Skip to content
Menu

İnsan hakları davasının ‘kral’ vaizi: Martin Luther King Jr

CEMAL TUNCDEMİR

16 Ocak 2012

“Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar. Bir rüyam var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.”

 

1 aralık 1955 Cuma günü, Alabama’nın Montgomery şehrinin siyah kökenli sakinlerinden biri, şehir fuarındaki işinden akşam 6’da çıktı. Çok yorgundu ve biran önce evine ulaşmak istiyordu. Otobüsün ortasındaki ‘değişken’ statülü koltuklardan birine oturdu. Yasalara göre ilk 10 sıra beyazlarındı. Siyahlar ise en arka bölümde yolculuk etmek zorundaydılar. Ortadaki değişken statülü koltuklarsa beyazların sıraları doluncaya kadar siyahların da oturabilecekleri koltuklardı. Beyaz sıralar dolduğunda ya da şoför gerekli gödüğünde siyahlar bu koltukları boşaltmak zorundaydılar. Eğer arkada da yer yoksa otobüsten inmeleri gerekiyordu. Birkaç durak sonra otobüsün beyazlara ayrılan kısmı dolup 4 beyaz yolcu ayakta kalınca şoför değişken koltuklarda oturan 4 siyah yolcudan yerlerini boşaltmalarını istedi. 3 erkek siyah yolcu arka tarafa geçti. Ancak Rosa Parks adlı terzi kadın, yerinden kalkmayı reddedince tutuklandı. Aynı gece haber şehir sakinleri arasında yayıldı. Pazar günü kiliseler aracılığıyla otobüsleri boykot fikri yayıldı. Rosa Parks’ın tutukluluğunun üçüncü gününde insan hakları tarihine ‘Montgomery Bus Boycott’ adıyla geçen eylem başladı. Siyahlar tam 382 gün boyunca otobüslere binmediler. İşlerine okullarına yürüdüler.

Eylemin başlamasına sıradan bir ev kadını yol açtı ancak boykot ve direnişle beraber bir başka isim de büyümeye başladı. Boykotun başlamasından bir gün önce kararı konuşmak için toplanan grup arasında bulunan Dexter sokağının küçük Baptist kilisesinin genç vaizi Martin Luther King Jr, kısa sürede eylemin bir numaralı yönlendiricisi oldu. 1956 yılının sonunda Yüksek Mahkeme’nin ırk ayrımcılığını yasaklamasıyla başarıya ulaşacak eylem süresince King, silahlı saldırıya uğradı. Evi bombalandı. Defalarca tutuklandı.

Etkili hitabetiyle 1950’li yılların sonunda sivil haklar hareketini başlatan, 1960’lı yıllara damgasını vuran Martin Luther King Jr, 15 Ocak 1929’da Atlanta’nın bugün artık çok ünlü hale gelmiş Sweet Auburn mahallesinde doğdu. Baba Martin Luther King de çevresinde etkili bir vaizdi. King Jr, Morehouse College’da sosyoloji, Pennsylvania Chester’da ilahiyat eğitimi aldı. Boston’da ‘sistematik teoloji’ doktorası yaptı. 1953 yılında ise Alabama Montgomery’de onu ulusal bir figüre dönüştürecek olayları yaşamaya başlayacağı Dexter Sokağı kilisesine vaiz oldu. Rosa Parks olayından sonra kurduğu siyah kiliseler birliğiyle,  ünlü Hintli lider Mahatma Gandhi’den aldığı ilhamla sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirmeye başladı. Eylemler kısa sürede güney eyaletlerini aşıp tüm ülkeye yayıldı.

Yıllar sonra halka açılan kayıtlara göre 1961 yılından itibaren FBI tarafından her yerde takip edilmeye bütün konuşmaları gizlice dinlenmeye başladı. 60’lı yılların ilk yarısı boyunca öncülük ettiği sivil haklar hareketinin eylemleri sonucunda, 1964 yılında Sivil Haklar Yasası ve 1965 yılında siyahlara da oy hakkı veren yasa kabul edildi. Bu yoğun dönemin toplumsal hafızada yer eden en önemli olayıysa 28 Ağustos 1963 günü yaşandı. Kongre önünde yaklaşık yarım milyon kişinin toplandığı yürüyüş Amerikan tarihinin o güne kadarki en büyük kitlesel gösterisi oldu. Marlon Brando’dan Charlton Heston’a, Joan Baez’den Bob Dylan’a kadar çok sayıda ünlü insanın da katıldığı gösteride King Jr’ın yaptığı  “I Have a Dream(Bir rüyam var)” adlı konuşma, Başkan Abraham Lincoln’ın Gettysburg konuşmasından sonra ülke tarihinin en meşhur hitabeti olarak anılıyor.

Aynı yıl hapis yattığı Birmingham hapishanesinden kendisini eleştiren din adamlarına yazdığı ve davasını anlattığı ‘The Letter from Birmingham Jail’ başlıklı mektup da sivil haklar hareketinin ana metinlerinden birine dönüştü. ‘Bir rüyam var’ konuşması ve mektup King’in şöhretini ülke dışına da taşıdı. 14 Ekim 1964’te daha 35 yaşındayken bugüne kadar ödüle layık görülen en genç insan olarak Nobel Barış Ödülü aldı. 1965 yılına gelindiğindeyse King’in şiddetsiz direniş stratejisi yara aldı. Mart 1965 yılında Alabama’nın Selma şehrinden başkent Montgomery’e oy hakkı için yürüyen gruplarla polis arasında arbedeler yaşandı. Bir gösterici öldü. Buna rağmen binlerce kişinin katıldığı yürüyüş 3. denemede tamamlandı. Martin Luther King Jr’ın Amerikan medyasında en büyük eleştirilere maruz kalması da bu olaydan sonra oldu. Vietnam Savaşı’na muhalefetini öldürülmeden tam 1 yıl önce 4 Nisan 1967 yılında yaptığı konuşmasında sert ifadelerle ortaya koyunca, başta Time ve Washington Post olmak üzere birçok medya organının çok set eleştirilerine maruz kaldı. İhanetle suçlandı.

3 Nisan 1968 gecesi Memphis’te bir kilisede toplanan 2 bin kişiye dramatik ve coşkulu bir konuşma yaptı. “Bundan sonra bana ne olacağı önemli değil. Herkes gibi ben de uzun yaşamak isterim. Ancak şu anda bununla ilgilenmiyorum. Sadece Tanrı’nın isteğine uymak istiyorum. Bu gece çok huzurluyum ve hiçbir şeyden endişe etmiyorum. Hiçbir insandan korkmuyorum.” şeklinde konuşan King, ertesi gün akşam saatlerinde Memphis’te kaldığı ve bugün müzeye dönüştürülmüş Lorraine motelin balkonuna hava almak için çıktığı sırada dürbünlü bir tüfekle atılan tek kurşunla yere yığıldı. Yardımcısı vaiz Jesse Jackson’ın dizlerinde 50 dakika sonra hayatını kaybetti.

Martin Luther King’in ölümü ülke çapında büyük şiddet olaylarına yol açtı. 60 şehirde çıkan isyanlarda 46 kişi öldü. Aynı akşam İndianapolis’te seçim kampanyası için bulunan başkan adayı Robert Kennedy, şehrin zenci mahallerine giderek halkı yatıştırmaya çalıştı. “Size çok acıklı bir haberim var; Martin Luther King bu akşam öldürüldü. Eğer böyle bir insafsızlık karşısında içinizde doğan nefret ve kızgınlıkla bütün beyazları suçlamaya kalkışırsanız, hatırlayın ki ben de aynı tür duygularla doluyum. Benim de ağabeyim öldürüldü. Hem de bir beyaz tarafından.” Robert Kennedy de, King’den dört ay sonra, 5 Haziran 1968’de Los Angeles’ta öldürüldü.

70 metreden tek kurşunla King’i öldürdüğü ileri sürülen ve basit bir hırsız olduğu açıklanan James Earl Ray, 2 ay sonra sahte Kanada pasaportuyla İngiltere’ye girerken yakalandı. Tennessee’ye getirilen Ray, 99 yıl hapse mahkum edildi. 1998 yılında hapiste ölen Ray, ilk yakalandığında olayı yaptığını kabul etti ancak daha sonra ölünceye kadar cinayeti işlemediğini savundu. Ateş edilen motel odasında Ray’e ait hiçbir parmak izinin bulunmaması, komplo teorilerine neden oldu.  Cinayet nedeni ise hiçbir zaman aydınlatılamadı.

King’in öldürülmesinden 16 yıl sonra 1986 yılında Başkan Ronald Reagan tarafından Martin Luther King Jr’ın doğum gününü kutlamak için her Ocak ayının 3. Pazartesi Martin Luther King Jr Day adıyla resmi tatil ilan edildi. King, Hz İsa(Christmas), George Wahington(President’s Day), ve Cristopher Columbus(Columbus Day)’la beraber doğum günü ABD’de resmi tatil olan 4 kişiden biri oldu.

Bir Hayalim Var

Bir hayalim var! Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir hayalim var! Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

Bir hayalim var! Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre nitelendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

Bugün bir hayalim var benim.

Bir hayalim var! Gün gelecek, Alabama eyaleti, valisinin ağzından hep ‘müdahale’ ve ‘yasak’ sözleri dökülen o eyalet, küçük siyah oğlanlarla küçük siyah kızların, küçük beyaz oğlanlar ve küçük beyaz kızlarla el ele tutuşup kardeşçe birlikte yürüdüğü bir yere dönüşecek.

Bugün bir hayalim var benim.

Bizim umudumuzdur bu. Güneye dönüşümde içimde taşıyacağım inançtır. İşte bu inanç sayesinde umutsuzluk dağını yontup bir umut anıtı yaratacağız. Halkımızı saran ahenksiz bağırtıları, bu inanç sayesinde güzel bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde birgün özgür olacağımızı bilerek hep beraber çalışacak, hep beraber dua edecek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek, özgürlük için hep beraber ayağa kalkacağız.

Öyleyse New Hampshire’in dev tepelerinden yankılansın özgürlük. New York’un ulu dağlarından özgürlük yankılansın… Her bir dağın yamacından yankılansın özgürlük.

Özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün tanrının bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar,  Budistler herkes el ele tutuşup eski bir zenci ilahîsini söyleyecekler:

Sonunda özgürüz! Sonunda özgürüz!

Şükürler olsun Tanrım!

Sonunda hepimiz özgürüz!