Polonya, mahkemeleri hükümetin emrine sokan yasayı kabul etti
AMERİKA BÜLTENİ (22 Temmuz 2017)
Yüzbinlerce Polonyalının haftalardır sokaklara dökülerek yaptığı protestolar ve Avrupa Birliğinden yükselen bütün eleştiriler sonuçsuz kaldı. Polonya’da 2015 yılından beri iktidarda olan Adalet ve Hukuk Partisi (PiS), yargı bağımsızlığını rafa kaldıran ve yargı erkini tamamen yürütmenin kontrolüne sokan yasayı kabul etti.
Devlet başkanının onaylamasından sonra yürürlüğe girecek yasa ile hükümet ve hükümeti fiilen yöneten Jaroslaw Kaczynski, Yüksek Mahkeme ve diğer yargı üyelerinin belirlenmesinde tek güç haline getiriliyor. Yasa yürürlüğe girdiğinde mevcut Yüksek Mahkeme üyelerinin tamamı emekli edilecek ve sadece hükümetin istediği üyeler görevlerine devam edebilecek. Temmuz ayı başında geçirilen bir başka yasa ile de ülkenin bütün yargıçlarını atayan Ulusal Yargıçlar Konseyinin üyelerinin, yargıçlar tarafından seçilmesi rafa kaldırıldı ve artık Parlamento tarafından seçilmesi kararlaştırıldı. Bu da parlamentoda çoğunluğa sahip olan PiS’in yargı üzerindeki hakimiyetin pekiştiren bir başka hamle olmuştu. Nasyonalist muhafazakar çizgideki PiS’ten yapılan açıklamada ise, ‘’Elitlere değil, Polonya halkına hizmet etmeye devam edeceğiz’’ denildi.
PiS, daha önce yaptığı yasal düzenlemelerle, savcılıkları ve devlet medyasının da bağımsız yapılarına son vererek, hükümetin doğrudan yönetimi altına almıştı. PiS, büyük çoğunluğu dindar Katolik olan tabanında oldukça yüksek bir popülariteye sahip olmaya devam ediyor.
AB, kuru tehdidin ötesine geçecek mi?
Bir AB ülkesinin yargı bağımsızlığını rafa kaldırması, AB ile Polonya’nın arasını açacak potansiyele sahip. Bir AB yetkilisi, AB’nin Polonya’nın Avrupa Konseyi’ndeki oy hakkının askıya alınması ve AB fonundan aldığı payın kesilmesi dahil bir dizi yaptırımın eşiğinde olduğunu açıkladı. Ancak, Polonya’ya Avrupalı aşırı sağcı liderler ve bazı otoriter hükümetlerden destek de var. Otoriterliği ile AB için bir başka başağrısı olan Macaristan devlet başkanı Viktor Orban, Polonya’ya bir destek mektubu göndererek, Polonya’nın AB Konseyince saldırı ve aşağılamaya maruz kaldığını savundu.
Resmi olarak sadece milletvekili olmasına rağmen iktidardaki PiS’in ve Polonya’nın en güçlü ismi olan Jaroslaw Kaczynski de, Brüksel’in tehditlerinin lafta kalacağını ve uygulamaya geçmeyeceğini düşünüyor. 2016 Temmuz ayında Avrupa Komisyonu, Polonya’ya hukukun üstünlüğünü ihlal eden uygulamalarına 3 ay içinde son vermesi aksi taktirde yaptırımlar uygulanacağı açıklaması yaptığında, Kaczynski, bu açıklamayı ‘eğlenceli’ diye niteleyerek gülerek karşılamıştı. Üç ay sonra Kaczynski’nin haklı olduğu ortaya çıktı ve AB’den somut bir yaptırım adımı çıkmadı.
Polonya, AB üyesi olduğu son 13 yılda, Avrupa Birliği fonundan, yılda yaklaşık 10 milyar Euro olmak üzere 135.7 milyar Euro para aldı. Bu, diğer bütün AB ülkelerinin fondan aldığı paradan daha yüksek. 2017 bütçesi 77 milyar Euro civarında olan Polonya için AB’den akan para oldukça önemli. Avrupa Komisyonu üyesi Vera Jourova, yaptığı açıklamada, ‘’Eğer bir ülke AB’den para alıyorsa hukukun üstünlüğüne saygı duymak zorunda. Alman veya İsveçli vergi mükelleflerinin, paralarının, bir başka Avrupa ülkesinde bir diktatörlük inşasında kullanılmasına razı olacaklarını düşünemiyorum’’ dedi.
Polonya muhalefeti de, Adalet ve Hukuk Partisini yeniden hukuk çizgisine çekecek tek gücün Avrupa Birliğinin para musluğunu kesmesi olacağının farkında. Ancak bunu açıkça dile getiremiyorlar. Çünkü halen, Polonya hükümetinin yoğun ‘vayan haini’ anti-propagandasına maruz durumdalar.
Geçmişin izlerini silme iddiasıyla geçmişi yeniden kurmak
Kaczynski, devletteki denge kontrol sistemlerini yok eden ve keyfi bir otoriterliğe kapı açan değişimleri, ‘komünist geçmişin devletteki izlerini yok ediyoruz’ diye savunuyor. Bu da kendisine Katolik muhafazakar kesimde yoğun destek sağlıyor. Yargının ve devlet kurumlarının reforma muhtaç yanlışları da, Polonya’nın son 20 yıldaki demokrasi kazanımlarını yok eden Kaczynski’nin işini kolaylaştırıyor. Ancak Kaczynski geçmişi temizlediğini savunurken, ironik şekilde yakındığı geçmişin tastamam benzeri bir rejimi inşa ediyor. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk bu nedenle Polonya’nın bu gidişatını, ‘geriye ve doğuya doğru’ diye nitelendirdi.
Kaczyński kardeşlerin iktidarı
Jarosław Kaczyński ve ikiz kardeşi Lech Kaczyński, Adalet ve Hukuk Partisi PiS’i 2001 yılında ‘yolsuzlukla ve suçla mücadele’ iddiasıyla kurdular. Katolik fundemantalist çevrelerle yoğun ilişkileriyle parti kısa sürede büyüdü. 2003 yılında Jarosław Kaczyński parti başkanlığını devraldı, kardeşi Lech Kaczyński 2005 yılında Polonya devlet başkanı oldu. 2010 yılındaki bir uçak kazası, aralarında Lech Kaczyński’nin de olduğu bir grup PiS yöneticisinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Parti yönetiminin bu ölümü, Jarosław Kaczyński’yi partide tek adam haline getirdi. Muhtemel parti içi muhalefeti de bu güçle kendisi tasfiye etti. Jarosław Kaczyński’nin resmi tek ünvanı milletvekilliği. Ancak, bu görüntünün arkasında ülkenin en güçlü ismi o. Başbakan Beata Szydło’u da, devlet başkanı Andrzej Duda da onun talimatlarına göre hareket ediyor. İkisi de bu görevlere Kaczyński tarafından getirildiler. PiS, 2015 yılı seçiminde oyların yüzde 37.6’sını alarak birinci parti oldu. Ancak seçim sistemi sayesinde bu oy oranına rağmen parlamentodaki sandalyelerin çoğunluğuna sahip oldu. Parlamento üzerindeki bu kontrolü sayesinde Kaczyński’nin istediği her şey çok kısa sürede yasaya dönüşüyor. Son geçen yasa ile bu yasaların önenünde engel olabilecek son güç olan Yüksek Mahkeme de Kaczyński’nin denetimine girdi.
AMERİKA BÜLTENİ‘ni Twitter’dan takip edebilirsiniz