Skip to content
Menu

Jamaikalılar, koşuda neden bu kadar başarılı?

Usain Bolt’un 14 Ağustos günü 100 metre yarı finalinde koşarken Cameron Spencer tarafından çekilen bu fotoğrafı, bütün dünyanın son 10 günde en fazla konuştuğu görüntülerden biri oldu.

AMERİKA BÜLTENİ (20 Ağustos 2016)

Tıpkı maraton deyince birçok dünyalının aklına Kenya’nın gelmesi gibi 100 metre, 200 metre gibi hızlı koşularda da herkesin aklına ilk gelen ülke Jamaika. Elbette ki bu algının pekişmesinde son 8 yıldır bu koşulara damgasını vuran Usain Bolt’un etkisi büyük. 30 yaşındaki sprinter öyle bir küresel üne kavuştu ki, sosyal medyada, ‘Hangisi tüm zamanların en ünlü Jamaikalısı? Bob Marley mi Bolt mu?’ tartışması bile başladı.

Ancak Bolt, 2,7 milyon nüfuslü ada ülkesinin, olimpiyat kulvarlarında madalya kazanan tek şampiyon koşucusu değil. Jamaika, Rio Yaz Olimpiyat oyunlarında şu ana kadar 9 madalya kazandı ki tamamı parkur koşularında. Elaine Thompson kadınlar 100 ve 200 metrede altın madalya kazanırken, Omar McLeod da 110 metre erkekler engelli koşunun altın madalyasını Jamaika’ya kazandırdı. Bolt, tüm zamanların en hızlı atleti ünvanına sahipken, Bolt’un hemşehrisi ve kankası Yohan Blake tüm zamanların en hızlı ikinci atleti ünvanına (ünvanı ABD’li Tyson Gay ile paylaşıyor) sahip. Tüm zamanların en hızlı üçüncü kişisi Asafa Powell da Jamaikalı.

Peki, az gelişmiş olan bir ada ülkesini, dünyanın hız kulvalarının hakimi haline getiren sır ne? Bu sorunun yanıtı olarak bugüne kadar birçok teori dile getirildi. Jamaikalıların ‘hız genine’ sahip olduğu iddia eden teoriler de var, bir tür tatlı patates olan ‘yam’ın adanın en fazla tüketilen gıdası olmasına bağlayanlar da var. Jamaika toprağının alüminyum zengini olması ve bunun hamile kadınların beslenmesine etkisiyle, bebeklerde hızlı kas fiberlerinin gelişmesine katkı yaptığını iddia edenler de var. Bu teorilerin hiçbiri kesin bilimsel ispatlara sahip değil.

Çok daha ilginç bir başka teori ise Harvard Üniversitesi sosyologlarından Orlando Patterson tarafından New York Times’ta yayınlanan makalesinde dile getirildi. Ona göre Jamaikalı koşucuların sırrı, Jamaika devletinin son 100 yılda başarıyla uyguladığı halk sağlığı inisiyatifinde gizli.

1920’lerin dünyası, Jamaika gibi az gelişmiş ülkelerde sıtma, verem ve sindirim sistemi ile ilgili bazı hastalıklarla sistemli mücadelenin ilk kez başladığı yıllar. Sanatoryum kurmak veya düzenli gelişmiş çöp toplama sistemi oluşturmak gibi yöntemleri oldukça pahalı çözümlerdir. Indiana Üniversitesinin kamu sağlığının gelişimi konusunda uzman tarih profesörü James Riley’in de belirttiği gibi, ‘Jamaika’nın bu tür tesis ve sistemler kuracak parasal gücü yoktu’. Profesörü Riley, ‘Yoksulluk ve Uzun Yaşam Süresi: Jamaika Padoksu’ adlı kitabında, görece yoksul bir ülke olan Jamaika’nın, 20’nci yüzyılda yurttaşlarının ortalama yaşam süresini nasıl şaşırtıcı şekilde yükselttiğine dikkat çekiyor.

Rockefeller Vakfının, gelişmiş ülkelerdeki halk sağlığı stratejisinin bir benzerini oluşturması için temsilcisi Benjamin Washburn’ı Jamaika’ya göndermesi tam bir dönüm noktası olmuş. Doktor Washburn’ın hem İngiliz kolonyal yöneticileri hem de ada halkıyla aynı ölçüde başarılı ilişkiler kurabilmesi de çalışmalarında büyük başarı sağlamasına yol açar. Adanın en yoksul taşrasından başlayarak Kingston gibi şehirlere kadar, sivrisinek kontrolü (ağ kullanmak ve durgun suları azaltmak), sindirim sistemi hastalıklarının kontrolü (gıda için ek binalar inşa edip çöplerle temasını asgariye indirmek) konularında o günlerdeki en iyi uygulamaların yaygınlaşmasını sağlar. En fazla ölüme neden olan veremle savaş konusunda, taşıyıcıları sanatoryumlarda veya okyanusa göndererek izole etmek yerine evlerde izole etme stratejisini başlatır. Bu şekilde mücadele, Jamaikalılar için çok daha güç yetirilebilir bir mücadele olur ve daha fazla insan katıldığı için daha etkili sonuçlar alınır. 1920’lerin sonunda halk sağlığı bilincini okul çocuklarına aktif şekilde aşılayacak eğitim programı başlar. Washburn, bütün bu süre boyunca adanın her yerinde milyonu aşkın insan ile birebir görüşür. Ve bütün bu çabanın karşılığı çok geçmeden alınmaya başlanır. Daha 1930’ların ortasında çok daha sağlıklı bir nüfus oluşur. Bebek ölümleri dramatik şekilde azalır ve ortalama yaşam süresi yükselir.

Sonraki okul kuşaklarında ishalden, veremden veya sıtmadan ölümler nadir hale geldi. Öyle ki 1926’larda 36 olan ortalama yaşam süresi, Usain Bolt’un küçük bir Jamaika kasabasında doğmasından 9 yıl önce 1977’de 70’e yükselecekti.

Riley şöyle yazıyor: ‘’İşte bu, okullar aracılığıyla kuşaklara aktarılan halk sağlığı reform programı, Jamaika halkının genel sağlığında gelişmeye neden oldu ve bunun avantajını sporda kullanmaya başladılar.’’

Bu mücadelenin detaylarını NY Times makalesinde aktaran Orlando Patterson ise şöyle yazdı:

‘’Maliyeti en az spor olarak koşu, bu halk sağlığı hareketinin iyi bir meyvesi oldu. Usain Bolt, ilk koşu eğitimini, çocukluğunun az donanımlı taşra ilkokulunda yaptı.’’

Eğer, 1980’ler ve 1990’larda, Jamaika taşrasındaki o ilkokuldaki halk sağlığı uygulamaları olmasaydı, bizler, Bolt’un saatte 43 kilometrenin üzerine çıkarak insan hızının sınırını yükselttiğine tanık olma keyfi yaşayamayacaktık. Justin Gatlin (100 metrede Bolt’un rakibi) dışında herkes için büyük keyifti bu.

İLGİLİ BAZI HABERLER:

Yürüyüş sporcuları 1 kilometreyi sizin koşmanızdan hızlı katedebilir

Amerikalı olimpiyat sporcuları neden ek iş yapıyor?

Olimpiyat oyunlarının az bilinen bazı çarpıcı gerçekleri