Skip to content
Menu

İskoçya referandumu; Batı dünyasındaki bölünme rüzgarı nerede duracak?

 

 

CEMAL TUNÇDEMİR 

Perşembe günü bütün dünyanın gözü İskoçya’da olacak. 4 milyonu aşkın İskoç, 18 Eylül 2014 günü sandığa giderek, İngiltere ile Büyük Britanya Krallığı’nı oluşturdukları ve 1707 yılından beri devam eden siyasi birlikteliklerinin devam edip etmeyeceğine karar verecek. Önce bir karışıklığı kendimce netleşetirmeye çalışayım. Bizim İngiltere demekte ısrar ettiğimiz ülkenin adı aslında 1801 yılından beri Birleşik Krallık (United Kingdom)’tır. İngiltere ise, Galler, İskoçya ve başkenti Belfast olan Kuzey İrlanda ile birlikte bu krallığı oluşturan 4 alt-devletten sadece biridir. Britanya bir devlet adı değil, üzerinde İngiltere, İskoçya ve Galler’in yer aldığı adanın adıdır. İskoçya ve İngiltere’nin 1707 yılında kurduğu ortak krallığın adı Büyük Britanya Krallığı’ydı ama 1801 yılında İrlanda’nın da katılmasıyla ülkenin adı ‘Birleşik Krallık’ oldu. İrlanda’nın özellikle güneyinde kalan büyük bölümü 1922 yılında birlikten ayrıldı ve sonrasında başkenti Dublin olan İrlanda Cumhuriyetini kurdu. TRT futbol spikerlerinin ‘Serbest İrlanda’ dediği ülke yani. Diğerleri ise ülkenin bugünkü resmi adı olan Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı veya kısaca Birleşik Krallık olarak yola devam etti.

England (İngiltere), vaktiyle adayı işgal eden Cermen (Germen) kavimlerin en büyüğü olan Anglo’lardan alıyor adını. “Anglo-land” Anglo ülkesi demek. İtalyanlar bu ülkeye “İnglaterra” dedi. “Terra” İtalyancada toprak ya da ülke anlamına geliyor. Biz de, bu ülkeyi ilk Akdenizlilerden öğrendiğimiz için bu şekilde adlandırıyoruz. İngiliz, Anglos’un Latinize olmuş söylenişinden geliyor. İngiltere, Birleşik Krallık’ı oluşturan diğer 3 alt-devletin aksine, kendine ait bir parlamento ve hükümete sahip değil. Krallığın başkenti Londra’daki Birleşik Krallık Hükümeti ve Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından yönetiliyor. İngiltere’nin de Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya’daki gibi bir ulusal parlamento ve hükümete sahip olması gerektiği tartışmaları bugüne kadar sonuçsuz kalmıştı. Sadede geleyim; İskoçya ve  İngiltere zaten iki ayrı devlet ve İskoçya İngiltere’den değil, Birleşik Krallık’tan bağımsızlık için referanduma gidecek.

İskoçya, Britanya adasının kuzey kesiminde kurulu. Başkenti Edinburgh ama en büyük şehri Glasgow. İskoçlar, Anglo Sakson kökenli değil. Tıpkı İrlandalılar ve Galler halkı gibi Kelt-ik ya da TRT futbol spikerleri ve Boston’luların deyişi ile ‘seltik’ kökenli. Bu arada Biz bugün sadece başkenti Cardiff olana ‘Galler’ diyoruz ama İskoçca da, İrlandaca da aslında birer ‘Gal’ dili. Bizim ‘Galler’ dediğimiz ülkeye bütün dünya ‘Wales’ diyor. Biz bütün bu isimleri baştan karıştırınca sonradan toparlayamamışız sanırım. Hepsine birden  ‘İngiltere’ deyip çıkmışız işin içinden. O yüzden de İskoçya’nın nerden bağımsızlığını kazanacağı kafamızı karıştırıyor.

Ama varsın derdimiz bu olsun. İskoçya’nın bağımsızlık referandumunun sonucu, sadece 300 yıllık Birleşik Krallığı değil Avrupa’yı da tarihi bir yol ayrımına getirmiş durumda. Sadece politikacıların değil, tarihçilerin, stratejistlerin, ekonomistlerin, coğrafyacıların, Downton Abbey izleyicisinin, herkesin kafası karışık. Londra çok belli etmiyor ama İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılmasının uluslararası statüsünü sarsabileceğinden endişesi de yok değil. BM Güvenlik Konseyi’ndeki koltuğu ile G8 üyeliğinin akıbeti ciddi endişe kaynağı. Koltuğun otomatik olarak kaybedilmeyeceği belirtiliyor ama bölünme durumunda o koltuklarda eski gücünde oturamayacağı açık. Bunlar ‘küresel güvenliği’ de çok yakından ilgilendiren oldukça hayati konular. Ama ‘Birleşik Krallık’ için en büyük endişe kaynağı İskoçların ayrılması durumunda, uluslararası kredi bulma kredisinin azalması ihtimali. ABD’den sonra dünyanın en borçlu ülkesi Birleşik Krallık. Ve İskoçya, ülkenin birçok petrol yatağının bulunduğu yer.

İskoçya da aynı yöntemle bölünebilir

En büyük avantaj gibi görülse de petrol, İskoçya için de bağımsızlıktan sonra kafa karışıklığının ve başağrısının başlayabileceği yer aslında. Eğer İskoçya, bağımsızlık talebinde bulunabiliyorsa ve nüfusa bakılmaksızın petrol coğrafyasındaki payını isteyebiliyorsa, Orkney ve Shetland niye aynı şeyi yapmasın ki..? İskoçya’yı bağımsızlık referandumuna taşıyan Başbakanı Alex Salmond’un teorisine göre, Kuzey Denizi’nde çıkarılan petrolün geliri ‘coğrafi paya’ göre iki ülke arasında dağıtılacak. Bu durumda petrol gelirinin yüzde 90’ı İskoçya’ya gidiyor. Edinburg’taki milliyetçi havadan oldukça uzak adalar burda öykümüze dahil oluyor. Britanya’nın kuzeydoğusundaki 70 adadan oluşan Orkney adaları ile, onların 80 kilometre daha kuzeydoğusunda bulunan Shetland adaları da aynı kuralı kullanarak bağımsızlık ve petrol payına ortak olmak isteyebilir. Bu durumda 7 bin kişinin yaşadığı Lewrick kasabasının Avrupa’nın Dubai’si olması kaçınılmaz. 20’nci yüzyılda Arap yarımadasında oluşana benzer petrol derebeylikleri görmek gibi beklemediğimiz bir aksiyona seyirci olabiliriz. Hele Britanya’nın kuzey batısında, Atlas Okyanusu içinde yer alan ve İskoç kültürü ve hatta dili ile pek ilgisi olmayan Hebrides adalarının da bu kez İskoçya’dan aynı şekilde bağımsızlık talep etmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Başkenti Rockall olacak bu adalar devleti de petrol ve doğal gaz geliri ile oldukça müreffeh bir yaşam sürebilir. Niye Edinburg’un eline baksınlar ki..?

300 yıllık Birleşik Krallık’ın sonuna geldikse, Galler, İskoçya’dan daha fazla bağımsızlığı hakediyor. İskoçlar daha tarih sahnesine yeni çıkarlarken Galler bir devlet olarak vardı. Bir de Britanya adasının güney batı ucundaki bir yarımada üzerinde kurulu Cornwall özerk yapısı var. Kendi bayrağı ve kendi milli marşı bile var buranın.

İskoçya’nın bağımsızlık referandumu sadece Britanya adasının başını ağrıtmıyor. Kendi içinde benzeri taleplerle uğraşan birçok BATI ülkesi parmaklarını kavuşturmuş ‘hayır’ oyu için dua ediyor. Ama peki ya ‘evet’ çıkarsa..? Batı dünyasındaki azınlıklara ait bir çok siyasal hareketin kulağı İskoçya’dan gelecek ‘Yes’ sesinde…

Po Ovası, ayrılıkçı zengin yuvası!

Sonuçta İtalya dediğimiz ülkenin ‘ulusal birliği’,  Londra metrosundan daha eski değil. Sık sık ‘ne çekiyoruz bu fakir güneyi sırtımızda diye söylenen’ İtalya’nın kuzeyi yeniden hareketlenebilir. Po Ovasının (Padenia) olduğu bölgenin İtalya’dan ayrılması için uzun süredir mücadele eden Lega Nord (Kuzey Ligi) partisi, işsizliğin ülke genelinde yüzde 15’in üzerine çıktığı bugünlerde İskoçya referandumunu yakından izlediklerini açıkladı. İtalyanın zengin sanayi bölgesi olan Po Ovası sakinleri, vergi gelirlerinin ülkenin fakir güneyine transferine karşı çıkıyor. Kişi başına milli gelir kuzeyin önemli şehri Milano’da 32 bin Euro’nun üzerindeyken, ülkenin güneyinin milli gelir ortalalaması bunun ancak yarısına ulaşabiliyor. Lega Nord’un en önemli sloganı bu sebeple, ‘Hırsız Roma’. Ayrılıkçı düşünceyi politik harekete dönüştürmüş küçük bir İtalyan bölgesi daha var var; Güney Tirol ya da Süd-Tirol. Yüzde 80’i Almanca konuşanlardan oluşan bölgenin Bağımsız Güney Tirol adlı ayrılıkçı partisinin lideri Eva Klotz, İtalyan resmi makamları ile İtalyanca konuşmak zorunda kalmalarını, ‘linguistik emperyalizm’ olarak nitelendiriyor. Klotz, yakın zaman önce bölgede 61 bin seçmenle yaptıkları ankette yüzde 90’ın İtalya’dan ayrılma yönünde oy kullandığını açıkladı. Klotz’a göre bu, bölgenin yakın gelecekte ya ‘tam bağımsız’ olacağını ya da ayrılarak Avusturya’ya bağlanacağının işareti.

Katalanların referandumu 9 Kasım’da

barcelona
Barcelona’da haftasonunda yürüyen milyonlarca Katalan, bağımsızlık istedi.

İspanya’nın, kalbi Barcelona olan Katalonya bölgesi de bir süredir bağımsızlık talebini yeniden yükseltmiş durumda. Son olarak geçtiğimiz hafta sonu milyonlarca Katalan yeniden sokaklara dökülerek dev bir yürüyüş gerçekleştirdi. 7,6 milyon Katalan, 9 Kasım’da sandık başına giderek İspanya’dan bağımsızlıklarını oylayacak. İskoçya referandumundan önemli bir farkı olacak bu referandumun. İspanya hükümeti, referandumun sonucunu tanımayacağını açıklamış durumda.

Kanada, Quebec’te hareket var

1995 yılındaki bağımsızlık referandumunu yüzde 49.4 ile kılpayı kaybettikten sonra sessizleşen Kanada’nın Quebec eyaleti ayrılıkçı hareketi, İskoçya’nın referandumu ile birlikte yeniden hareketlendi. Quebec’in yaklaşık 8 milyonluk nüfusunun büyük bölümünü Fransızca konuşanlar oluşturuyor. Kanada Parlamentosu 2006 yılında kabul ettiği bir karar tasarısıyla, Quebec’i ‘Birleşik Kanada içinde bir ülke’ olarak tanımlamıştı. Ancak bunlar, Quebec’in ayrı bir devlet olmasını isteyen ayrılıkçı hareketi tatmin etmeye yetmedi.

Batı Avustralya

Aslında 1933 yılında ayrı bir devlet olmayı denemişlerdi. İskoçya referandumu, benzeri bir referandumun burda yeniden gündeme gelip gelmeyeceğini akıllara getirdi. Ancak ortada bir engel var; Avustralya Anayasası’na göre ‘ayrılma referandumu’ndan çıkan sonuç yetmiyor. Ülkenin diğer eyaletlerinin tamamının da bu kararı resmen tanıması halinde referandum kararı geçerli olabilir. Batı Avustralya, ülke anayasasına aykırı olarak tek taraflı bağımsızlık ilan edebilir. Ancak şu koşullarda o da zor görünüyor.

Bosna Hersek

Hiç şüphesiz Bosna Sırpları da İskoçya referandumunu yakından takip edenler arasında. İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılma kararının, kendilerinin Bosna Hersek’ten ayrılıp kendi devletlerini kurma şansını yükselteceğine inanıyorlar. Bosna Sırplarının (RS) lideri Milorad Dodik, ”İskoçya’da, İtalya’da, Katalanya’da olanları izliyoruz. RS bu örneklerden çok önemli deneyimler ediniyor.” diye konuştu. Dayton Antlaşması ülkede iki idari yapı oluşturmuştu. Müslüman-Hırvat Federasyonu ile Bosna Sırp Cumhuriyeti, ülkenin dışişleri, finans ve savunma konularında yetkili merkezi devletine zayıf bağlarla bağlı. Bosna’daki Sırpların savaş sonrası oluşan bu devlet yapısını çok benimsedikleri söylenemez. Bir şekilde bu yapıdan ayrılmak Sırplar arasında oldukça güçlü bir düşünce.

Texas

Texas, ABD’ye katıldığı 1845 yılından beri sık sık ayrılmayı gündeme getiriyor. 250 bin üyesi olan Milliyetçi Texas Hareketi de İskoçya’daki referandumu yakından takip edenler arasında. Grup, Facebook sayfasında, ”Texas’ın İskoçya’dan ve diğer bir çok bağımsız devletten daha müreffeh bir devlet olma şansı var. Bizim sıramız geliyor. Biz hazırız.” diye yazdı.

Fransa’da Basklar, Korsikalılar, Bretonlar

İngiliz Kanalı’nın güney ucunda ‘Küçük Britanya’ denen yarımadadaki Kelt kökenli Bretonlar, İspanya sınırınaki Fransa Bask bölgesi ile Akdeniz’deki Korsika adasının ayrılıkçı hareketleri de İskoçya’daki referandumu çok yakından izliyor. Fransa, Avrupa’da ‘Fransız kimliği’ dışında bir iç kimliği tanımayan tek ülke konumunda. Fransız kökenli olmayan bu üç bölgenin sakinleri ise İskoçya’daki referandumun en azından kısa vadede kültürel ve yerel öerkliklerini güçlendireceği inancında. Breton Partisi lideri Yves Pelles, İskoçya’daki gibi barışçıl bir referandumun Fransa’da olabileceğinin düşünülemeyeceğini belirterek, Fransa’nın bu konuları konuşmamaktaki inatçılığına dikkat çekiyor. Bir başka Breton milliyetçi politikacısı Herri Gourmelen ise, İskoçya’daki referandumun kendileri için çok daha iyi sonuçlar doğuracağı konusunda daha iyimser. Ayrılıkçı hareketin çok daha geniş toplumsal destek bulduğu Korsika’nın ayrılıkçı partisinin lideri Peter Poggioli ise, ‘Bildiğimiz Avrupa’nın sonuna geldik. Küçük devletsiz milletlerin kültür, dil ve doğla kaynaklarını sömürme üzerine kurulu büyük devletler çağı bitiyor’ iddiasında.

”Tarihin bir arızası, Belçika”

Belçika’da ‘Flemenkçe’ konuşan Flemenler, Fransızca konuşan ve görece daha yoksul olan Wallonlardan ayrılmak istiyor. Bu istek ülkede politik istikrarı da etkiliyor. 2008 – 2011 arasında dört ayrı başbakan ülkeyi yönetti. Son olarak 2011 Aralık ayına kadar tam 589 gün süren hükümet kurma pazarlıklarıyla, dünya en uzun sürede hükümet kurma rekorunu kırdı. Eski başbakan Yves Leterme, 2010 yılında, Belçika’nın varoluşunu ‘bir kral, bir milli futbol takımı ve birkaç bira markasından başka bir şeyi olmayan tarihin bir kazası’ olarak nitelemesi, herşeyin özeti aslında. Wallon’lar ise bölünme halinde bağımsız kalmak yerine Fransa’ya katılmayı hesaplıyor. Ancak ayrılma yönündeki bu iştaha rağmen, ayrılıkçı partilerin aldığı düşük oy oranları da hem kafa karışıklığını hem de siyasal belirsizliği devam ettiriyor.

Bütün 1990’lı yılları Avrupa’nın birleşmesi öyküsünü izleyerek geçirdik. Avrupa Birleşik Devletleri’nin eli kulağındaydı. Avrupa’nın birleşme öyküsünün parıltısı, Ortadoğu Birleşik Devletleri, Afrika Birleşik Devletleri, Asya Birleşik Devletleri gibi bir çok fikre ilham kaynağı oluyordu. Son birkaç yıldır ise, Avrupa’nın mevcut ülkelerin bile bölünmesi sürecini izliyoruz.

İskoçya’nın bağımsızlığı, eğer gerçekleşirse, Avrupa’da ve dünyada nadir görülen şekilde ‘savaşsız’ olacak. Çek Cumhuriyeti ile Slovakya’nın 1993’teki barışçıl ayrılığı ile Norveç’in 1905 yılında İsveç’ten barışçıl şekilde ayrılığı dışında bütün ayrılıklarda kan dökülmüştü. Avrupa’daki bu çılgın bölünme rüzgarı nerde durur kimse tam kestiremiyor. Bu bölünme rüzgarının dünyanın geri kalanında benzer sorunları olan diğer bir çok devletin birliğine nasıl etki edeceğini kimsenin kestiremediği gibi… İşte bütün bu sebeplerle sadece Britanyalılar değil bütün dünya gözünü İskoçya’dan çıkacak sonuca dikmiş durumda.

Bütün bu heyecan verici aksiyon İngiltere’de geçince, fantazya ile gerçek de epey karışıyor haliyle. Shrek (Mike Myers), Harry Potter (J.K. Rowling), Alex Ferguson, Beatles (P. McCartney), Stephen Hawking ve daha nicesi ‘hayır’ oyu için sahada kampanya yürütüyor. Yıllarca Kraliçe’nin düşmanlarına karşı maceradan maceraya koşan James Bond (Sean Connery) ise bu kez Kraliçe’nin karşısında ‘evet’ mücadelesinde…

Hiç şüphesiz, Mel Gibson, dünyanın başına büyük dert açtı…