Skip to content
Menu

Yüzde 97 oy alan bir devlet başkanı, başka ne ister ki?

kim-vote-secim

CEMAL TUNÇDEMİR

28 Nisan 2015

Kazakistan’da devlet başkanlığı seçimi, milli birlik ve beraberliğin güzel bir örneği olarak gerçekleşti ve ülkeyi 1991 yılından beri yöneten Nursultan Nazarbayev halkının yüzde 97.7’sinin oyunu alarak beşinci kez başkanlığa ‘seçildi’. Dünyada, diplomasi haberlerine meraklı medya ve okur için haftanın en az şaşırtıcı haberiydi.

Benim dikkatimi ilk çeken ‘yüzde 97’ oy oranı oldu. Çok tanıdık geldi. Acaba bir déjà vu mu yaşıyorum diye tereddüt edince bir internet sorgulaması yaptım. Hayır ‘’déjà vu’’ değilmiş. Çok sayıda yüzde 97 ile karşılaştım.

Örneğin, Türkmenistan’da 2012’de yapılan ‘başkanlık’ seçiminde Kurbankulu Berdimuhammedov da oyların yüzde 97’sini alarak devlet başkanı ‘seçilmişti’. Oyların geri kalan yüzde 3’ü, bütün seçim kampanyaları boyunca Berdimuhammedov’un nasıl seçkin nasıl büyük bir lider olduğunu anlatan diğer 7 muhalif adaya gitmişti.

Yine mesela güney komşumuz Suriye… Beşar Esat, 2005 ve 2007’deki seçimlerde aynı sonuçlarla Suriye halkının yüzde 97 oyu ile yeniden devlet başkanı seçilmişti. Esat, Arap baharı ile birlikte yükselen ‘diktatörlük’ suçlamalarına tokat gibi bir cevap verdi ve BAAS Partisinin bir askeri darbe ile iktidarı ele geçirmesinden beri ilk kez 3 Haziran 2014’te birden fazla adayla devlet başkanlığı seçimine gitti. Bu kez rakipleri olmasına rağmen Esat oyların yüzde 88.7’sini alarak bir kez daha devlet başkanı seçildi. Diğer iki adayın seçim posterlerinin, Esat’ın posteri önünde verdikleri pozlar olması da, muhalifi ve iktidarı ile Suriye halkının nasıl ‘’bir, iri ve diri’’ olduğunun göstergesiydi adeta!

Esat’ın çok adaylı seçimde aldığı yüzde 88.7 oranı da bana tanıdık geldi ve Google’a baktığımda Mısır tarihinde yapılan ilk -sözde- çok adaylı seçim, yani 2005 seçimi karşıma çıktı. 1981’de Enver Sedat’ın öldürülmesinin ertesi günü devlet başkanı atanan Mübarek, 1987 yılında tek aday olarak girdiği seçimde, artık tahmin edeceğiniz üzere ‘’yüzde 97’’ oy almış, altı yıl sonra 1993 seçiminde de başarısını  ‘yüzde 96.3′ ile tekrarlamıştı. Mübarek, tıpkı Esat gibi birden fazla aday karşısına çıktığı 2005 seçiminde ise, tıpkı Esat gibi yüzde 88.7 oy almıştı.

Sizin de aklınıza, acaba tek adaylı birlik ve beraberlik gösterisinde standart ‘yüzde 97’ ve çok adaylı ‘demokrasi şöleni’nde ise standart oy oranı ‘yüzde 88.7’ mi diye bir soru geldi mi? Baktım ama maalesef bu konuda küresel bir mutabakat yokmuş.

Örneğin ‘yüzde 99’ kulübü var. Raul Castro 2008 yılında yapılan parlamento seçimde oyların yüzde 99.4’ünü, ağabeyi Fidel Castro ise yüzde 99.3’ünü almış. Raul 2005’te de yüzde 99.01 alan ağabeyini bir kez daha geçmiş ve yüzde 99.7 almıştı. Kuzey Kore’nin 2011 yılında ölen lideri ‘Kim Jong Il’, 2009 parlamento seçiminde yüzde 99.98 oyla parlamento üyeliğine seçilmişti.

Bir de demokrasinin tacı, ‘yüzde 100’lükler kulübü var. 2011’den beri Kore’yi yöneten sevgili lider Kim Jong Un, 2014 Mart ayındaki parlamento seçiminde yüzde 100 oyla parlamentoya seçildi. Irak lideri Saddam Hüseyin de, 2002 başkanlık seçiminde oy kullanan 11 milyon 445 bin 638 Iraklının eksiksiz tamamının oyu ile yeniden 7 yıllığına Irak devlet başkanı seçilmişti. Irak Devleti, tek adaylı seçimde, oy sayımının son derece adil ve şeffaf olduğunu gururla dünyaya ilan etmişti.

Diktatörün dilemması: ‘Yüzde 95 ile mi yüzde 99 ile mi seçilsem?’

Diktatörlerin, alacakları oy oranını belirlerken neden yüzde 97 veya yüzde 99’da karar kıldığı sorusunun genel bir yanıtı yok. Ama yüzde 90’nın altına düşmemek çok önemli. Foreign Policy’den Joshua Keating’in, ‘’Diktatör dilemması: Yüzde 95 ile mi yüzde 99 ile mi kazanmalı?’’ başlıklı eğlenceli yazısında dile getirdiği gibi, uzun süre yüzde 90’lar kulübünde yer almış bir otoriterliğin, yüzde 90’ın altında oy oranına düşmesi, rejimin geleceği adına hoş bir mesaj değil. Sovyet Komünist Partisi, 1984 yılına kadar bütün seçimleri yüzde 100 ile ‘kazanıyordu’. Genel Sekreter Konstantin Çernenko liderliğindeki parti 1984 seçiminde ayarlarla oynadı ve yüzde 71.5 oy almaya razı geldi. 7 yıl sonra Sovyet rejimi tarih oldu.

Bir de, belli bir veto veya baraj engellerini aşmak zorunda kalarak bile olsa muhaliflerin de katıldığı, ‘önden çekişli’ seçimler var.  Buna da, ‘yüzde 60’lar kulübü diyebiliriz. Örneğin İran, örneğin Rusya, örneğin bazı Afrika ülkeleri… Mahmut Ahmedinecat, 2009 seçiminde rejimin pek hazzetemediği Musavi’ye karşı yüzde 62 ile kazandı. Ahmedinecat, kullanılan oy sayısının, mucizevi şekilde kayıtlı seçmen sayısından fazla çıktığı bazı seçim bölgelerinde aldığı yüzde 100 gibi net sonuçlarla ülke ortalamasını yüzde 62’ye taşımayı başarmıştı. Rusya lideri Putin de son olarak 2012 devlet başkanlığı seçiminde oyların yüzde 63.6’sını alarak başkan seçildi. Putin’in 2004’te ikinci başkanlık döneminde kazandığı oy ise yüzde 71’di. Seçim, bazı sandıklardaki yüzde 107’lik katılım oranıyla da dikkat çekiyordu. Rusya’daki seçim AGİT gözlemcilerin ifadesiyle, bir tarafta bütün kaynaklarıyla devletin, diğer tarafta ise sesini Rus halkına duyurma olanakları son derece kısıtlı muhalif kişilerin olduğu bir seçimdi.

Kimsenin inanmayacağını bile bile neden yüzde 97’lik seçim?

Peki, diktatörler neden dünyada kimseyi inandırmayacaklarını bildikleri ’90’lık’ sonuçlu seçimleri yapmakta ısrar ediyor? Telegraph gazetesinden Colin Freeman’a konuşan Mısırlı uzman Ali Abdulwehhab’a göre, diktatörlükler için seçim, yine çok sevdikleri askeri geçitlerle aynı işlevi görüyor da ondan… Yani, gösterişli şaşaalı bir güç gösterisi. ‘’Diktatörlüklerde sandığın görevi, demokrasinin tecellisi değil, istikrarın sürdüğünün ilanıdır’’ diyor Abdulwehhab. Lider bir yandan hem muhaliflerine hem de dünyaya, bu ülkeye, seçimde yüzde 90 çıkarttırmayı, tereyağından kıl çıkaracak kolaylıkta başarabilecek kadar hakimim mesajını veriyor. Diğer yandan da, kendi kişiliğinin, kendi keyfinin, milletin iradesi olduğunu iddia edebileceği, kerameti kendinden menkul bir ‘meşruiyet’ yaratıyor.

Freeman ise, kuşatma altındaki bir şehrin direnişini anlatan kadim bir öyküye dikkatimizi çekiyor.  Kuşatmadan dolayı açlıktan kırılan bir şehrin yönetimi, kale içinde iyi beslediği bazı ineklerin surlardan dışarı kaçmasına izin vermiş. Kuşatma ordusu, içerden kaçan ineklerin son derece besili olduğunu görünce, şehrin belki de yıllarca kuşatmaya dayanacak gıda stoku olduğunu düşünüp kuşatmaya son vermiş.

İnternet ve uydu teknolojisi çağında bu tür hileler, muhaliflerin şevkini kırmakta işe yarar mı? Şüpheli… Bununla beraber, ‘yüzde 97 oyla seçim kazandı’ haberleri 2015 yılında hala haber ajanslarına düşmeye devam ediyor. Çünkü bu tür seçimleri hazmedebilecek düzeyde kapalı ve gelişmemiş toplumlar hala var.

Yazının başlığındaki, artık klasikleşmiş şaka soruya döneyim:

– Seçimde yüzde 97 oy alan bir devlet başkanı daha başka ne ister ki?

– Elbette ki geri kalan yüzde 3’ün isimlerini..!

CEMAL TUNÇDEMİR’i Twitter’dan takip edebilirsiniz