek nasıl savaşın yayılmasına yol açtığını gösteren belgelerle çıktı. Adalet Bakanlığı hemen Washington DC’deki federal mahkemeye başvurarak Washington Post için de tedbir kararı istedi. Ancak bir sorun vardı. Federal Yargıç Gerhard Gesell, eski bir gazeteciydi ve ‘geçici tedbir kararı talebini’ bile reddetti.
Boston Globe gazetesi de 20 Haziran günü Daniel Ellsberg’e ulaşarak belgeleri talep etti. Post ve Times’ın mahkemelerle boğuştuğu 21 Haziran günü Boston Globe baskıya girmesine 6 saat kala belgeleri edindi. Bir editör ekibinin olağanüstü çabasıyla Boston Globe gazetesi, 22 Haziran günü J.F.Kennedy’nin Vietnam’da örtülü operasyon emirlerini içeren dosyanın manşeti ile çıktı. Adalet Bakanlığı Boston federal mahkemesine hemen yayın durdurma talebinde bulundu ve talebi kabul edildi. Bunun üzerine gazetenin yayın yönetmeni Thomas Winship, ellerindeki kopyaları, el koyulma riskine karşı Logan Havaalanındaki bir emanet dolabına götürerek sakladı.
23 Haziran günü Washington DC’deki federal temyiz mahkemesi, Post’un haberi yayınlamasının durdurulamayacağına hükmetti. New York Temyiz mahkemesi ise, New York Times’ın belgelerin yargıcın karar verebileceği ülke güvenliği için tehdit oluşturmayacak kısımlarını yayınlayabileceğine hükmetti. İki taraf da bu karara itiraz etti.
Aynı gün Los Angeles’ta Ellsberg için ayrı bir mahkeme toplanırken, Chicago’da Chicago Sun-Times gazetesi de kendi eline ulaşan Pentagon Belgelerini yayınlamaya başladı.
24 Haziran günü farklı gazeteler de yayınlamaya başlayınca, Adalet Bakanlığı her şehirde ayrı dava açmayı bıraktı.
25 Haziran’da Yüksek Mahkeme konuyu gündemine aldı ve 26 Haziran’da Yüksek Mahkeme’de duruşma başladı. Aynı gün Los Angeles mahkemesi Ellsberg için tutuklama kararı çıkardı. St. Louis Post-Dispatch gazetesinin yayınına tedbir yasağı kondu.
Her yerde aranan Ellsberg 28 Haziran günü Boston’da federal mahkemeye teslim oldu. 500 bin dolar kefaletle tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi. Ertesi gün Alaska Senatörü Mark Gravel, Pentagon belgelerinin 4000 sayfasını başkanı olduğu Senato komitesinde üç saat boyunca okuyarak Kongre zabıtlarına geçmesini sağladı ve böylece ortadan kaldırılma riskini sonsuza kadar yok etti.
30 Haziran günü Yüksek Mahkeme, 3’e karşı 6 oy ile Amerikan yönetiminin yayın yasağı talebinin Amerikan Anayasasının basın özgürlüğünü garanti eden Birinci Ek Maddesine aykırı olduğuna hükmetti. Gazetelerin belgeleri yayınlaması önünde hiçbir engel kalmadı.
Aynı gün, Belgelerin fotokopisini Ellsberg ile birlikte çeken Anthony Russo Los Angeles’ta tutuklandı ve altı hafta tutuklu kaldı. Ellsberg ve Russo 25 yıl hapis talebiyle yargılandı. Nixon yönetiminin, Ellsberg’i kamuoyu gözünde küçük düşürecek bilgi aramak için kiraladığı bir çeteye Ellsberg’in ofisini izinsiz arattığı ortaya çıktı. 11 Mayıs 1973 günü, Ellsberg ve Russo hakkındaki suçlamalar düştü ve beraat ettiler.
İşte 1971 yazında, ABD’de ‘medya – devlet’ ilişkilerini ve Vietnam Savaşının gidişatını kökten değiştiren bu 17 gün, The Post filmi nedeniyle bugünlerde yeniden gündemde. ‘The Post’, yönetmeni Steven Spielberg’in de defalarca dile getirdiği gibi bir ‘film’, yoksa bir belgesel değil. 1971’deki bu baş döndürücü süreçten esinlenen, gerçek yaşamdan karakterlere dayanan yarı kurgusal bir hikayesi var.
Pentagon Belgelerinin yayınlanmasında baş aktör New York Times gazetesidir. Yüksek Mahkeme’deki davanın resmi adı ‘ABD Hükümeti New York Times’a Karşı’dır. Pentagon Belgelerinin yayınlama cesaretinden dolayı 1972 yılı Pulitzer Ödülü New York Times’a verilmiştir. Washington Post belgeler yayınlandıktan sonra, övülesi bir gazetecilik refleksi ile olaya atlamış ve yayına katılarak gazeteciliğe destek vermiştir. Dolayısıyla Washington Post’un o dönemdeki sahibi Katharine Graham’ın dedesinin haham olması ile, yayın yönetmeni Ben Bradlee’nin İkinci Dünya Savaşında askerliğini Donanma İstihbarat birliğine bağlı olarak Pasifik’te muhabere askeri olarak yapması veya bacanağının CIA görevlisi olmasıyla, Pentagon Belgelerinin yayınlanmasındaki muazzam gazetecilik arasında hiçbir bağ yok.
Pentagon Belgelerini, Çin ile ilişkileri geliştirmek isteyen baronlar sızdırdı iddiası da somut delilden yoksun olduğu için, bir komplo teorisinden öteye gidemiyor. Richard Nixon daha 1968 yılında seçilmeden önce Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişki kurulmasından yana olduğunu ifşa etmişti. Başkan olur olmaz da Henry Kissinger aracılığı ile Çin’e dolaylı yollardan bu isteğini iletmişti. Pentagon Belgeleri daha yayınlanmadan, 1971 Nisan ayında, Nixon’un isteği ile ABD tenis milli takımı Çin’i ziyaret etmiş ve Çin’deki en popüler spor olan tenis maçları yaparak, tarihe ‘ping-pong diplomasisi’ olarak geçecek süreci başlatmıştı. Yine o günlerde Kissinger’ı Çin’e gönderen Nixon’du. Ve kısa süre sonra Nixon da ertesi yıl Çin Halk Cumhuriyetini ziyaret edeceğini açıklayarak küresel diplomasiyi dalgalandırmıştı. Yani, Amerikan Yönetimini, Çin ile ilişki kurmaya zorlamak için Pentagon Belgelerini yayınlamaya gerek yoktu. Nixon Yönetimi zaten Pekin ile ilişki kurmak için fırsat yaratmaya çalışıyordu. Diğer yandan Pentagon Belgelerinin yayınlanmasını engelleme konusunda en fazla gayreti gösteren isimler Nixon ve danışmanı Kissinger’dı. Nixon Çin’i ziyaret ettikten sonra ABD 1,5 yıl daha Vietnam’da savaştı ve savaşın kendisi de 1975’de Saigon, Kuzey Vietnamlıların eline geçinceye kadar 3 yıl daha sürdü.
Bu olayda bir ‘büyük resim’ varsa o da McNamara’nın çalışma grubundan hazırlamalarını istediği büyük resimdi, yani Pentagon’un Vietnam tarihidir. İşte bu gerçek büyük resmin yayınlanması muazzam bir gazetecilik faaliyetidir. Mesleğin, olması gereken halinin, en parlak en ışıltılı örneklerinden biridir. Yaklaşımları birbirinden farklı onlarca gazetenin, yargı tehdidine rağmen aynı tavrı göstermesi ve yasağa karşı dayanışma içinde olması da bir başka gazetecilik gururudur. Pentagon Belgelerinin ve devamında Watergate skandalında hem Benjamin Bradlee‘nin sergilediği yayın yönetmenliği, hem de Graham’ın patronluğu da, geçmişlerindeki veya sonraki hayatlarındaki hatalarından bağımsız olarak her türlü övgüyü hak eden bir gazeteciliktir.
Çünkü gazetecilik bir eylemdir, bir kurum değildir. Bu eylemi yaptığınızda gazeteci olursunuz, yapmadığınızda artık gazeteci olmazsınız. Gazetecilik, genetik veya içine doğulan silinmez bir kimlik de değil. New York Times, Post, Globe ve diğerlerinin tarihi gazetecilik eylemini mükemmel sergileyen örneklerle dolu olduğu gibi gazetecilik adına utanç verici bir çok dönem ve yayınla da doludur. Gazetelerin en utanç verici yayınlarını, ülkelerine en büyük zararlarını genelde dost oldukları yönetimler ülkeyi yönetirken sergilemesi, gazeteciliğin neden her zaman devlet yetkilileri ile asla dost olmaması gerektiğini de açıklayan şeydir. Washington Post’un, 17 Eylül 2016’da Edward Snowden’in yargılanması gerektiğini savunan başyazısı da gazetecilik açısından bu utanç verici yaklaşımlardan biridir. Bu başyazı ile ilgili ironik olan şu ki, Washington Post, Snowden’in sızdırdığı bilgileri yayınlayan ve bundan dolayı Pulitzer ödülü kazanan gazetelerden biriydi. Yani, belgeleri yayınlamak ‘vatan hainliği’ ve buna karşı çıkmak ‘derin devletin gazetesi’ olmaksa, Washington Post ile ilgili doğru teşhis ‘şizofreni’ olabilir.
Nitekim sonradan gazetenin bir çok yazarınca da Post’un bu başyazısı ağır şekilde eleştirilmiş ve bunlar da gazete yayınlanmıştır. Aynı günlerde New York Times ve bir çok gazete ise ‘Snowden’in ceza almaması gerektiğini’ savunarak gazetecilik açısından doğru tavrı takınmıştır. Fakat aynı New York Times, 2003’te Irak işgaline giden günlerde Bush yönetiminden edindiği bilgileri yayınlayarak savaş kararına destek olmakla bir başka utanca imza atmıştır. Daha sonra başyazı ile de 2003’teki yayınlarından dolayı okurlarından özür dilemiştir. Yani gazeteler de uzun tarihlerinde, insanlar gibi korkunç hatalar yapabiliyor. Kendi ülkelerinin istihbarat örgütlerinin, patronlarının çıkar çevrelerinin, deneyimli muhabirlerinin gizli ajandalarına manipülasyonlarına alet olabiliyor. Ne gazeteler ne de yayın yönetmenleri sonsuza kadar ‘mutlak iyi’ veya sonsuza kadar ‘mutlak kötü’ kalamaz. Yaptıkları kötü gazetecilik de, yaptıkları iyi gazeteciliği, iyi gazetecilik olmaktan çıkarmaz. Gazetecilik tarihi de her şeyi siyah beyaz netliğinde genel geçer komplo teorileriyle açıklamaya olanak vermeyecek ölçüde anlıktır, karmaşıktır, habere özeldir.
Açık olan ise şudur: Gazetecilik, devletin resmi açıklamalarının propagandasını yapmak değil, vatandaşı devlet yönetimlerinin işleri, politikaları, kararları konusunda bilgilendirmek ve böylece halkın denetim gücü olmaktır. Bir devlet yetkilisi, karşısındaki genç muhabire o muhabirin kişiliğinden dolayı yanıt vermek zorunda değil, soru halk adına sorulduğu için yanıt vermek zorundadır. Bir devlet yetkilisi, sorusundan dolayı muhabiri azarladığı zaman, halkı azarlıyor demektir.
Bu yüzden de gerçek gazetecilik için öncelik sızdıranın (whistleblower) kimliği ve amacı değil, sızılan bilginin içeriğidir. Pentagon Belgeleri, Nixon’un Watergate skandalı sırasında mahkemeye akseden bir gizli toplantısının ses kaydında danışmanının ona söylediği gibi, ‘halkta devlet başkanının söylediği her şeyin, resmi her açıklamanın mutlak doğru olduğu inancını kırabilir’di, ki kırdı da… Bu da demokrasi için muazzam bir kazançtır ve halkına doğruları konuşan bir devlet yönetimi için bunda hiçbir zaafiyet yoktur. Bu durum sadece halkına yalan konuşan, gerçekleri onlardan saklayan yönetimleri rahatsız eder.
İşte bu ilhamı, bu kamu hizmeti bilincini aşılaması nedeniyle The Post nefis bir ‘film’dir ve her gazetecinin, özellikle de her gazeteci adayının mutlaka seyretmesi gerek.
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz