CEMAL TUNÇDEMİR
10 Ocak 2019
1927 yılında, Minnesotalı beyaz ırkçısı ve yabancı düşmanı gazeteci Jay Near, belediye başkanlığına aday olmuş ama kaybetmiş müttefiki Howard Guilford ile birlikte The Saturday Press adlı bir gazete yayınlamaya başladı. Gazetede, Yahudi ve Katoliklerin, Minneapolis şehrini tamamen kontrollerine geçirdiği yönünde oldukça aşağılayıcı üslupla, yalan ve kışkırtıcı haberler yayınlamaya başladılar. ABD’deki beyaz ırkçı sağcıların günümüzde Müslüman veya Hispanik kimlikli herkese gösterdikleri tepkininin benzerini Yahudi ve Katolik olan herkese karşı sergiledikleri yıllardı. Orta Batının bu uzak kentinde ‘yabancı’ ve ‘göçmen’ sözcükleri ile ‘Katolik’ ve ‘Yahudi’ sözcükleri neredeyse aynı anlama geliyordu.
‘İşgal’ paranoyası yaşamaya başlayan bir sığ akıl, kendisi ile aynı paranoyayı yaşamayan herkesi de bu dış işgalin işbirlikçisi ve kripto kolu gibi görmeye başlar. Gazeteci Jay Near’ın da bu noktaya savrulması uzun sürmemişti. Gazeteye göre bu yabancılara karşı harekete geçmeyen bütün eyalet yönetimi, yargıçlar ve polis müdürlüğü de komplonun içindeydi. Minneapolis emniyet müdüründen, belediye başkanı George E. Leach’a ve sonraki yıllarda üç kez üst üste Minnesota eyalet valisi seçilecek dönemin eyalet adalet başsavcısı Floyd B. Olson’a kadar herkes bu gizli çetenin bir üyesiydi. Gazete yine, şaşırtıcı olmayacak şekilde siyahları, toplumu terörize eden vahşi sürüsü ve sendikaları da komünist işgalciler olarak görüyordu.
Near’in The Saturday Press gazetesi, haber görünümlü uçuk teorileriyle her gün kentin ve eyaletin günlük toplumsal atmosferini zehirliyordu. Gazeteye karşı kamuoyunda tepki büyümeye başladı. Nihayet, Minnesota Adalet Bakanı Floyd Olson, eyaletin 1925 tarihli ‘toplumda infial uyandıran suçlarla mücadele yasası‘na dayanarak gazete aleyhine dava açtı. Minnesota Sansür Yasası olarak da bilinen yasa, halkta infial uyandıran skandal, nefret ve hakaret içerikli yayınlara yasak getirme yetkisi veriyordu. Yargıç Matthias Baldwin, 22 Kasım 1927 günü verdiği ara kararda, gazetenin yayınını dava sonuçlanıncaya kadar geçici olarak durdurmaya hükmetti ve gazete ekibinin başka isimle benzeri içerikte bir yayın yapmasını da yasakladı. Yargıç daha sonra nihai kararında da aynı hükümleri verdi. Jay Near, bu kararı temyize taşıdı.
Davanın önüne geldiği Minnesota Yüksek Mahkemesi, gazetenin skandal yayınlarının çok sayıda kişiye zarar verdiğini ve toplumun genel huzur ve düzenini derinden etkilediğini, haberlere konu olan kişilere olası saldıralara psikolojik zemin hazırlayarak asayişi de tehlikeye düşürdüğünü savunarak, gazetenin, toplumsal infial yasalarını çiğnediğini onayladı.
Near ve savunma tarafının, Minnesota eyalet anayasasının 1. Maddesinin üçüncü fıkrasında garanti altına alınan ifade ve basın özgürlüğü savunması ise mahkeme tarafından, ‘’bu anayasal güvencenin, Saturday Press gazetesindekiler gibi skandal materyalin yayınlanması hakkını korumayı amaçlamadığı, sadece özenli duyarlı ve dürüst gazeteciliği korumak amaçlı olduğu’’ iddiasıyla reddedildi. Mahkeme, hukukun, böylesi bir yayıncılığı koruma görevi olmadığını savundu.
Bununla beraber eyalet yüksek mahkemesi, Near ve arkadaşlarının, ‘’toplumsal huzura saygılı olduğu sürece’’ yeni bir gazete çıkarabileceklerine de hükmetti.
Near için davayı, federal anayasasının birinci ek maddesi (First Amendment) ile garanti altına alınan ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde ABD Yüksek Mahkemesine taşımaktan başka yol kalmamıştı. Ama, bağnaz ve sevilmeyen bir gazeteci olan Near, bu mücadeleyi verecek avukat desteğine yetecek bir maddi olanağı olmadığı için pes etti. Yani bu yerel dava bir şekilde unutulup gidecekti. Ancak eyalet mahkemesi kararının basın özgürlüğüne oluşturduğu potansiyel tehdidi gören bir medya patronunun, temyiz başvuru süresinin dolmasına çok az bir süre kala, hiç de hazzetmediği Near’a destek verme kararı, sadece bu davayı değil, ABD’nin medya, özgürlük ve politika tarihini de değiştirdi.
Chicago Tribune gazetesinin ‘Albay’ lakaplı patronu Robert McCormick’in sağladığı maddi ve hukuksal destekle Near davayı ABD Yüksek Mahkemesine taşıdı. McCormick sonradan anılarında desteğinin gerekçesini, ‘’Minnesota mahkemesinin kararını görür görmez, bu kararla, sadece Near’ın gazetesinin değil, ülkedeki her gazetenin her hangi bir yolsuz yargıcın keyfine bağlı hale geleceğini gördüm’’ diye aktarıyor. McCormick’in Near’i savunan avukatı da, Federal Yüksek Mahkeme’ye, devlet veya devlet yetkilileri aleyhine aşağılayıcı yayın yapamama savunmasının son derece tehlikeli bir savunma olduğunu ifade ederek, ‘’devleti ve devlet yetkililerini açıkça sözle aşağılaybilme vatandaş olmanın en vazgeçilmez ayrıcalıklarından biridir’’ savunmasında bulundu.
McCormick de Tribune’in avukatı Weymouth Kirkland da şuna inanıyordu; ‘’Bir yerde kaçıklar saçma sapan şeyler yayınlama özgürlüğüne sahip değilse, orada basın özgürlüğü diye bir şey yoktur’’. Çünkü, neyin dürüst ve sorumlu gazetecilik olup olmadığına yargıçlar veya devletin karar vereceği yerde, devlet gücünü kullananların istemediği hiç bir haberin de yapılamayacağı çok açıktı. Bu düşünce, üyelerinin çok büyük bölümü ‘solcu’ olan Amerikan Sivil Özgürlükler Birliğinin de, Minnesota kamuoyunun tepkisini çekme pahasına bu davada büyük bir avukat ordusuyla bağnaz gazeteci Near’ın yanında olmasına yol açtı.
Tarafların savunmalarını dinleyen ABD Yüksek Mahkemesi de, oy çokluğuyla aldığı sürpriz içtihat kararıyla, ‘toplumsal huzur’ iddiasının değil, bağnaz gazeteci Near’in, yani ‘basın özgürlüğünün dokunulamaz bir özgürlük olduğu’ savının yanında yer aldı. Minnesota Yüksek Mahkemesinin kararını bozdu. Üstelik aynı içtihatla, Minnesota eyalet yönetimine gazetelerin yayınını durdurma yetkisi veren 1925 tarihli Toplumsal İnfial Yasasının ve her türlü sansürün ABD Anayasasına aykırı olduğuna da hükmetti. Böylece sadece Minnesota’da değil, ABD genelinde, herhangi bir yerel yönetici, eyalet yönetimi veya ABD yönetiminin, bir gazetenin yayınını durdurma imkanı da yok oldu.
Albay McCormick, Yüksek Mahkeme kararını öğrendiğinde bunu kutlamak için, basın özgürlüğünün savunucusu üçüncü başkan Thomas Jefferson’ın Virginia’daki ünlü Monticello’suna gitti ve oradan gazetecilere şu kısa açıklamayı yaptı: ‘’Devletin, insan zihnine pranga vurma yetkisi yoktur, olamaz’’.
Bir medya patronu ile ülkenin en yüksek mahkemesinin, bağnaz ve berbat bir karakterle yan yana görünme pahasına, toplumun ezici çoğunluğunun ve toplumsal huzur iddiasının değil de ifade özgürlüğünün ve anayasal düzenin çizgisinde kalması, sonraki yıllarda ABD’nin önünü açan hukuksal ışık oldu.
Örneğin, ABD Yüksek Mahkemesi, 1964 yılında New York Times’ın haberindeki bir bilgi hatasını gerekçe göstererek tazminat isteğiyle dava açan Montgomery Emniyet Müdürü L. B. Sullivan’ın davasını ret ederek, ABD başkanı ve diğer bütün kamu yetkililerinin gazetelere ‘basın yoluyla hakaret davası’ açmasını neredeyse imkansız hale getirdi. Gazetelerin devlet uygulamaları ve yetkilileri hakkında özgürce yayın yapabilmesini garanti altına alan bu kararın hukuksal zeminini Near v. Minnesota içtihadı oluşturdu. Bu içtihat sayesinde, devlet gücünü kullanma konumunda olan devlet yetkililerinin, gazetecileri, ‘haberini ispat et yoksa hesabını vereceksin’ tehdidi ile korkutması imkanı yok edildi. ABD’nin yönetim sistemi olan denge-kontrol sisteminin bir gereği olarak, devletten ve devlet yetkililerinden her şüphenin kolayca medyada dile getirilmesinin önü açıldı. ”Açık bir toplumun, yalan yanlış beyanlara tahammülü olmadıkça açık ve esaslı tartışmalara sahip olamayacağı” savunulan söz konusu Yüksek Mahkeme içtihadında, gazetelerin, kamu görevlileri hakkında dedikoduları bile haberleştirme özgürlüğüne sahip oldukları vurgulanıp, bunun demokrasi için yaşamsal öneminin altı çizildi.
Near davası, sonuçlandıktan yaklaşık 40 yıl sonra, 1970’lerin başında çok daha kritik bir rol daha oynayacaktı. 1971 yılında New York Times gazetesi, son üç başkan Kennedy, Johnson ve Nixon’ın Vietnam Savaşı konusunda ABD kamuoyuna yalan bilgiler verdiğini ispatlayan Pentagon Belgelerini yayınlamaya başladığında Nixon yönetimi derhal mahkemeye başvurarak, yayınlanacak belgelerin ‘devlet sırrı’ olduğu ve bir savaşta olan ülkenin güvenliğini tehlikeye düşüreceği iddiasıyla gazetenin bu belgeleri yayınlamasını durdurma kararı çıkardı. Ancak Washington Post gazetesi de New York Times’a destek vererek belgeleri yayınlamaya başladı. Albay McCormick’in gazetesi Chicago Tribune’de, 25 Haziran 1971 günü yayınladığı başyazı ile, kurucusunun 40 yıl önceki mücadelesine atıf yaparak, belgeleri yayınlamakta bir hafta geç kaldığı için okurlarından özür diledi ve savaş belgelerini yayınlamaya başladı. Beş gün sonra 30 Haziran günü ABD Yüksek Mahkemesi tarihi bir karar daha vererek, yerel mahkemelerin verdiği bütün sansür kararlarının, ABD Anayasasının ifade ve basın özgürlüğünü garanti altına alan Birinci Ek Maddesine aykırı olduğuna hükmetti ve gazetelerin belgeleri özgürce yayınlamasının önünü açtı. Başkanların, yalanlarını, devlet sırrı iddiasının arkasına saklamasını güçleştirdi.
Pentagon Belgelerinin yayınlanması, ABD’nin 10 yılı aşkın süredir, politikacıların politik kariyerleri ile askeri-silah endüstrisinin çıkarları nedeniyle içinden çıkamadığı Vietnam Savaşından nihayet çıkabilmesini sağladı.
Yüksek Mahkeme sürecini anlatan 2017 tarihli The Post filmini izleyenler filmin en etkileyici sahnesini hatırlarlar. Yüksek Mahkemenin 1971’deki kararının metnini telefondan dinleyen Washington Post muhabiri anı anına duyduklarını yüksek sesle haber odasına okumaktadır. ‘Kazandık’ diye bağırır ardından da Yüksek Mahkemenin gerekçesinde yargıç Hugo Black’in, ‘’basın yönetilenlere hizmetle yükümlüdür, yönetenlere hizmetle değil’’ sözünü paylaşır arkadaşlarıyla…
Ancak bu tarihi kararın ne bu duygusal sahneye ne de filme yansımayan çok önemli bir detayı vardır; ABD Yüksek Mahkemesi, Pentagon Belgeleri ile ilgili verdiği ”basına sansür uygulanamaz” içtihadını da, 1931 tarihli Near v. Minnesota davasının içtihadına dayandırmıştı.
Bugün geriye dönülüp bakıldığında, Pentagon Belgelerinin yayınlanmasının, ABD’yi uçurumun kenarından döndürdüğü ve toplumsal huzura da, milli güvenliğe de asıl hizmeti belgeleri yayınlayan gazetecilerin yaptığı, artık devlet tarafından da kabul ediliyor. Ulusal güvenlik ve devlet sırrı gerekçeli sansürün sürmesi, insan ve ekonomik kaynağını tüketmesiyle bir vakuma dönüşmüş Vietnam Savaşı nedeniyle ülkenin geleceğini çok daha büyük felaketlere açık hale getirecekti. Yani 1930’larda ülkenin ücra bir köşesinde bir kaçığın, pek fazla okuyanı olmayan yerel bir gazetede saçmalama hakkının korunması on yıllar sonra bile bütün ülkeyi korudu.
Bir ülkenin ve toplumun çıkarları, ancak basın özgür olduğunda garanti altındadır. Basın da, en aykırı fikirler ve hatta en rahatsızlık verici saçmalıklar bile kendini ifade edebildiğinde gerçekten özgürdür.
Yani, hukuk ve özgürlük, sevilen, iyi ve normal vatandaşların hakları, özgürlüğü savunulduğunda değil; Sevilmeyen, kötü ve aykırı karakterlerin hakları, özgürlükleri de savunulduğunda tesis edilir.
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz