Skip to content
Menu

1984 romanında Okyanusya devletinin resmi dili: Newspeak

orwell
Romanın kahramanı Winston Smith, parti yetkilisiyle konuşurken partinin 2 + 2 = 5 diye ilan edip edemeyeceğini soruyor. Parti böyle ilan ettikten sonra, herkesin buna inanacak olmasının, bunu bir hakikat haline getirip getirmeyeceğini merak etmektedir.

CEMAL TUNÇDEMİR

26 Şubat 2015

George Orwell, ilk kez 1946 yılında Horizon dergisinde yayınlanan “Politika ve İngiliz Dili’’ adlı ünlü makalesinde, politik dilin, savunulamaz olanı savunmak üzere kurgulanmış bir dil olduğunu yazıyor. Bu dilin hüsnütabirlere (euphemism) ve somut olarak bir şey söylemeyen çoğu zaman hamasi bir muğlaklığa sahip olmasının nedeni budur. Politik liderler, içi boşalmış, gerçekte bir karşılığı olmayan, fabrikasyon, genelleştirici kalıplarla konuşarak gerçekleri örterler. Zaten bunun için, konuşmazlar, ‘konuşma yaparlar’…

Siyaset dilinin ikiyüzlülüğü ile ilgili bütün metinlerde George Orwell adının geçmesi sadece bu çok önemli makalesinden dolayı değil. Orwell’ın ‘1984’ adlı klasikleşmiş romanında, bir partinin ve onun liderinin (Ağabey) oligarşik yönetimine geçmiş hayali Okyanusya Devleti’nin resmi dili olannewspeak’, dili politik olarak yozlaştırmanın en güzel örneğini oluşturur.

Newspeak dili, sadece Okyanusya’nın resmi ideoloji bağlılarının zihinsel alışkanlıklarını ve dünya görüşlerini rahatlıkla ifade edebilmeleri için değil, diğer bütün düşünme şekillerini imkansız kılmak için de icat edilmiştir.

Örneğin, Newspeak dilinin en ilginç sözcüklerinden biri ‘crimethink’tir(suçdüşün). Suçdüşün kelimesi, düşünce suçunu değil de, ‘suç işleme düşüncesini taşıma’ algısı uyandırır halkın gözünde. Böylece, sadece suç düşünenlere müdahale edildiği, memlekette ‘düşünce suçu’ olmadığı, düşünmenin özgür olduğu psikolojisi verilir. 1984 romanının ana karakteri Winston Smith günlüğüne, ‘Düşünce suçu, ölüme yol açmaz. Düşünce suçu ölümün kendisidir zaten’ diye yazar bir defasında.

Yine bu dilde ‘blackwhite(siyahbeyaz)’ diye bir başka sözcük vardır. İki zıt anlamı vardır. Eğer bir muhalif hakkında kullanılıyorsa, ‘beyazı siyah gösterme küstahlığı’nı ifade eder. Eğer bir yandaş bağlamında kullanılıyorsa, ‘parti emrettiği anda siyaha beyaz demeye hazır bir sadakata sahip olduğunu’ ifade eder.

Bellyfeel’ kelimesi, ‘partiye midesinden bağlılar’ için kullanılan bir başka sözcüktür. Körü körüne herşeyi kabul etmeye ve inanmaya hazır olma hevesi yerine kullanılıyor Newspeak dilinde… Örneğin kahramanımız Winston Smith, parti yetkilisiyle konuşurken partinin 2 + 2 = 5 diye ilan edip edemeyeceğini soruyor. Parti böyle ilan ettikten sonra, herkesin buna inanacak olmasının, bunu bir hakikat haline getirip getirmeyeceğini merak etmektedir. Düşünce suçlularını sorgulamakla görevli O’Brien, 2 + 2 sorusunun yanıtının partinin ve Ağabey’in isteğine göre değişebileceği yanıtını verir: ‘’Bazen 3’tür, bazen 5’tir, bazen ikisi birdendir.’’

Duckspeak (ördek gibi vakvaklamak) diye bir başka sözcük daha vardır… Yani düşünmeden konuşmak. Bu kelime de ‘Newspeak’ dilinde hem iyi hem kötü, iki anlamlı kullanılıyor. Eğer, konuşan kişi, lider ‘Ağabey’in sözlerini, partinin ideolojisini ezbere tekrar ediyorsa bu kelime pozitif anlam kazanır. ‘Duckspeak’in en çarpıcı örneklerinden biri Parti Sözcüsü’nün bir mitingde konuşması sırasında sergilenir. Halka, ateşli şekilde düşmanları ‘Avrasya’nın (Eurasia) kötülüklerini anlatmakta olan hatip, bu sırada kendisine uzatılan nottan sonra, mimiklerinde ve konuşma temposunda hiçbir değişiklik yapmadan bu kez ‘Doğuasya’nın (Eastasia) kötülüklerini anlatıp kınamaya başlar. Çünkü kendisine konuşmanın ortasında uzatılan notta, ülkenin lideri Ağabey’in, Okyanusya’nın yeni düşmanının Doğuasya olduğuna karar verdiği yazılıdır. Partinin pozisyonu, konuşmanın ortasında değişmiştir. Hatip de düşünmeden konuştuğu için, hiçbir farklılık sergilemeden bu yeni pozisyona uygun şekilde konuşmaya başlamıştır.

Bir diğer çarpıcı sözcük ise ‘unperson(yokkişi)’dır. Bu sadece devletin o kişiyi öldürmesiyle sınırlı bir eylemi ifade etmez. ‘Yokkişileme’ aynı zamanda, söz konusu kişinin varlığının, kitaplardan kayıtlardan silinmesi, fotoğraf ve haberlerinin yer aldığı her materyalin imha edilmesiyle gerçekleşir. Devletin lideri Ağabey’ce ‘unperson’ edilen kişinin bir muhabette adını anmak, bir hatırada varlığından bahsetmek, ‘suçdüşün’dür.

Devletin iyi yurttaşları, ‘suçdüşün’ işlememek için ‘crimestop (suçadur)’ yapar. Yani aklından, Big Brother’ın veya partinin söylemlerine aykırı bir düşünce geçtiğinde derhal düşünmeyi toptan bırakır. Kafasında asla bir şüphe oluşmasına izin vermez. Hem düşünmeye devam ederek suç işlerse ‘thinkpol’a (düşünce polisi) yakalanması da kaçınılmaz. ‘Joycamp(keyifkamp)’a kadar yolu var. Okyanusya’da rejim karşıtlarının hapsedildiği zorunlu çalışma kampının adı ‘joycamp(keyifkamp)’dır.

İyi yurttaşlar (prole), ‘suçdüşün’ işlemesinler diye ‘prolefeed’ ile meşgul edilir. ‘Prolefeed’, yığınların dikkatini devlet işlerinden uzaklaştırıp, zihinlerini meşgul etmek için sürekli devam eden eğlence yayınıdır. Gerçek Bakanlığı, halkı meşgul edecek ‘prolefeed’ kapsamında, muhtevasında  sadece spor, astroloji, adi cinayet haberleri, sansasyonel kısa romanlar içeren gazeteler çıkarır.

Yine Newspeak dilinde ‘eşitlik’ kelimesi sadece boy, ağırlık gibi fiziksel karşılaştırmalarda kullanılabilir. Sosyal, politik, hukuksal veya ekonomik bağlamda bu sözcük kullanılması ağır suçtur.

İki zıt düşünceye aynı anda inanıp savunmak

Orwell, Partinin, toplumu düşünsel fukaralıkta tutan propagandayı sürekli kılmadıkça, iktidarını sürdüremeyeceğinin farkında olduğunu anlatır. Bununla beraber, bu müthiş aldatmanın bilinmesi, parti içinde ve devlette içe dönük bir patlama riski de yaratır. İşte bu riski bertaraf etmek için Parti oligarşisi, düşünce üzerinde de, Orwell’ın ‘ikiyüzlü’ sözcüğüne benzer şekilde kullandığı ‘doublethink(ikidüşünceli)’ adlı düşünce sistemi geliştirmiştir.

Doublethink (ikidüşüncelilik), bir kişinin zihninde aynı anda iki zıt düşünceyi bir arada tutabilme, ikisine birden inanabilme potansiyelidir. Normalde psikolojide, insanın zihninde iki zıt düşünce taşıması ‘bilişsel ahenksizlik (cognitive dissonance)’ rahatsızlığına yol açar. Ama, parti mensupları, böyle bir ahenksizliğin şuurunda olmayacak hale geldikleri için hiçbir rahatsızlık yaşamazlar. Parti entelektüelleri bu ikidüşüncelik sayesinde, düşünce olarak birbirine zıt şeyler savunsalar da ‘hakikati’ ihlal etmedikleri konusunda vicdanları rahat kalır. Faşizmin temellerini atan yasa ve uygulamalar ile demokrasiyi/özgürlüğü aynı anda savunabilme olanağı sağlar ‘doublethink’.

Okyanusya’nın bütün meydanlarına yazılan ‘Savaş Barıştır’ , ’Özgürlük Köleliktir’ , ‘Bilgisizlik Kuvvettir’ sloganları işte bu nedenle onlara anlamsız gelmez. Yine kurumlar ve yasalar da bu ‘ikidüşünceli’ mantığa uygun şekilde adlandırılır. Örneğin, görevi, Okyanusya’nın düşmansız kalmamasını sağlamak olan, savaş işlerinden sorumlu Barış Bakanlığı (Ministry of Peace), özgürlük gibi devlet karşıtı talepleri ve gösterileri bastırmaktan ve işkenceli sorgulardan sorumlu Sevgi Bakanlığı (Ministry of Love), halkın Ağabey’i zora sokabilecek bilgileri öğrenmekten korumak için yalanlar üretmekle görevli Gerçeklik Bakanlığı (Ministry of Truth), yoksulluktan kırılan halkı, fakir olmadıklarına ikna edecek ekonomik istatistikleri hazırlamakla görevli Bolluk Bakanlığı (Ministry of Plenty) gibi bakanlıklar kurulmuştur.

‘’En Orwellian sözcük: Güvenlik’’

Orwell’dan sonra, ‘politik dile’ karşı duyarlılık, bilinçli kesimlerde kısmen artmıştır. Ancak, dünyanın büyük bölümünde hala yalan kelimelerle, gerçekliği olmayan veya muğlak kavramlarla geniş yığınlar manipüle edilmeye devam edilmektedir. Son yarım yüzyıldaki en ‘Orwellian’ sözcüklerden biri de ‘güvenlik’tir. ‘Güvenlik’ amaçlı çıkarılan tartışmalı yasaların çoğunun asıl amacı, muhalefeti denetim ve kontrol altında tutmaktır. Hele bir iktidar, bu tür yasalara karşı toplumsal duyarlılığı, itibarsızlaştırıyor, küçümsüyor ve dışlıyorsa art niyetli olduğu neredeyse kesindir. ‘Güvenlik’ yasalarının ‘özgürlüğü koruma’ bahanesiyle çıkarıldığı bir politik atmosfer ise, özgürlüğe, Bush’un ‘Irak’a Özgürlük’ operasyonu kadar soluk aldıracak bir atmosferdir.

Bushizm, işkenceye ‘zorlayıcı sorgu’, şehirlerin havadan bombardmanına ‘surgical strike’ gibi isimler takarak ‘newspeak’in en parlak örneklerinden bazılarını vermiştir. Yine Bush yönetimi, 11 Eylül’ün paranoyak ikliminde kendi muhafazakar tabanını korkutarak, ‘güvenlik’ sözcüğünü en fazla istismar eden yönetimlerden biri oldu. Destekçisi büyük şirketlerin vergi kesintisini ‘ekonomik güvenlik(economic security)’, yandaş silah üreticisi firmalara yeni silah ve güvenlik hizmeti ihaleleri vermeyi ‘iç güvenlik (homeland security), ülkenin en kıymetli doğal arazilerini yandaş petrol şirketlerine açmayı ‘enerji güvenliği (energy security)’ olarak adlandırarak topluma kolaylıkla kabul ettirdi. Bunlar itiraz eden herkesi, ülkenin güvenliğine kast eden hainler durumuna düşürdü.

Kelimeler, bizi yaşadığımız bütün politik perişanlıkların içinde tutmakta, sandığımızdan çok daha önemli rol oynuyor. Burdan çıkış da onların farkına varmakla başlar. Devletlerin ‘kelimelerle’ işaret ettiklerine baktığımız kadar bu kelimelerin anlamını, amacını tartışmıyorsak, ciddi bir sorunla yüzyüzeyiz demektir.

Eğer bir ‘Big Brother’a sahip olduğumuz hissine sahipsek ve Okyanusya bir fantezistan gibi değil de tanıdık bir yer gibiyse, 1984 yılı geçmiş bir tarih değil, geleceğimizdir.

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz