CEMAL TUNÇDEMİR
Follow @CemalTdemir
24 Nisan 2015
Asırlar boyunca astronomların en büyük rüyası, 25 yıl önce bugün gerçek oldu. O gün Discovery uzay aracının sırtında yörüngeye taşınan 11 ton ağırlığında ve otobüs büyüklüğündeki bir ‘göz’, insan soyunun uzaya bakışını yeniden şekillendirdi. Bugün işte o gözün, Hubble Uzay Teleskobu’nun 25’nci doğum günü.
Atmosferin dışına bir teleskop yerleştirme projesi 20’nci yüzyılın ortalarında konuşulmaya başlansa da somut bir projeye dönüşmesi 1970’li yılların sonunda oldu. Proje, 1986 yılında Challenger uzay aracının fırlatılıştan hemen sonra infilak etmesi sebebiyle ertelendi. NASA ve Avrupa Uzay Ajansının ortak katkısıyla 1,5 milyar dolara mal olan Hubble uzay teleskobu, nihayet 24 Nisan 1990 günü yörüngeye oturtuldu.
Fakat heyecanla gelecek resimleri bekleyen bilim insanları çok geçmeden acı bir gerçeği farkettiler. İnsan soyunun, ‘tanrının pencerelerini yakından seyretmek için‘ bugüne kadar kavuştuğu en büyük göz miyoptu. Aynalardan birinde bir saç telinden daha ince (4 mikron) bir eğim hatası olduğu için Hubble uzayın derinliklerini oldukça bulanık görüyordu. Tamiratı üç buçuk yıl aldı.
Dönüşü ise muhteşem oldu. Başmühendis Mario Livio’nun deyişi ile, “tarihin en büyük bilimsel fiyaskosu olmaktan, tarihin en büyük bilimsel başarısına” dönüştü.
Hubble sayesinde evrene bakışımız değişti. “Big Bang” , “karanlık madde” , “kara delik”, “kara enerji”, “güneş sistemi dışındaki gezegenler”, “kozmik ışın”, “nebula”, “galaksi” ve “galaksi kümeleri”, artık sokaktaki insanın günlük konuşmalarında bile karşımıza çıkabilen, aşina olduğumuz terimler haline geldi. Evrenin 13,7 milyar yaşında olduğunu tespit ettik. Genişlemeye devam ettiğini gördük. 700 milyon yıl öncesini seyretmeye başladık. Sadece mekanda değil zamanda da seyahat ediyordu bakışımız.
Eğer evrenin macerasını büyük patlamadan günümüze kadar 24 saate indirgersek, dünyanın ortaya çıkması akşam saatlerine denk geliyor. İnsanların yeryüzündeki varlığı ise sadece 2 saniye önce gerçekleşti. Ne kadar da yeniyiz evrende..!
1995 yılında çektiği Eagle Nebula (Kartal Nebulası) fotoğrafı ile bizleri büyüledi Huble. Bu muhteşem görüntüyü NASA, “Yaratılışın sütunu” diye adlandırdı.
Bu sadece başlangıçtı. Her yeni fotoğrafla ağzımızı biraz daha açık bıraktı. Bugüne kadar gönderdiği yüzbinlerce fotoğraf içinde, birbirleriyle çarpışan galaksilerin baş döndüren şiddeti de var, dünya benzeri yaşam barındırma umudu aşılayan gezegenler de var. 25 yılda Güneş benzeri 20’den fazla yıldızın ölümüne tanıklık ettik.
Hubble, yerden 550 kilometre yükseklikteki (Uluslararası Uzay İstasyonu’nundan 160 km yukarıda) yörüngesinde, dünyanın etrafında saatte 27 bin km hızla dönüyor. Her 97 dakikada bir dünyanın etrafında bir tur tamamlıyor. Bir gündeki yaklaşık 15 turundan birine açık ve yapay ışıksız ortamda çıplak gözle denk gelmeniz mümkün.
1609 senesi, Padua Üniversitesi profesörü Galileo Galilei’nin tarihte ilk defa bir teleskobu uzayın derinliklerine çevirdiği tarih. Hubble, insan soyu olarak 400 yıllık teleskop tarihimizin zirvesi. Ama maalesef onun da bir ömrü var. 2009 yılındaki son teknoloji güncellemesiyle ömrü biraz daha uzatıldı. En iyi tahminle en fazla 2020 yılına kadar fotoğraf çekmeye devam edebilecek. Güneşin yaydığı radyasyon en büyük düşmanı. Aslında NASA, Hubble’ı Dünya’ye geri getirip bir müzede sergilemeyi çok istiyordu. Ama bir uzay mekiğine monte edilecek şekilde inşa edilmişti. Günümüz mekiklerinden birinin mevcut teknolojisiyle onu bulunduğu yerden alıp geri getirmesi imkansız. Ancak, atmosfere girip okyanusa düşmesini sağlayabilir. Veya, yörünge yüksekliğini artırılıp, uzayın boşluğuna doğru birkaç yüzyıl sürebilecek bir yolcuğa itilebilir. NASA henüz kesin kararını vermiş değil. Hiçbir şey yapmadan kendi haline bıraksa bile Hubble, yerçekimi etkisiyle Dünya’ya yavaş yavaş yaklaşıp, 2037’de atmosfere yeniden giriş yapacak.
Teleskop maceramız Hubble ile başlamadı ve öyle görünüyor ki Hubble ile son da bulmayacak. Amerikalı bilimciler, merceği 30 metre çapında dev teleskopları geliştirmeye çalışıyor. Avrupalı bilimciler 42 metrelik teleskopla, derinlik keşfi yarışında öne çıkmak için mücadele ediyor. Ama Hubble’ın halefi şimdiden belli: 2018 yılı Ekim ayında yörüngeye doğru yola çıkması planlanan, 9 milyar dolarlık James Webb Uzay Teleskobu (JWST). Tenis kortu büyüklüğündeki JWST’nın aynasının çapı Hubble’ınkinin nerdeyse üç katı büyüklükte. Ayrıca Hubble’dan çok çok daha uzakta, Yer’den 1,5 milyon km uzaklıkta bir yörüngeye oturtulacak. Astronomlar JWST ile uzayla ilgili bildiğimiz birçok şeyin değişebileceğini, inanılamaz keşiflerin gerçekleşebileceğini düşünüyor. JWST, evrendeki en eski ışıkları tespit etme yeteneğiyle, galaksilerin doğduğu çağların bile öncesini yani zamanın başlangıcını gözlemle fırsatı verebilecek. En azından Hubble’ın gördüğünden çok çok daha eski zamanları gözlemlememize olanak sağlayacağı kesin. Webb’in cevabını bulacağı ümit edilen en büyük sorulardan biri de astronomların yumurta-tavuk meselesi. Yani, galaksiler mi her galaksinin ortasında bulunan kara deliklerden çıktı, kara delikler mi galaksilerde oluştu. Son yıllarda teleskoplar uzayda zamanın başlangıcına yöneldikçe, kara deliklerin adeta bir tohum gibi galaksilere döl yatağı olduğu fikri gelişmeye başladı. Dahası, 5-10 yıl içinde cevabına ulaşma ihtimalimiz yüksek bir soru daha var; evrenin büyüklüğü. Çok farkında değiliz ama insanlık, bilgi evreninde, müthiş bir eşiğe gelmiş durumda.
Aslında teleskoplarla yanıtını aradığımız daha küçük ölçekli bir sorumuz daha var: Evimizin yani Samanyolu galaksimizin kesin büyüklüğü. Kuzey Amerika kıtasının değişik noktalarında bulunan bir düzine teleskopla bu sorunun cevabı aranıyor. Son yıllarda, galaksimizin bilinenden çok daha hızlı seyir halinde olduğu ve yine bilinenden yarım kat daha fazla yoğun olduğu tespit edildi. Bu en yakın komşumuz Andromeda’nın küçük kardeşi olduğumuz düşüncesinin yanlış olduğu, daha çok ikiz ahbabı olduğumuz anlamına geliyor. Hatta maceramız başlarken Samanyolu ve Andromeda birkaç milyar yıl süren bir çarpışma yaşamış. Bunun ne muazzam bir görüntüye yol açmış olabileceğini Hubble sayesinde biliyoruz artık.
Ve uzaya bakan herkesin en büyük merakı: oralarda bir yerlerde dünya benzeri gezegenler veya dünya benzeri bir yaşam var mı?
Webb teleskobunun mühendisleri arasında bulunan Nobel ödüllü astronom John Mather çok iddialı: “Göreceksiniz, başka galaksilerde canlı gezegenler bulacağız”. İnsan soyunun azmine de, başarısına da şapka çıkarmamak, türümüzle gurur duymamak mümkün değil.
Doğum günün kutlu olsun Hubble. Sana da, arkandaki bütün emeğe de minnettarız.
İLGİLİ İÇERİKLER