“Dünyanın en güçlü kadını”
ABD Yüksek Mahkeme tarihinin en önemli ‘justice’lerinden biri olarak görülüyordu. Bunda, ‘ilk kadın üye olmasının’ neredeyse hiç payının olmaması ise çok daha çarpıcıydı.
ABD Yüksek Mahkeme tarihinin en önemli ‘justice’lerinden biri olarak görülüyordu. Bunda, ‘ilk kadın üye olmasının’ neredeyse hiç payının olmaması ise çok daha çarpıcıydı.
Tarihe, gerçeğini anlamaya çalışan sağlıklı bir bakışla yöneldiğimizde, mevcut kronik sorunlarımızın farkında bile olmadığımız köklerini, büyük felaket duvarlarına çarpmadan keşfederiz.
2010 yılında yaşamını yitiren New Yorklu tarihçi yazar Tony Judt, tarihe sağlıklı bakış ile özgürleşme ve refah ilişkisine dikkat çekerken “Tarihçinin asli görevi, toplumuna çoğu zaman rahatsız edici öyküleri anlatıp, neden böylesi bir rahatsızlığın müreffeh ve iyi bir yaşam için ihtiyacımız olan hakikatin ayrılmaz bir parçası olduğunu izah etmektir” diye yazıp ekliyor: “Gelişmiş bir toplum, kendisine haz verecek yalanlar yerine acı verici de olsa kendi gerçeklerini öğrenebilen toplumdur.”
CEMAL TUNÇDEMİR 21 Ocak 2023 7 Ekim 1989 sabahı, Doğu Berlin’deki Karl Marx Bulvarına toplanan ülke liderleri ve kalabalıktan kimse sadece bir ay sonra Berlin’de yaşanacakları bir kaç ay içinde Doğu Bloğu’nda olacakları tahmin bile edemezdi. O Ekim sabahı, Sovyetler Birliği, 22 milyon kilometrekarelik alanı ile dünyanın en büyük coğrafyasına, 6 milyondan fazla askeri ile […]
Ardern’in istifasını bütün dünyada ilgi çeker hale getiren ana neden, hiçbir yasal ve zorlayıcı neden olmadan, bir liderin, hem de genç ve popüler bir liderin, ülkesinin en değerli ve kudretli koltuğundan, katkı yapamayacağına inandığı için kendi isteğiyle kalkabilmesiydi.
Bazı ülkeler, çok büyük depremlerin bile afete dönüşmesini önlemeyi başarabiliyorken, bazıları orta büyüklükte depremlerde bile çok büyük afet yaşamayı sürdürüyor. Neden?
20 yıldır Sri Lanka’yı Rajapaksa ailesi üyeleri, yolsuzlukları, hukuksuzlukları ve berbat kararları ile ülkenin ekonomik olarak iflasına neden oldular.
“İfade ve basın özgürlüğü olmazsa, sessiz, ahmak itaatkâr bir yığına dönüşmemiz kaçınılmaz olur. Mezbaha sırasındaki koyunlardan bir farkımız kalmaz.”
Özgürlüğün ikinci kanunu der ki, baskıcı düzenden kurtaran bir değişim, devlet gücünü, bireyin hakları ve özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, ifade, basın ve protesto özgürlüklerine müdahale edemeyeceği şekilde frenliyorsa gerçek bir değişimdir. Aksi halde, sadece tiranlıkta nöbet değişimidir.
Fransız Aydınlanmasının iki önemli düşünürü Voltaire ve Rousseau, ömürlerinin son çeyrek yüzyıllarını gizli hayranlık-açık nefret-mutlak anlaşmazlık karışımı tuhaf bir yol arkadaşlığında geçirmişlerdi.
Aydınlanma Çağının zirve isimlerinden biri olacak Kant, sonradan ‘Aydınlanma’yı, Horatius’un Latince ‘sapere aude’ şeklindeki sözünü motto olarak benimseyen çağ olarak tanımlayacaktı. ‘Sapere aude’, lafzi olarak ‘bilme cüreti göster’ şeklinde çevrilebilir. Kant’ın kastettiği bilme/öğrenme cüreti ise, harici bir otoritenin (toplum, devlet, ebeveyn, sosyal çevremiz) dikte ettiğini bilme/öğrenme değil, insanın kendi aklını kullanarak bilme/öğrenmeye cesaret gösterebilmesidir. Bilmek/öğrenmek cesaret isteyen bir şeydir çünkü, bize ezberletileni tekrar etmenin konforu dışına çıkmamızı gerektirir. Devletin, ailemizin ve sosyal çevremizin ezberlettiği şablonları sorgulamak konfor bozucu sancılı bir süreçtir. Gerçeği öğrenmek doğrularımızı sorgulamaya neden olması ve bizi değişmeye zorlamasıyla oldukça sancılı bir iştir. Lakin tekamül ve terakkinin yegane yolu da bu aydınlanma cüretinden geçiyor. Bu nedenle Kant, aydınlanmayı, insan türünün ergenlikten çıkıp, olgunlaşma sürecine girişi olarak nitelendiriyordu.