‘Bir defasında ‘ben Amerika’yım’ diye kükredi; ‘Ben Amerika’nın tanımadığınız parçasıyım. Bana alışın. Siyahım, kendimden eminim, kendimi beğenmişim… Adım benim adım, sizin değil. Dinim benim dinim, sizin değil. Hayattaki hedeflerin benim hedeflerim sizin değil. Bana alışın!’
Bu iki Amerika’nın hikayesi... Hem iyi zamanların hem kötü zamanların öyküsü. Hem bir akıl çağının hem de aptallıkların sahnesi... Hem apaydınlık bir öykü hem de karanlıklar barındıran...
İki Nobel ödüllü fizikçinin, teorik fizik - deneysel fizik tartışması bize ne anlatır? İşte pasifist Einstein ile Nazi propagandisti Lenard'ın ibretlik mücadelesinin perde arkası:
‘’Böyle bir şeye tevessül etse de etmese de, sınai askeri yapının devlette gayrimeşru tesir kazanmasına karşı tetikte olmalıyız. Böylesi yersiz bir gücün büyüme potansiyeli var ve bunda ısrar edecek. Bu ittifakın demokratik gelişimimizi ve özgürlüklerimizi tehdit edecek boyuta gelmesine izin vermemeliyiz’’
An gelir insan artık yeter der, daha fazlasını kaldıramam der ve taşar. O an geldiğinde, ‘artık yeter!’ diye bağıran, çelimsiz bir terzi kadın bile olsa, en güçlü düzeni sarsar, alt üst eder.
Tam 114 yıl önce bugün Beyaz Ev’den (White House) basit bir akşam yemeğine dair bir basın açıklaması yapıldığında, kimse ülkenin karışacağını düşünmemişti.
Çıkarları farklı, hedefleri farklı, devlet anlayışları farklı 55 delege, toplantılara başladıktan 3 ay 23 gün sonra 17 Eylül 1787 günü, Amerikan Anayasası üzerinde anlaştılar.
ABD’de bir zamanlar aralarında ABD başkanları, Kongre üyeleri, yargıçlar, sanatçılar, Mekke, Elmas, El Kuran, El Melaike, Ali vb isimler verdikleri mabedlerinde, başlarına fesler takıp, sarıklar bağlayıp Müslümanlar gibi selamlaşıyorlardı.