Serkeş gezginler için Berlin rehberi (1); U8 Treni
DENİZ ARSLAN
1 Haziran 2018
Berlin’in yeraltını kuşatan metro hatlarının en cezbelisi 8 numaralı olanıdır.
Gündüzleri işlerine, çarşıya pazara, gezmeye ya da avareliğe çıkanları taşıyan bu sarı vagonların asıl lezzeti — hani güveçte bir gün bekleyip helmelenmiş kuru fasulye gibi — geceleri gelir.
Şehrin kuzey mıntıkasında, çoğunluğu orta sınıflardan mürekkep sakin bir dış mahalle olan Wittenau semtinden kalkar 8 numaralı yeraltı treni. Yaş ortalaması 150’lerde seyreden Reinickendorf semtinden şöyle bir esip geçtikten sonra, Wedding’e erişir. Bir zamanlar siyaseten kızıl olan Wedding, şimdilerde ise muhtevasını sahiplerinin bile çözemediği bir kimlik sancısının koruyla kızıllanır kimi geceler. İnsan profili herhangi bir üçüncü dünya ülkesinin herhangi bir gecekondu mahallesini, bina ve çevre profili ise orta ölçekli bir Alman kentinin savaş sonrası yeniden yapılanmışlığını andıran Wedding semtinde bıçkın-çılgın-kırgın terkibinden kallavi bir numune alan güzel 8 numara, şehrin göbeğine doğru ilerlerken, hem sağa sola yalpalamaya, hem de gamlı eski Berlin’in suratında şaklayan bir neşe ve uçarılığın yörüngesine girmeye başlar.
Çok değil 30 yıl önce makineli tüfekleri, keskin çipil gözleri ve aldırışsız duruşlarıyla birer robotu andıran Doğu Alman polis memurlarını süzerek transit geçmek zorunda kaldığınız Mitte semtine intikalle birlikte 8 numaralı metro hem cismen, hem ruhen kalabalıklaşmaya başlar. Şehrin orta yerinde, Alexanderplatz’da, illa ki bir dolar boşalır, boğazını temizler, balgam atar, cerahat edinir, aperitifle yemek arası tazelenmiş, yahut yaz ortasında bir duş almış gibi yenilenir.
Zira sonraki aşama Kreuzberg, orada her şey olabilir! Yahut hiçbir şey de olmayabilir, ama bu ikincisi daha düşük bir ihtimaldir. Şehir nereye gidiyorsa tersine gidiyormuş gibi görünüp, aslında onu peşinden sürükleyen Kreuzberg semti, dehşet verici bir mikrokozmos, çirkin binalardan, kirli kanallardan, haybeye kanayan vicdanlardan oluşan organik bir uyuşturucudur. Göze perdedir Kreuzberg, ruha cila, disipline torna, kitlelere afyondur. 8 numara ancak gece yarısından sonra çıplak gözle görebileceğiniz zarafetiyle Kreuzberg havalisinde seyrederken bir pazar yeri gibi çalkalanır, biricikliği de biraz bununla ilgilidir aslında: Homojenliğe meydan okuyordur çünkü. Tren bu mıntıkada, kimi zaman yavan bir bulamaca dönüşür, kimi zaman da göçmenler, yersiz yurtsuzlar, soysuzlar, iştahlı turistler, somurtkan yerliler, sokak serserileri, dilenciler, yankesiciler, gamlı ihtiyarlar, gamsız kulüpçüler ve sıska kırmızı pantolonlu çıtkırıldım şairlerin terkibiyle dumanı tüten bir çorbaya. Başına kurulup kaşıklayasınız gelir bu çorbayı ve Sait Faik’in dediği gibi çorba, çorbasızlarla paylaşılsın diye mis gibi kokar.
Çünkü sıradaki mahalle çorbasızların mahallesidir. Neukölln! Batmak üzere olan bir tezatlar imparatorluğu, sürekli fotoğraf çektiren dar pantolonlu bir Pompei. Devlete sorarsan problem yumağı, çözebilene aşkolsun, göçmene sorarsan, yurdumuzdur, çöplüğümüz, faşiste sorarsın, çek fitilini gitsin, hipstere sorarsan, “cool”lluğun el kitabı, yerlisine sorarsan, bir buçuk yuroya öğlen birası… Kreuzberg’i arkasına alan sarışın 8 numara, Güneşli Bulvar Bağımsız Arap Halk Cemahiriyesi’nden kıvrak hareketlerle sıyrıldığı gibi, meydanda bulur kendini, Hermann’ın meydanında. Burada hem safrasını atar, hem lüzumsuz neşesini, yükte hafiftir artık, ama pahada değilse bile gönülde ağır. Sonrası, karanlığın göbeğine üç el yakarış; reklam arası bitmiş artık, şenliğe gelenler dağılmış da siz size kalakalmışsınız gibi. İnadına hızlanır bir de sarışın, bu güzergâha girince. Ne yukarıdaki medeniyetin, ne de onun leş gibi atıklarının pek uğramadığı, İkinci Dünya Savaşı’nın bittiğini bilmeyen bazı ihtiyarların yeraltı sığınaklarından sadece geceleri çıktığı Aşağı Neukölln’e bir an önce ulaşmak ister gibidir. Wittenau’dan Hermannstrasse durağına gidiş çünkü, hele de soğuk kış geceleri, yıpratıcı bir mesai, baş döndürücü bir deneyimdir.
Berlin’in yeraltını kuşatan metro hatlarının en cezbelisi 8 numaralı olanıdır. Ama cezbe ile abat olanın akıbeti de, yerine göre, berbat olabilir!
DENİZ ARSLAN‘ı Twitter’dan takip edebilirsiniz