Skip to content
Menu

Piyangoda kim kazanır?

michael-carroll-lottery-winner

CEMAL TUNÇDEMİR

31 Aralık 2013

2002 yılında gazeteler, İngiliz çöpçü Michael Carrol’u, ‘İngiltere’nin en talihli adamı‘ olarak duyuruyordu. Çünkü Carrol, piyangonun 15 milyon dolar değerindeki büyük ikramiyesini kazanmıştı. Çöpçü Carrol, talihinin döndüğü ve hayatının bir daha asla o anki sefalette olmayacağını düşündüğü ikramiye teslim töreninde şampanya kadehini tarifsiz bir keyifle kaldırıyordu. Gözleri hayatı boyunca beklediği mutlulukla doluydu. Bu kadar çok para ile artık her şeye hazırdı. Sonraki 8 yıl boyunca başına gelecekler hariç…

Carrol, piyangodan gelen milyonları kısa sürede, kumar, seks ve çılgın partilerde kaybetti. Piyangoyu kazandıktan sonraki bir yılda her gün 5 bin dolara yakın parayı kokaine ve kiraladığı kadınlara harcıyordu. At ve köpek yarışlarında 8 yılda 2 milyon dolara yakın para kaybetti. Emlakta, arabada, yatırım yaptığı her şeyde büyük paralar batırdı. Skandal hayatına dayanamayan karısı, çocuğunu da alarak evi terketti.

Aradan geçen yıllardan sonra Carrol beş parasız, fakir ve sefil bir hayat yaşıyor ve şu hayattaki en büyük ideali, piyangoyu kazanmadan önceki işine çöpçülüğe yeniden başlayabilmek. Konuştuğu gazeteye, ‘’Günde 42 sterlin’e yaşamak milyonlarca sterlinle yaşamaktan daha kolay’’ diyecekti.

Carrol’un parayı har vurup harman savurmasına ve anti-sosyal eğilimlerine bakarak bir istisna olduğu akla gelebilir. Ancak bütün davranışlarına rağmen, Carrol, piyangoda ‘’büyük ikramiye’’ kazananların akıbetiyle ilgili istatistiki normlara bire bir uyan bir örnek. Geçmişte Türkiye’de ve dünyada büyük ikramiye kazananlar ile ilgili bütün araştırmalar da, büyük ikramiye ‘talihlilerinin’ neredeyse tamamının sefalet ya da başka ciddi sorunlar içinde olduğunu tespit ediyor.

2002 yılında 315 milyon dolarlık ikramiye kazanan Jack Whittaker’ın eski eşi, kızlarını ve torunlarını uyuşturucudan kaybettikten sonra, günümüzde beş parasız sefil bir hayat içinde debelenirken medyaya, ‘’eğer bunları yaşayacağımı bilseydim, o bileti yakardım’’ diyerek, herkesin ‘talih’ dediği dramını özetleyecekti.

43 yaşındaki Floridalı tır şoförü Abraham Shakespeare’in, 30 milyon dolarlık Florida piyangosunu kazandıktan 3 yıl sonra, iş ortağı tarafından öldürülmeden bir süre önce en yakın arkadaşına, ‘’Keşke hep fakir kalsaydım’’ diye konuşmuştu.

1988 yılında 16.2 milyon dolar kazanan William “Bud” Post, piyangodan önce sahip olduğu herşeyin elinden uçup gidişini seyretti. 18 yıl sonra kendisini fakirlik içinde bulan Washington Post gazetesine, ‘’Piyango parasından önce çok mutluydum’’ şeklinde konuşacaktı.

1997 yılında Texas piyangosunun 31 milyon dolarlık ikramiyesini kazanan Billie Bob Harrell Jr., kazandığını öğrendikten sonra ‘dönen şansını’, karısı ve çocuğu ile birlikte evinin salonunda verdiği bir partiyle kutlayacaktı. O gün etraflarını saranlarca bu aile yeryüzünün en şanslı ailesi olarak görülüyordu. Arkadaşlarının ve yakınlarının bitmek bilmez borç para taleplerinin ve havadan gelen milyonların getirdiği alt üst oluşların neden olduğu baskıya daha fazla dayanamayan Harrell, 1999 yılında, 2 yıl önce kutlama yaptığı salonda intihar edecekti.

Yoksulluk ve borcun ailelere getirdiği yükün boşanmaya neden olduğu söylenegelir hep. Ancak, aşırı paranın ailelere getirdiği yük de, borç ve fakirliğin getirdiği kadar ağırdır. Birçok evli talihli, ikramiyeden kısa süre sonra kendisini boşanmış, eşinden çocuklarından ayrılmış halde buluyor. Örneğin son olarak 2009 yılında 16.9 milyon dolarlık ikramiyeyi kazanan 76 yaşındaki Lucien Nault, ikramiyeyi kazandıktan sadece aylar sonra on yıllardır evli olduğu eşi ile boşandı ve önce gelini, sonra da oğlunun, piyango parasıyla bağlantılı sebeplerden ölümünü gördü.

Talihlilerin” en sık yaşadığı gerçek ise iflas. Deve yüküyle para kazananların iflası çelişki gibi görünebilir. Ancak milyonlarca dolar kazanan birçok talihli, bugün, bileti kazanmadan önceki hayatlarından bile daha yoksul halde yaşam mücadelesi veriyorlar. Kazandığı büyük ikramiye ile kendisine saygın bir hayat kurabilmiş, önemli bir işadamı/işkadını statüsüne ulaşmış bilinen tek bir örnek bile yok.

Piyangonun büyük ikramiye ‘talihlileri’nin çoğunun hayatındaki bu dramatik alt üst oluşlar, ’piyangonun laneti’ iddiasının da çok konuşulur olmasına yol açıyor. Her hangi bir arama motoruna, ‘’curse of the lottery’’ ya da ‘’lanet piyango’’ yazarak bu konuda sayısız dramatik gazete haberine ve belgesele ulaşabilirsiniz.

Piyango kelimesinin kökeni

Aylardan ‘piyango’dayız yine. Yılbaşı nedeniyle birçok ülkede özel çekilişlerle tam bir piyango çılgınlığı yaşanıyor. Aslında bu çekilişin teknik adı ‘loto’. Batı dillerindeki ‘lotto’nun kaynağı hakkında rivayet muhtelif. Cermen dillerinde ‘ödül, pay’ anlamına gelen ‘hlot’tan(lot) geldiğini savunanların yanı sıra, İtalyanca kısmet anlamına gelen ‘lotteria’dan geldiğini veya Eski Hollandacada şans oyunu anlamına gelen ‘loterije’den geldiğini savunan da…

Bizim dilimize, iki İtalyanca loto türü ile iz bırakmış. Birincisi, 19’ncu yüzyıl sonunda oynanan bir İtalyan lotaryası türü olan ‘tombola’dan gelen tombala. İtalyanca ‘tombolare’, ‘alt – üst etmek’ demek. Diğer loto türü ise İtalyanca beyaz anlamına gelen ‘bianco’. İşte bu bizim ‘piyango’ kelimesinin isim babası. Eski çekilişlerde, talihli olmayan biletler beyaz ve yazısız olurdu. Beyazı(bianco) çekene birşey çıkmazdı. Günümüzde ise, kazanana ‘piyango vurdu’ diyoruz.

Piyango aslında gönüllü ödediğimiz bir devlet vergisi

Peki, kazanana faydası olmayan bir kumar olmasına rağmen neden piyangolar dünyada bu kadar yaygın ve yasal?

Aslında piyangodan kimse kazanmıyor denemez. Bütün kumar türlerinde olduğu gibi, gerçek kazananı onu oynatandır. Günümüzde çoğunlukla devletler piyango oynatıyor. 20’nci yüzyılın neredeyse ortalarına kadar birçok ülkede yasak olan piyangonun, son 60 yılda dünyada bu şekilde popüler hale gelmesinin ana nedeni de, devletlerin, piyangonun aslında bir gizli vergi olduğunu keşfetmeleriyle mümkün oldu.

Birçok ekonomist, piyangoyu, ‘’regressive tax (azalan oranlı vergi)’’ olarak tanımlıyor. Yani, gelir durumu yüksek kesimlere çıktıkça oranı azalan bir vergi. Zengin fakir herkesin aynı fiyata satın aldığı biletin, fakirin kişisel bütçesindeki oranı çok daha büyük çünkü.

Piyangonun vergiden tek farkı ise ‘gönüllü’ olması. İngiliz ekonomist Sir William Petty’nin daha 1662 yılında yazdığı “A Treatise of Taxes and Contributions” adlı eserinde, piyango için, ‘ahmaklık vergisi‘ şeklinde nitelemesinin nedeni bu. Herkesin kendi kişisel şansına çok güvendiğine dikkat çeken Petty, piyango oynatanların, insanlardaki bu yaygın ahmaklığı vergilendirdiğini savunur.

Para kazanmak için piyango oynamak akıldışı bir yatırım

2012 itibarı ile ABD’deki piyango sektörünün büyüklüğü tam 56 milyar dolar. Bu muazzam büyüklük, eyalet yönetimlerini yeni piyangolar oluşturmaya teşvik ediyor.

Kimse fakirlerin kafasına bu vergiyi ödemeleri için silah dayamıyor. Kendilerine bir ‘hayal’ koklatılıyor ve fakirler gönüllü olarak gelip ‘vergilerini’ ödüyor. Ülke ekonomilerinin krizde olduğu dönemlerde ise bu çok daha fazla yaşanıyor. Örneğin, Indiana Üniversitesi’nin 1994 yılında yaptığı bir araştırma, 1983 – 1991 yılları arasında piyango satışlarının, işsizliğin yükselişiyle yükselip düşüşüyle azaldığını ortaya çıkarmıştı.

Yoksullar, piyangoyu, ‘heyecan olsun’ diye oynayan zenginlerden farklı olarak ‘eğlence için’ değil, ‘para kazanmak için’ oynuyor. ‘Para kazanmak’ ise, piyango oynama gerekçeleri arasındaki en akıl dışı olanı. Çünkü piyangodan para kazanan oranı, oynayan sayısı ile kıyaslandığında sıfıra yakındır.

Piyangonun sadece para kazandırma ihtimali değil, mutluluk kazandırma ihtimali de sıfıra yakındır.

Piyango mutluluğu ev kuşu gibi

Peki bu kadar büyük para kazanmak, neden ‘talihlilerin’ hayatına o hep bekledikleri sonsuz mutluluğu getirmiyor? Bir züğürt tesellisi sanılan bilimsel gerçekten dolayı. Yani, ‘para ile mutluluk olmuyor’ da ondan… 1978 yılında yapılan ve piyango talihlileri ile kaza kurbanlarının, hayatlarındaki dönüm noktasından (kaza / kazanma) sonraki psikolojilerini ve hayattan duydukları tatminin düzeyini inceleyen bir araştırma, dikkat çekici sonuçlara varmıştı. ‘’Piyango talihlileri ve kaza kurbanları: Mutluluk göreceli mi?” başlıklı bilimsel araştırma raporunda, piyango kazananların, kazanmayanlardan daha mutlu olamadığı yine ciddi bir kaza ile bir organını kaybedenlerin de sağlam fiziğe sahip insanlardan daha az mutlu olmadığı onlarca örneğiyle gösteriliyor. Yani, uzak olsun, bir araba kazasında bir organınızı kaybetmeniz bile, piyangoda para kazanmaktan daha çok mutluluk getirir hayatınıza.

Raporu hazırlayan bilim insanları, piyango ile gelen mutluluğu ‘ev kuşu’na benzetiyor. Kısa süreliğine havalanır, bir kaç takla atar, uçtuğunuz yere geri gelir konarsınız. Piyango kazananlar da, en fazla birkaç ay süren neşeden sonra, başlangıçtaki mutluluk düzeylerine geri gelir.

Psikologlar buna ‘hedonik adaptasyon’ diyor. Aslında ‘hedonik çark’ diyenler de var. Çarkta dönen hamster gibi arıyoruz mutluluğu… Mutluluk getireceğini sandığımız şeyler için müthiş çaba harcıyoruz ama hep aynı yerdeyiz. Hiçbir yere varmıyoruz. İki psikoloji uzmanı Philip Brickman ve Donald Campbell, insanın yanlış yollardaki bu nafile mutluluk arayışını şu şekilde özetliyor:

Dış dünyada mutluluk ve haz arayışına çıktığımız her zaman aslında hamster çarkına girmiş oluyoruz. Sahip olduğumuz birşeyin, örneğin para ya da makam, daha fazlasını elde ettiğimiz zaman, önce kendimizi mutlu hissediyoruz. Ancak çok kısa süre sonra, elde ettiğimize alışmaya başlıyoruz. Önceden ‘talih’ olarak gördüğümüz şimdiki seviyemiz yeniden ‘yetersiz’ gelmeye başlıyor. Ve, tattığımız mutluluk hissini sürdürebilmek veya yeniden kazanabilmek için yeniden bu kez daha fazlasının peşine düşüyoruz. Ulaştığımıza alıştığımızdan, artık mutluluk için de çok daha fazla şeye ihtiyacımız var.

Bu aslında sadece piyango ikramiyesi ile geleni için değil eşya ve sahiplik temelli mutlulukların tamamı için geçerli.

Birçoğumuz, büyük bir yanılgı ile, hayatımızda, bir şeye sahip olma sonrasında çok mutlu olacağımızı sandığımız bir eşik olduğu yanılgısı yaşarız. O eşiğe varınca artık sonsuz mutluluk bizim olacaktır. Bu, çok istediğimiz bir iş, eş, eşya, sosyal konum ya da egomuzu okşayacak başka birşey de olabilir. ‘Şu arabayı alsam başka birşey istemem’, ‘x makamına gelsem başka birşey istemem’ gibi yanılgılar dünyasında yaşarız. Rasyonel olarak harici dünyada bu mutluluğu ne kadar gerçekleşebilir bulsak da, psikoloji diyor ki, insanın iç dünyasında bunun gerçekleşmesi imkansızdır. Yeni evinize taşındığınız ilk günleri, yeni tablet bilgisayarınızı ya da yeni otomobilinizi aldığınız ilk günleri bir düşünün. Bir süre sonra bunlara alışır ve ötesine bakmaya başlarız.

Piyangodan 45 trilyonu kazansanız, ilk birkaç gün veya bir kaç hafta hariç, bugünkünden daha mutlu olmayacaksınız. Dahası, bu kolay para, hayatınıza, aklınıza bile gelmeyecek yığınla dev sorunu da beraberinde getirecek.

Piyango büyük ikramiyeyi kazananlara ‘talihli’ denmesi ironiktir. Çünkü istatistikler piyangodan büyük ikramiye vurmasının aslında çoğunlukla yüksek profilli bir talihsizlik olduğunu gösteriyor.

Kulağınıza ilk duyuşta hoş gelmeyecek biliyorum ama umarım piyango size ‘vurmaz’.

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz