Skip to content
Menu

Kentten köye göç çağı mı başlıyor?

goc

CEMAL TUNÇDEMİR

M.Ö. 7000 bin yılında dünyanın en kalabalık 3 şehrinden ikisi bugünkü Ürdün’de biri ise Anadolu’daydı. O dönemde yer yüzünün en kalabalık şehri olan Çatalhöyük’ün nüfusu sadece 1000 kişiydi. Bin yıl sonra M.Ö. 6000 yılında ise Çatalhöyük’ün nüfusu tam 3 kat artacak ve 3000 gibi muazzam bir rakama ulaşacaktı. Sonraki 7 bin yılda nüfusu 1 milyonu aşan birkaç şehir oldu ama insanlığın büyük bölümü kırsalda yaşamaya devam etti. 19’ncu yüzyılda sanayi devrimi ile beraber bu alanda dev bir sıçrama yaşandı. 19’ncu yüzyılın ortalarında Londra nüfusu 2 milyonu aşan ilk şehir oldu. 20’nci yüzyıla girilirken Londra’nın nüfusu 5 milyonu geçmişti. Ve 20’nci yüzyıl tam bir şehir patlamasına sahne oldu. İnsanlık tarihinin en büyük en kitlesel göçü başladı. Dünyanın dört bir tarafında dev kentsel yığınlar ortaya çıktı.

Bugün sadece Tokyo metropol bölgesinde 30 milyona yakın insan yaşıyor. Pakistan’da 8, Meksika’da 12 ve Çin’de tam 100 tane ‘’milyonluk’’ şehir var. Birlemiş Milletler’e göre şehre göç bugünkü hızda sürerse, 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 70’i kentlerde yaşıyor olacak.

Aslında şehirler halen, yer yüzündeki karasal alanın yüzde 3’ünü kaplıyor. Dünya Bankasının, 2009 küresel kalkınma raporuna göre de küremizdeki insan nüfusunun yüzde 95’i, yeryüzü karasal alanının yüzde 10’luk kısmında yaşıyor. Peki insanları bu yığılmaya iten ne oldu? Köyden kente göç patlamasının bir numaralı itici gücü ‘ekonomi’ oldu. Bir yandan tarım teknolojisinin daha az insana ihtiyaç duyacak şekilde gelişmesi, diğer yandan sanayileşme ve yaygınlaşan hizmet sektörünün şehirlerde daha fazla iş imkanı doğurması yığınları kentlere çeken en önemli neden. Şehirlerde kırsal kesime göre çok daha kaliteli alt yapı hizmetleri var. İş dünyası da, nitelikli iş gücü, alt yapı hizmetleri nedeniyle üretim tesislerini şehirler çevresinde kuruyor. Göçün bir diğer önemli nedeni ise ‘can sıkıntısı’ydı. Şehirlerde düzenli geliri ve düzenli boş vakti olan insan yığınları oluşurken bu da, tiyatro, eğlence, sinema, spor gibi aktiviteler ile restoranlar gibi hizmet sektörlerinin sayısını artırdı. Şehirler, köylere göre daha ‘eğlenceli’ yerler haline geldi.

Trend uzmanları bütün bu pozitif ve zincirleme gelişme sürecine ‘Urban Agglomeration(Kentsel Yığılma)’’ adını veriyor. Ancak dünyanın büyük bölümünde şehirleşme bu şekilde sağlıklı ve nitelikli gerçekleşmiyor. Londra, Paris, New York ya da Berlin’de gerçekleşen ‘agglomeration’ ile Mumbai, Mexico City, Yeni Delhi, Şanghay, Kalküta, Karaçi, Kahire, Manila, Lagos, Cakarta, gibi dünyanın en büyük kentsel yığınlarındaki ‘agglomeration’ların niteliği çok farklı. İkincilerdeki niteliksiz ‘agglomeration’, on milyonlarca insanı, elektrik, temiz su ve internet gibi temel hizmetlerden yoksun dev gecekondu mahallelerine mahkum ediyor. Bugün Mumbai nüfusunun yüzde 62’si ‘slum’larda (gecekondu) yaşıyor.

Gecekondu mahallesinde yaşamıyorsanız bile, büyük şehirlerde yaşamanın maliyetleri var: Suç, gürültü, bulaşıcı hastalıklar, betonlaşma, yeşilden ve topraktan yoksunluk, yüksek geçim maliyeti, trafik, korkunç bir hızla sürekli yükselen emlak fiyatları… Geçtiğimiz aylarda medyada yer alan haberlerde de görüldüğü gibi, Avrupa karasının kırsal kesiminde dev bir şatoyu satın almak, New York veya Londra’da bir apartman dairesi satın almaktan çok daha ucuz mümkün olabiliyor. Ancak insanlar, büyük şehirlerin sağladığı diğer olanaklar karşısında bu maliyetleri göze alarak şehre yine de göç edegeldiler.

Peki bu trend, köylerde veya kırsal kesimde kimse kalmayıncaya kadar devam mı edecek? Tarih boyunca düz bir çizgide ilerleyen tek bir ekonomik trend bile yok. Ülkeler zenginleştikçe, alt yapı hizmetleri, su, yüksek kaliteli ulaşım hizmetleri, ülkelerin kırsal kesimlerine de yayılmaya başlıyor. Bu da son yıllarda dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde kırsal kesimde yaşamın niteliğini değiştiriyor.

Ama bunun da ötesinde, son 20 yılda ortaya çıkan yeni bir fenomen kırsalın 100 yıllık kara talihindeki en önemli değişimi temsil etmeye başlıyor. O fenomenin adı internet. İnternet insanlığın en kitlesel trendlerinden birini yani köyden kentlere göçü sarsıyor. Çünkü internet, insanlara, şehirde fiziksel olarak bulunmadan, şehrin birçok olanağından yararlanma fırsatı sunuyor. Bir dağ köyünde yaşayan biri bile internet bağlantısı varsa, ‘agglomeration’un parçası olabiliyor. Bugün bir çok ülkede köylerde, kasabalarda, ilçelerde yaşayanlar da, şehirde üretilen güzel ürünleri, internet üzerinden sipariş ederek ertesi gün kapısında bulabiliyor. Dağ başında bir köyde, bir sahil kasabasında veya bir orman köyünde yaşarken, fikirlerini dünya ile paylaşabilip, dünyada üretilen tüm fikirleri takip edebiliyor. Hatta, hiç şehre gitmeden, internet üzerinden her konuda çok kaliteli eğitim olanağı bile bulabiliyor. Sosyal medya aracılığıyla dünyanın her yerindeki insanlarla iletişim kurup fikir alışverişinde bulunuyor. İnternet sayesinde dünyadan habersiz kalmayıp, politik süreçlere müdahil olabiliyor.

İnternetin yanı sıra, rüzgar ve güneş enerjisi üretimini pratikleştiren teknolojinin ilerlemesi ve özellikle de üç boyutlu yazılımın (3D printing) evde üretim olanağı getirecek şekilde gelişmesinin dünyada yeni bir merkez-kaç eğilim çağı başlatacağını öngörenlerin sayısı hiç de az değil. İnsanların evlerinin bir odasını başka ülkelerden insanlara günlük kiraladığı iş sistemine dayanan Airbnb’nin kurucu CEO’su Brian Chesky, geçtiğimiz günlerde Aspen Ideas Festival’de, ‘köy’ün yeniden sahneye çıktığına dikkat çekmiş ve ‘’Makro düzeyde baktığımızda sonunda köye geri döneceğiz ve kalan şehirler de yeniden ‘mahalle/cemaat’ kültürünün yükselişine sahne olacak’’ diye konuşmuştu.

Özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde, her geçen gün daha fazla insan, şehrin gürültüsünü, dar ve pahalı yaşam koşullarını, suç ve hastalıkla dolu ortamını terk ederek, kırsal kesimde daha ucuz daha kaliteli daha doğal yaşama taşınıyor. Üstelik de internet sayesinde kentteymiş gibi yaşamaya da devam ederek… Bu tersine göçü gerçekleştirenlerin sayısı, her gün daha fazla firma internet üzerinden ticarete yöneldikçe de, diğer ülkelere de yayılıyor.

Bütün bunlar, BM’nin 2050 öngörüsünün gerçekleşmeyebileceğinin, 20’nci yüzyıl boyunca patlayan köyden şehre göç hızının yavaşlayabileceğinin ilk işaretleri olabilir… Ve hatta kimbilir, belki de kentten köye göç çağının başladığının…

(Not: Bu yazının ilk hali, 2013 yılında yayınlanmıştı)