Skip to content
Menu

FED’in faiz kararı hakkında sormaya utandığınız 10 soru

AMERİKA BÜLTENİ (24 Aralık 2015)

Hafta boyunca gazetelerde haberlerde FED’in 2006 yılından beri ilk kez faiz artırımına gittiğini duydunuz. Aslında bu ihtimali de aylardır okuyor dinliyordunuz. Ekonomistler ve konuyu bilenler hararetle böylesi bir artışın ekonomiye etkilerini tartışıp durdular. Bütün bu haberlerden yorumlardan dolayı önemli birşeyler olduğunu tahmin etmekle beraber tam olarak ne olduğunu anlamakta güçlük çekenler için işte 10 soruda FED faiz artırımı kararı:

FED nedir?

FED, Amerikan merkez bankası yani Federal Reserve System için Amerikan medyası ve kamuoyunda kullanılan kısaltma. 1913 yılında kuruldu. Federal Rezerv Sistemi, ABD Başkanı tarafından aday gösterilip senatonun da onayı ile 14 yıllığına bu göreve gelmiş 7 üyeden oluşan FED Genel Kurulu, bir kısmı ABD başkanı tarafından aday gösterilmişlerden oluşan Federal Açık Piyasa Komitesi, merkezleri ABD’nin büyük şehirlerinde olan 12 bölgesel merkez bankası, bazı özel Amerikan bankaları ile danışma kurullarından oluşan bir yapı. FED, ABD’de para arzı ve bankacılık sisteminden sorumludur.

Faiz oranı nedir ve neden FED’in kontrolünde?

Borç verenin, parasının kullanılması karşısında alacağı kar oranına faiz denir. Yüzde 5 faiz oranı, bir yıllığına 1000 dolar borç verenin, yıl sonunda bu paranın yanı sıra 50 lira daha tahsil etmesidir. Bir finans sisteminde farklı kredi türleri için farklı faiz oranları vardır. Mortgage kredisinin faiz oranı farklıdır, kredi kartının faiz oranı farklıdır, iş kredilerininki ayrıdır. Ekonomistler ‘FED faiz oranını artırıyor’ dediğinde kastettikleri faiz oranı, ‘ABD federal fonlarının (federal funds)’ faiz oranıdır. Bu büyük bankaların birbirleri arasındaki kısa vadeli para alışverişleri için birbirlerinden tahsil ettikleri faiz oranıdır.

Yalnız burada bilinmesi gereken şudur: FED bu faiz oranını belirlemez. Bir hedef olarak belirleyip gerçekleşmesini sağlar. Gerçekleşmesini ise piyasaya para arzederek veya para çekerek sağlar.

Elbette ki FED’in faiz artırma kararı sadece federal fonların faiz oranlarını etkilemez. FED federal fonların faiz oranını aşağı veya yukarı yönlü hareket ettirmeye başladığında diğer bütün faiz oranları da buna bağlı olarak aynı yönde hareket etmeye başlar. Yani FED’in faiz artırımı kararı nihayetinde bireysel tüketicinin, ister araba, ister ev almak için kullandığı kredi veya kredi kartı borcunun faiz oranını da artırır.

FED’in faiz artırımı kararı neden bu kadar gündem oluyor?

Özünde FED’in faiz kararı, bankerler dışında kimse için önemli olmamalı. Ancak ekonomi dünyasındaki etkileri oldukça geniş oluyor. Yani faiz artırımı kararı ekonomiyi sakinleştirme veya teşvik etme yönlü kullanılabilen bir mekanizma gibi görülüyor. Örneğin, mortgage kredisi arttığında, insanlar için yeni ev almak da daha zor hale geliyor. Bu da inşaat sektöründe istihdamı olumsuz etkiler. Yatırım kredisi yükseldiğinde, yeni fabrika kurmak zorlaşır ve bu da dolaylı birçok etkiye neden olur.

Bunun tam tersi yönde de etkiye neden olabilir. Ekonomik faaliyetler krediye olan talebi artırdığında faiz de artar. Para, ekonomik faaliyetin ana yakıtıdır. İnsanlar, eskiden harcadıklarının daha azı harcama yaptıklarında o ekonomide durgunluk oluşur. Daha fazla harcama yaptıklarında ise o ekonomide yükselme yaşanır. İnsanların cebine çok para konduğunda, üreticilerin ürünlerine talep de yükselir. Bu da daha fazla ekonomik aktivite ve daha fazla istihdam demek. Yani, faiz artırımı veya indirimi kararı denge arayışıdır.

FED Aralık toplantısında ne yaptı?

FED, 2008 yılından beri her toplantısında faiz oranını sıfıra yakın tuttu. Ancak bu ayki toplantıda faiz oranı hedefini 0.25 puan artırma kararı aldı. Bu, 2006 yılından beri ilk yükseltme kararı. Öte yandan açıklamasında bir sonraki artışını yapmak için acele etmeyeceğini, ekonominin büyümesine de alan tanıyacağının sinyalini de verdi.

Düşük faiz oranı ekonomi için iyi birşeyse neden sürekli düşük tutulmuyor?

Ekonomide çok fazla para bulunmasını sağlamak bir noktaya kadar işe yarıyor da ondan. Ekonomik durgunluk (resesyon) zamanı piyasada oldukça fazla tembel kaynak var. İnsanlar işsizdir, fabrikalar kapasitelerinin altında üretim yapar, tırlar gemiler çoğu zaman boş olarak bağlıdır vb… Düşük faiz politikasıyla piyasaya bol para pompalamak, bu tembel kaynakları verimli hale getirecek ve ekonomik faaliyeti büyütecektir.

Ancak düzenli olarak büyüyen ekonomide de farklı bir işleyiş olur. FED, büyüyen bir ekonomide faiz oranını indirirse bunun sonucu olarak fiyatların artması yani enflasyon yüksek olasılık haline gelir. Yeni ekonomik büyüme olmadan sadece fiyatlar yükselir.

ABD’de 1970’lerin sonunda bu yaşandı. FED, faizi yükseltmenin ekonomiye zarar verebileceği endişesiyle, faiz oranını çok uzun süre aşağıda tuttu. Bu da ülkede iki haneli enflasyona ve ekonomide kaosa yol açtı. Faizleri artırdığında artık çok geçti. FED’in karar alıcılarının çoğu bu dönemi yaşayan yaşta kişilerden oluştuğu için bu kez çok gecikmek istemediler.

Düşük oranlı faiz taraftarlarının savunması ne?

Faiz artırmanın teorik savunması, enflasyonun yükselmesini engellemektir. Ancak mevcut Amerikan ekonomisinde faizi artırmanın bu teorik savunma açısından bir sorunu var: Enflasyon çok düşük. 2008 yılından beri enflasyon çok düşük. Ve piyasa tahminleri en azından önümüzdeki 10 yıl için de düşük enflasyon öngörüyor.

Dünyadaki birçok ülke merkez bankası gibi FED’in de yıllık enflasyon hedefi yüzde 2. Buna rağmen, son bir yılda tüketici fiyatları endeksine göre fiyatlar sadece yüzde 0.5 yükseldi. Bunun en önemli nedeni petrol fiyatlarındaki büyük düşüş. Gıda ve enerji fiyatlarını bir kenara bıraksak, enflasyon yüzde 2 düzeyindeki bu da tam FED’in hedefi olan oran. FED’in baz aldığı bir başka enflasyon göstergesi de halen yüzde 1.3 düzeyinde olan Kişisel Tüketim Harcamaları Endeksi.

Ekonominin son yıllardaki olumlu seyri, 2008’de düşünmek bile zordu. İşsizlik oranı yüzde 5’in altına indi ki ekonomistlerin tam istihdam olarak nitelendirdiği düzeye çok yakın. ABD ekonomisi muhteşem olmasa bile tatmin edici bir büyüme oranına sahip. Maaşlar ve ücretler, enflasyondan daha yüksek oranda büyüyor.

Faiz oranını düşük tutmanın ekonomik büyümeyi yükseltip yükseltmeyeceği henüz belli değil. Ancak, enflasyon FED’in hedefinin de altında olduğuna göre denemenin bir riski gözükmüyor. Enflasyon yükselme trendi gösterirse FED ileride faiz oranını her zaman yükseltebilir.

Peki, faiz oranını artırma yanlılarının savunması ne?

Aslında faiz oranlarını yükseltmenin risklerinden söz edenlerin birçoğu da 7 yıl ultra-düşük faiz oranının ekonominin doğasına aykırı olduğunu kabul ediyor. Faiz artırma savunucularına göre sıfıra yakın faiz oranının olumsuz psikolojik etkisi var. Matt Yglesias’a göre, sıfıra yakın faiz oranının, ekonominin hala yoğun bakımda olduğu hissi uyandırdığına dair yaygın bir görüş var. Hasta iyileştiğine göre oksijen maskesi çıkarılmalı ve doğal nefes alması sağlanmalı.

Düşük petrol fiyatı ve güçlü dolardan dolayı 2016’da enflasyon olasılığı var. Aslında FED’in faiz oranlarını tırpanladığı 2008 yılından sonraki birkaç yıl boyunca, bazı ekonomistler de ısrarla ‘yüksek enflasyon kapıda’ kehanetinde bulunmuştu. Ancak 7 yıllık sıfır faizden sonra bu kehanetler artık gülümse ile anılıyor.

Savunmadaki bir başka iddiaya göre, bugün enflasyon tehdidine karşı mütevazı faiz hamleleri yapılmazsa, bir sonra çok daha yüksek oranlı faiz artırımı oranlarına gidilmek zorunda kalınılabilir.

Bazısına göre bir başka risk de, düşük faizin ekonomide ‘balon’ yaratma tehlikesi. Cumhuriyetçi Partide başkan aday adaylığı mücadelesinde de yer alan Kentucky Senatörü Rand Paul, 90’ların sonunda patlayan borsa balonun da, 2007’de patlayan emlak piyasası balonunun da nedeninin, son 20 yıldaki düşük faiz politikası olduğunu savunuyor. Paul’a göre, uzun süreli düşük faiz oranları, kişileri, riskli, sürdürülemez yatırımlara yönlendiriyor. Ona göre durgunluk dönemleri acı verici de olsa, ekonomideki kötü yatırımları yok eden bir tür bağırsak temizleme işlemi. FED, düşük faiz süresini uzattıkça, bu balonların farkedilme sürelerini kısaltıyor ve patlama şiddetlerini artırıyor. FED, 2000’deki hisse piyasası krizini düşük faizle yatıştırmak isterken 2008’deki çok daha büyük bir krizin de temellerini attı. Paul’a göre, ısrarla uygulanan bu politikadan dolayı, 2000 ve 2008’dekinden de büyük üçüncü bir kriz daha yaşanacak.

Paul ve benzeri düşüncede olanların bu iddiasında tartışma yaratan ise ‘düşük faiz’den ne kasttetiklerinin belli olmaması. 1990’ların sonuna doğru faiz oranı yüzde 5’lerdeydi. Elbetteki önceki döneme göre oldukça düşürülmüştü ama 1950 ve 1960’ların çoğundan yüksek bir orandı. Finansal şahinlerin çoğuna göre ise para politikaları daha ‘normal’ olmalı yani faiz oranı sıfır olmamalı. Ancak onların da , balonlardan ve diğer finansal krizlerden kaçınmakta yüksek faizin nasıl bir rol oynayabileceğine ilişkin çok da açık bir görüşleri yok.

Bir müzik arası verebilir miyiz?

Dire Straits’in ‘Money for Nothing’ini dinlediniz. Şarkı, hiçbir şey yapmadan parayı, hiçbir şey harcamadan istedikleri kızları elde edebilen MTV’nin rock yıldızlarına yönelik bir kıskançlık olarak yazıldı.

Para politikasının böylesi bir eşitsizliğe deva olmak gibi bir iddiası da derdi de yok. Ancak, para politikası en azından sıradan insanın yaşamını bir parça kolaylaştırabilir. Son yedi yılda düşük faiz politikasıyla ekonomiye bolca para pompalamak, ekonomiyi canlandırdı ve sıradan insana yeniden istihdam yarattı. ABD’de istihdam piyasası birkaç yıl öncesine göre oldukça iyi durumdaysa da gelişmesi gereken alanları hala var. Ücretler 10 yıldan fazla bir zamandır aynı seviyede. Eğer, bı sıkı istihdam piyasası biraz daha sürse, sıradan çalışanın ücret için pazarlık gücü de artacak. Bundan dolayı da sıradan çalışan için FED’in faiz oranlarını bir süre daha düşük seviyede götürmesi daha iyi.

FED’in yıllarca düşük faizde kalmasının olumsuz etkileri oldu mu?

Yedi yıl boyunca sıfır faizde kalınması tarihi derecede olağandışı bir süreçti. Bundan dolayı da bu politikanın doğru bir politika olup olmadığı yoğunlukla tartışılıyor.

FED’in bunun tam tersi politika uyguladığı zamanı hatırlamak yardımcı olabilir. 1970’lerin son dönemi yüksek faiz dönemiydi. 1979’dan başlayarak federal fon faiz oranları yüzde 10’un üzerine çıktı. Enflasyon yükseldi. 1980 Mart ayında yüzde 14.8’e ulaştı. 1981’e kadar da yüzde 10’ların üzerinde kaldı. Bu, tarihi derecede yüksek faiz oranlarının da enflasyonu kontrol etmede yetersiz kaldığını gösteriyor. 1981’de FED, enflasyonu kontrol altına alabilmek için faiz oranlarının yüzde 19’a kadar çıkmasına izin verdi.

Bugün ise tam tersi bir durum yaşanıyor. Enflasyon beklentisi çok düşük. Nüfus ve ekonomi ölçülü şekilde yavaş büyüyor. Bu da kredi talebini sınırlıyor. Yani, olması gereken doğal faiz oranı 30-40 yıl öncekine göre oldukça düşük.

ABD bu çizgide yalnız değil. Gelişen dünyanın büyük bölümünde faiz oranları düşük. Japonya’da kısa vadeli faiz oranı yaklaşık 20 yıldır sıfıra çok yakın düzeyde. Euro bölgesi, İngiltere, Kanada ve Avustralya hep son yarım yüzyılın en düşük faiz oranlarına sahip.

Avrupa Merkez Bankası, 2011 yılında ekonomik durgunluğun büyük ölçüde geçtiği düşüncesiyle faiz oranlarını yükseltti. Sonuç daha kötü bir ekonomik durgunluk oldu. AMB, hemen faiz oranlarını yeniden düşürdü.

ABD ekonomisi, Avrupa ekonomisinin 2011’deki halinden daha güçlü görünümde. Ancak bütün bu düşük faizler, merkez bankalarının kararından kaynaklanmıyor. Merkez bankaları, piyasalardaki sinyallere göre hareket ediyor. İşssizlik artığında faiz oranlarını düşürüyor, enflasyon problem olmaya başladığında yükseltiyor. İşte bu refleksin sonucu faiz oranları birkaç yıldır dünyada tarihi derecede düşük seviyede.

Faiz oranlarının manipülasyonu dışında bir para politikası olamaz mı?

FED ve diğer merkez bankaları uzun süredir faiz oranını düşük tutma hedeflerinden dolayı, para politikası ve faiz oranlarını değiştirmekten ibaretmiş algısına yol açıyor. Ancak FED’e para politikasını bu şekilde uygulama yükümlülüğü getiren hiçbir yasa yok. Temel olarak FED para politikasını, daha fazla para yaratıp bununla daha fazla alım yapılmasını sağlayarak gerçekleştiriyor. Yaratacakları paranın, faiz oranlarını hedefledikleri düzeyde tutacak miktarda olmasını gerektirecek yasal bir nedenleri yok.

Bunun bir örneği FED’in, ‘kantitatif rahatlatma’ dediği bir tekniği uyguladığı 2008 – 2014 arasında yaşandı. Federal fon faiz oranları zaten sıfıra ulaşmıştı ve artık indirilemez durumdaydı. Ancak FED, çok büyük bir kriz yaşayan ekonominin hala yardıma ihtiyacı olduğunu görüyordu. Ve FED, her ay belli bir miktar para basacağını açıkladı. İşe de yaradı. Birçok ekonomiste göre son 7 yıldaki ekonomik toparlanmada bu kararın da payı var.

Bütün bu ekonomik hikayeyi kesip, faiz artırma kararınının beni nasıl etkileyeceğini söyleyebilir misin?

FED’in kararının sokaktaki insana etkisi büyük olabilir. Faiz oranları düşük olduğunda ekonomide çok para var ve bu da hem daha fazla ekonomik faaliyet ve daha fazla iş demek. Yüzde 0.25’lik bir artış, tek başına, mevcut ekonomik tabloda çok büyük kırılmaya yol açmaz. Ancak, düzenli artışların habercisi ve bu artışlar gerçekleştikçe etkisi de çok büyük olacak. FED, piyasada korku ve paniğe neden olmamak için bir sonraki artışa hemen gitmeyeceğinin de sinyalini verdi.

(NOT: Haber, Vox.com’dan yararlanılarak hazırlandı)