Skip to content
Menu

‘Bir sonraki aşama’ya hazır mısınız?

rek-ns
NASA’nın ‘kavramsal tasarımını’ bu yıl açıkladığı IXS Enterprise adlı warp sürüşü gemisi, Uzay Yolu’nun ünlü gemisi ‘Atılgan’dan (Enterprise) esinlendi.

CEMAL TUNÇDEMİR

13 Aralık 2014

ABD Hava Kuvvetleri’nin geliştirme departmanı 1953 yılında çok özel bir problemi çözmeye çalışıyordu. Bir sonraki kuşak hava aracını geliştirmek istiyorlardı ama bir sonraki aşamanın ne olacağı ve nasıl bir araç gerektireceği konusunda net bir fikre sahip değillerdi. Wright Kardeşler’in saatte 6 kilometre hızla uçan uçaklarını yerden havalandırmayı başarmalarının üzerinden sadece 50 yıl geçmişti. 1953 yılına gelindiğinde insan soyu, ses hızını geçmeyi çoktan başarmıştı bile. Teknolojinin çok hızlı geliştiğini düşünen ABD Hava Kuvvetleri, geleceğin havacılık teknolojisinde bir sonraki aşamanın ne olabileceğini tahmin etmek için çok ilginç bir yere bakmaya karar verdi: Geçmişe. ABD kıtasında ulaşımın kronolojisini masaya yatırdılar ve atlı postacılardan (pony express) başlayarak bir grafik hazırladılar. Grafik çizelgesinin bir doğrusuna insanlığın geliştirdiği araçlarla ulaştığı hız değerlerini, diğer doğrusuna ise bu hız değerlerinin aşıldığı yılları yazdılar. 1800’lerin başlarında demiryolu, atın yerini almaya başladı. 1900’lerin başında ise otomobil, demiryolunun tahtına oturdu. Derken grafiğin eğrisini keskin şekilde yükselten bir gelişme gözlemleniyordu. İnsanın ayağı yerden kesilince sıradışı bir sürate ulaşılmıştı. Başlangıçta pervaneli uçaklar vardı. Ardından jet motorlu uçaklar gelerek hızı aşırı yükseltiyordu. Jet motorlu uçaklardan roketleri geliştirip uzaya uçmamız ise sadece 10 yıl almıştı.

İşte bu kronolojik gelişmenin geldiği noktada, grafiği hazırlayan Hava Kuvvetleri yetkililerinin bile inanmakta güçlük çektiği bir ihtimal söz konusuydu: İnsan soyu roket teknolojisi ile yer çekiminden kurtulma hızına ulaşacak düzeye, yani Ay’a ve belki de diğer gezegenlere gitmeyi sağlayabilecek teknolojinin eşiğine gelmişti. Dahası grafiğin gelişim periyotlarına dayalı hesaplama bir ölçü olacaksa, Ay’a gitmek, bilim-kurgu edebiyatın öngördüğü ‘uzak gelecekte’ değil sadece 6 yıl içinde, yani 1959’a kadar mümkün olabilirdi. Öyleyse zaman yeni bir uçak geliştirmenin değil bir uzay aracı geliştirmenin zamanıydı.

Hava Kuvvetleri’nin 1953’teki ‘’6 yıl’’ tahmini şok edici bir şekilde gerçek oldu. Luna 1 adlı Sovyet uzay aracı, 2 Haziran 1959 günü, saatte 25 bin kilometre hıza ulaştı ve yerçekiminden kurtulma eşiğini geçerek Ay’a yöneldi. Tam 10 yıl sonra Apollo 10 uzay aracındaki 4 astronot, Yerçekimi’nden saatte yaklaşık 40 bin kilometre hızla kurtularak tarihin en hızlı hareket eden insanları oldular. Ay’a kadar gittiler, uydumuzun etrafında turlarını attılar, Ay’a inecek bir sonraki misyonun (Apollo 11) provalarını yaptılar ve aynı hızla eve (Dünya) döndüler. Ay’ın etrafındayken, uzay çağının sembolü olacak ünlü Dünya fotoğrafını da çektiler. Fotoğraftaki Dünya’nın merkezinde Ortadoğu gözüküyordu. Yani insan soyunun 5 bin yıl önce ‘yürüme hızı’nın dışına ilk adımını atarak tekerleği geliştirdiği coğrafyayı, özellikle kadrajın merkezine almışlardı.

İki tekerlekli savaş arabası ilk yüksek teknolojili ulaşım aracıydı. Savaş tankının da ilk haliydi. M.Ö 1200 yıllarında Fenikeliler, gemileriyle uygarlığa yeni bir ulaşım hızı aşaması getirdiler. Gemicilik, kültürler ve uygarlıklar arası kültürel, ticari ve sosyal bir köprü oldu. Dünyanın dört bir tarafında ne var ne yok gemicilik sayesinde haberdar olduk. Rüzgarla ilerleyen gemiler ve atlar, binlerce yıl boyunca ulaşımın ana unsurları oldular. Ta ki 1800’lerin başında kömürle çalışan buharlı makinelere kadar…

İsmail Habib Sevuk, Cumhuriyet gazetesinde 1930’lu yıllarda yayınlanmış Tuna’dan Batı’ya adlı şahane seyahatnamesinde, 7 Aralık 1835 günü Almanya’nın ilk buharlı treninin Bavyera Nurenberg’den Furth’e saatte yaklaşık 20 kilometre hızla gittiğini anlattıktan sonra bu ‘yüksek sürate‘ bakan bir Alman şairin şu sözünü nakleder; “Eyvah! Artık mekan düşüncesi öldü.”

Buharlı bir gemi, hiç durmadan Atlas Okyanusu’nu 5 günde geçebiliyordu. Yani yelkenli bir gemiden 1 ay daha kısa sürede. Ama 1958 yılında, ilk trans-atlantik yolcu seferini yapan Pan American 114 yolcu uçağı, New York’tan Paris’e Atlantik’i sadece 8 saat 40 dakikada geçecekti. Uçakla yolculuğun bireysel bir lüks olmaktan çıkıp kitlesel olmaya başlayacağı çağın başlangıcıydı bu aynı zamanda. Bugün yıllık uçak yolcusu sayısı 3 milyarı geçiyor artık.

NASA’nın 5 Aralık günü test uçuşunu başarıyla gerçekleştirdiği Orion Uzay Aracı, insanın zaman ve mekandaki hızına yeni ufuklar açıyor. Orion ilk insanlı seferine 2021 yılında çıkacak. Ana hedefi insanı Mars’a taşımak. 1969’da Ay’a ulaşmamız 3 gün sürmüştü. Orion, insanın normal fizik kuralları içinde ve sesten hızlı araçlarla Mars’a ulaşma çabasının bir ürünü.

Ses, kuru havada saniyede 343 metre hızla hareket eder. Türümüz, ses hızını İkinci Dünya Savaşı yıllarında aştı. Mühendisler insanı meteorlara ve Mars’a götütüp getirebilecek bir uzay aracı üzerinde çalışmalarını sürdürürken bir süredir fizikçilerin, aşılıp aşılamayacağı konusunda kafa yorduğu bir başka eşik var: ışık hızı. Işık, normal fizik ortamında 1 saniyede 299 792 458 metre yol katediyor. Yani saatteki hızı 1 079 000 000 kilometre. Işık hızı, Einstein’ın izafiyet teorisine göre evrendeki tek sabittir. Ve ona göre bu hızın aşılması mümkün değildir. Bu sebeple ışık hızını aşabilecek araçlara sadece bilim kurgu romanları ve filmlerinde rastlayageldik. Uzay Yolu serisinde ışık hızında veya daha hızlı hareket eden araçlarla galaksimizin derinliklerine kolayca seyahat ediliyor. Ünlü bilim kurgu film dizisi Uzay Yolu’nda ‘warp drive’ deniyor bu tür sürüşe. Uzay Yolu’nun öyküsüne göre ‘warp sürüşü’, 2063 yılında Zefram Cochrane adlı bir bilim insanı tarafından geliştiriliyor. Warp sürüşü, bildiğimiz anlamda ışık hızını geçmek yerine, uzayı bükerek ışık hızlarıyla ölçülen devasa mesafelere ulaşmak üzerine kurulu bir mantığa dayanıyor.

1994 yılında Meksikalı genç bir teorik fizikçi Miquel Alcubierre, Uzay Yolu’nun ‘warp sürüşü’ fikrini bilim-kurgudan bilimsel teori alanına taşıdı. ‘Alcubierre Sürüşü’ teorisinde, fiziğin ‘ışık hızından hızlı hareket edilemez’ ilkesini ihlal etmeden, ışık hızından daha hızlı yer değiştirilebileceğini matematiksel olarak savundu. Diyelim ki uzayda ışık yıllarınca uzaklıkta bir noktaya seyahat edeceksiniz. Aracınızın ‘warp sürüşü’ sistemini çalıştırıyorsunuz ve bu meydana getirdiği dalgayla etrafınızdaki uzayı büküyor, arkanızda kalan uzayı gerip genişletiyor, güzergahınızdaki uzayı sıkıştırıyor. Aracınız bu ortamda oluşan dalgada sörf ederken, yola çıkış noktanız ışık yıllarınca uzaklığına gidiyor, ışık yıllarınca uzaklıktaki varış noktanız ise önünüze geliyor. Bütün bu süreçte aracınız ışık hızını geçmek zorunda kalmıyor. Tıpkı sörfçünün dalga üzerinde hızla yol alırken, üzerinde olduğu suda hareket etmemesi gibi…

CNN’in web sitesinde 12 Haziran 2014 tarihinde yayınlanan habere göre NASA’nın ‘İtki Geliştirme Ekibi’ başkanı mühendis Harold White başkanlığındaki ekip, 2010 yılından beri bir tür ‘warp sürüşü’ kullanarak ışık hızından hızlı yer değiştirebilecek bir uzay aracı için çalışmalar yapıyor. Öngördükleri uzay aracını geliştirebilirlerse ulaşacağı hızın saniyede 299 bin kilometre olacağını düşünüyorlar. NASA ekibinin geliştirdiği uzay aracı tasarımına ‘’IXS Enterprise’’ adını vermeleri tesadüf değil. Enterprise yani Türkçe’de bildiğimiz adıyla ‘Atılgan’, Uzay Yolu’nun ünlü uzay aracının da adıdır. Harold White, CNN’e yaptığı açıklamada, konseptlerinin asansör ve yürüyen merdivenlerdeki konsepte benzediğini dile getiriyor. Yani aynı anda hem çekip hem de iterek ilerlemek. ‘’Uzayın sıkışmasında ve genişlemesinde hız limiti yoktur’’ diyen White, Eski Ahit’teki 10 Emir’e atıfta bulunarak, ‘’Benim 11’nci Emir demeyi sevdiğim, ‘ışık hızını geçmeyeceksin’ prensibini ihlal etmeden aşmanın yolu var’’ şeklinde açıklıyor iddiasını.

NASA’nın resmi görüşüne göre ‘warp sürüşü’nün varlığının bilimsel bir ispatı henüz yok ama bu konudaki çalışmalar ara verilmeksizin sürdürülecek. ‘’Biz uzay maceramızın bir sonraki keşfinin ne olacağını konuşuyoruz artık’’ diyor White. NASA’nın başarı sırlarından biri bu. Tıpkı Amerikan Hava Kuvvetleri gibi bir yandan araç ve amaç olarak bugünkü imkanların en gelişmişine sahip olmak ama aynı zamanda ‘bir sonraki aşama’ya da hazırlanmak…

Ortalama uzaklığı 384 bin kilometre olan Ay’a geleneksel kimyasal yakıtlı roketle 3 günde ulaşabilmiştik. Yaklaşık 8 ışık dakikası uzaklıktaki Mars’a aylarca sürecek bir yolculuktan sonra varabiliriz. Ama bize aslında çok da uzak olmayan 500 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegene aynı teknoloji ve hızla ulaşmamız 10 milyon yıl sürer. Yani yıldızlar arası yolculuk için sadece yeni teknolojiye değil yeni bir ‘fizik’e de ihtiyaç var. İşte ‘warp sürüşü’ gibi teoriler, bu arayışın ürünü…

Google’ın mühendislik direktörü de olan ünlü futirist Ray Kurtzweil, insanlığın yüzlerce yıllık hızlı değişiminin haritasını yaptığında şu çarpıcı gerçeği gördüğünü aktarıyor: Sadece 19’ncu yüzyıl, kendinden önceki dokuz asrın toplamından daha fazla teknolojik değişime sahne oldu. 20’nci yüzyılın ilk 20 yılı ise 19’ncu yüzyılın tamamından daha fazla teknolojik değişime sahne oldu. Kurtzweil’in öngörüsü ise şu; Bu trendin sonunda 21’nci yüzyıl, kendinden önceki  200 asrın, yani 20 bin yılın toplamı kadar teknolojik değişime sahne olacak. Ve bu yüzyıl, tıpkı tarımın veya yazının keşfi gibi, hayat ve anlayışı kökten değiştirecek, en az dört veya beş dev keşif ve icada sahne olacak. Yani insan soyu, bugün henüz farkında bile olmadığımız çok ama çok radikal değişimlerin eşiğinde bulunuyor.

İnsanlığa yeni ufuklar açacak gösteriyi, 21’nci yüzyılda da tıpkı geçmişte olduğu gibi ‘bir sonraki aşamaya’ kafa yoranların yürüteceği açık. Bırakın bir sonraki aşamaya kafa yormayı, bugünün teknolojisini bile yakalayabilecek kapasitesi olmayanların, bilim eğitimini ciddiye almayanların, geleceğin dünyasında ne yeri ne sözü olur…

***
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz

İLGİLİ YAZILAR:

Mars’a yolculuk bir ‘hayal’

Uzay yarışının kısa tarihi…

Uzayda hayat var!