Skip to content
Menu

Yeni başlayanlar için Almanya seçim klavuzu

AMERİKA BÜLTENİ (5 Eylül 2017)

Alman halkı 24 Eylül günü sandık başına giderek Alman Parlamentosu ‘Bundestag’ın yeni görünümünü belirleyecek. Ayrıca bu seçimle üç dönemdir Alman Şansölyesi olan Angela Merkel’in dördüncü dönem için de bu görevinde kalıp kalmayacağına karar vermiş olacak. 2005 yılında geldiği Avrupa’nın en büyük ekonomisinin başbakanlığına son olarak 2013 yılında da rahat bir seçim zaferiyle seçilen Merkel, dünya politikası ve ekonomik dengelerinin yaşadığı sarsıntılı dönemde Almanya’nın yanı sıra Avrupa’nın da istikrar gücüne dönüştü. 2015 Suriyeli mülteci akını sırasında savunduğu açık kapı politikası ile ülkesinde düşen popülaritesi, İngiltere’nin Brexit referandumundaki ‘evet’ oyu ve Donald Trump’ın ABD’nin başkanı olması sonrasında yeniden yükseldi.

Partisi Hristiyan Demokrat Partinin (CDU), anketlerde açık farkla önde gözüktüğü Merkel’in yeni olası zaferi, Fransa’nın başında Almanya’ya dost ve reformcu devlet başkanı Emmanuel Macron’un olmasıyla, Avrupa Birliğinde uzun süredir başarılamayan önemli reformların da gerçekleşmesine kapı aralayabilir.

Peki 24 Eylül’de ne olacak? Almanya seçim sistemi nasış işliyor? Seçime hangi partiler katılıyor? Olası sonuçlar ne? İşte yeni başlayanlar için Almanya seçimi konusunda bir klavuz:

Alman seçiminde oy kullanma şekli nasıl?

Alman seçmenler, toplam sandalye sayısı 598 olan Bundestag‘daki dağılımı belirlemek için sandık pusulasında iki oy hakkına sahipler. Federal seçim sistemi bunu ‘Birinci oy (Erststimme)’ ve ‘İkinci oy (Zweitstimme)’ diye ayırıyor. Bu iki oy arasında bir öncelik, hiyerarşi veya kronolojik ilişki yok aslında. Ancak 2002 ve 2005 seçimlerinde seçmenlerin yaklaşık yüzde 70’inin, ‘Birinci Oy’un ‘İkinci Oy’dan daha önemli olduğunu sandığı anlaşılmıştı.

Peki neden iki oy?

Birinci oy ‘kişi için oy’ ve ikinci oy ise ‘parti için’ şeklinde adlandırılıyor. Yani birinci oy, seçim bölgesini hangi milletvekili adayının temsil etmesini istiyorsa doğrudan seçmek için. Böylece, seçmenin istemediği bir aday yerine istediği adayın parlamentoya birinci olarak gönderilmesi hedefleniyor. Bu birinci oylarla Bundestag’a yani federal parlamentoya doğrudan(Direktmandat) seçilen milletvekili sayısı, toplam 299 seçim bölgesi olduğu için 299. Seçmen, seçim bölgesindeki milletvekili adaylarının isimlerinden kimin milletvekili olmasını istiyorsa onun adını işaretliyor ve böylece en fazla oyu alan o bölgenin milletvekili oluyor. İkinci oy ise siyasi partilerin eyalet listelerine verilen oy. Partilerin, yüzde 5 olan federal seçim barajını aşıp aşmadıkları ve parlamentodaki sandalye dağılımı bu ikinci oy oranına bağlıdır.

Almanya’da seçim barajı yüzde 5, ancak bir parti, federal yüzde 5 barajını geçemese bile en az 3 seçim bölgesinde doğrudan birinci oy ile milletvekilliği kazanırsa, kazandığı sandalye kadar temsile yine de kavuşur.

Peki bir partinin ilk oyda kazanan milletvekili sayısı, parlamento dağılımını belirleyen ikinci oy oranından fazlaysa ne olur?

İlk oyda kazanan kazananların milletvekilliği garanti olduğu için, bu kişiler sandalyesini korur ve partinin milletvekili sayısı artmış olur. İkinci oy dağılımındaki dengeyi bozmamak için de barajı geçen diğer partilerin milletvekili sayısı da aynı oranda artar. Böylece Bundestag’ın sandalye sayısı fazlalaşmış olur. Teorik olarak 598 sandalyeden oluşan Bundestag’da milletvekili sayısı, bu nedenle 800’e kadar çıkabilir. Mevcut parlamentodaki milletvekili sayısının 631 olmasının nedeni de bu.

Seçime hangi partiler katılıyor ve güçleri nasıl?

Seçimin en güçlü partisi, Angela Merkel’in başında olduğu Hristiyan Demokrat Parti (CDU). Ülkenin sadece Bavyera eyaletinde faaliyet gösteren kardeş partisi Bavyera Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) ile birlikte Alman politikasının ‘merkez sağ’ını oluşturuyor. Çoğunlukla yaşlı, Hristiyan ve muhafazakar bir seçmen tabanı ile anketlere göre yüzde 40 desteğe sahip.

Halen Merkel’in partisinin başında olduğu koalisyon hükümetinin küçük ortağı olan ve merkez solu temsil eden Sosyal Demokratik Parti (SPD) ise özellikle endüstrileşmiş batı bölgelerinde güçlü. Avrupa Parlamentosu eski başkanı Martin Schulz’un Brüksel’den dönerek başına geçmesiyle SPD’nin anketlerdeki oranı da yükseldi. Mayıs ayında, Almanya’nın en kalabalık eyaleti ve aynı zamanda sosyal demokratların 1966’dan beri geleneksel kalesi olan Kuzey Ren Westphaliaki yerel seçimi Hrsitiyan Demokratlara kaybetmesi partide büyük şoka neden oldu. SPD anketlerde yüzde 23-25 aralığında bir desteğe sahip görünüyor.

Bu iki parti dışındaki diğer küçük partilerin öncelikli hedefi ise yüzde 5 barajını geçmek.

Bu partilerden 2007’de kurulan ve eski Doğu Almanya topraklarında güçlü olan Sol Parti (Die Linke), henüz hiç iktidar koalisyonlarında yer almadı. Halen, merkez sağ – merkez sol koalisyon iktidarına karşı ana muhalefet partisi konumunda. Anketlere göre bu seçimde de yüzde 9-10 civarında oy kazanması bekleniyor.

Serbest girişim liberallerinin partisi olan Liberal Serbest Demokrat Parti (FDP), diğer bütün partilerden çok iktidar koalisyonlarında yer almış bir parti. Ancak 1949’dan beri ilk kez 2013 seçiminde barajı aşamayarak parlamentoya girememişti. 2013 hezimetinden sonra yeni liderleri Christian Lindner ile yeniden yükselişe geçen FDP, anketlerde yüzde 8-9 aralığında desteğe sahip görünüyor.

Cem Özdemir’in eş başkanı olduğu Yeşiller Partisi ise (Die Grünen) hala Almanya’nın batısındaki üniversite şehirlerinde kayda değer (yüzde 7-8) desteğe sahip olsa da, 2000’lerin başında SDP ile koalisyon ortağı oldukları dönemdeki güçlerinden uzak bir görünüme sahip.

2013 yılında kurulan, Trump ve Brexit yanlısı, Euro karşıtı, nasyonalist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin  Bundestag’a ilk kez girme olasılığı yüksek. Müslüman ve göçmen karşıtı partinin, 2015-16 mülteci akını sırasında oy oranı anketlerde yüzde 15’e kadar yükselse de sonradan yüzde 8-9 düzeyine geriledi.

Koalisyon nasıl oluşturuluyor?

Almanya, Hristiyan Demokrat Partinin tek başına hükümet kurabileceği çoğunluğu kazandığı 1957 seçimi dışında sürekli koalisyonlarla yönetilen bir ülke. 24 Eylül günü yapılacak seçimden de çok büyük bir sürpriz yaşanmazsa yine bir koalisyon tablosu çıkacak.

Seçimden sonra partiler, diğer partilerle koalisyon sözleşmeleri imzalamak için müzakere masasına oturacaklar. Bu ‘koalisyon sözleşmeleri’ne partiler büyük değer veriyor. Yeterli oya ulaşacak bir koalisyon sözleşmesi, yeni koalisyonu şekillendirecek. Bu süreç bazen haftalarca sürebiliyor.

Ülkenin iki büyük partisi, Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratların kurduğu koalisyonlara ‘büyük koalisyon’ deniyor. Bu aslında iki partinin en son istediği seçenek. Her iki parti de kendilerine çok da büyük sorun oluşturmayacak bir veya iki küçük parti ile koalisyon yapabilecek oy oranına ulaşmayı tercih eder. 2013 yılındaki oy dağılım tablosu, bir küçük parti ile koalisyona yeterli gelmeyince her iki büyük partinin oluşturduğu ‘büyük koalisyon’ halen iktidarda.

Almanya’da koalisyon seçeneklerini anlaşılır kılmak için partilerin ‘renk’leri kullanılıyor. Hristiyan Demokratlar siyah, Sosyal Demokratlar kırmızı, Yeşiller yeşil, Sol Parti mor, liberaller sarı renkle gösteriliyor.

Buna göre ‘’büyük koalisyona’’ kırmızı-siyah koalisyonu’ da deniyor. Mevcut anketlere göre koalisyon alternatifi olması garanti iki seçenekten biri.

Jamaika koalisyonu: Hristiyan demokratlar (siyah), liberaller (sarı) ve yeşillerin (yeşil) kuracağı bir koalisyon da şimdiden garanti koalisyon alternatifi konumunda. Üç renk Jamaika bayrağının renkleri olduğu için buna Jamaika Koalisyonu deniyor.

Merkel’in ilk tercihi, Liberallerin de Parlamentoya dönmesi ile bir siyah-sarı koalisyonu. Almanya’yı Helmut Kohl’un başbakanlığında yöneten sarı-siyah koalisyonunun yeniden oluşma şansı az da olsa var. Ancak anketler, bu koalisyonun çoğunluğu az farkla kaçırma ihtimalini güçlü gösteriyor.

Bunun alternatifi, siyah –yeşil koalisyonu olabilir. Ancak anketlere göre bu koalisyonun da yüzde 50’yi bulması zor ve eyaletlerde denendiğinde çok da uzun ömürlü olmadı.

Bu durumda ‘Jamaika Koalisyonu’ seçeneği de gündeme gelebilir. CDU, FDP ve Yeşiller arasındaki Jamaika Koalisyonu, belediyeler ve eyaletler düzeyinde denendiğinde sonuç aldı. Ancak ulusal iktidar koalisyonu olması, Yeşillerin oldukça fazla taviz vermeyi kabul etmesine bağlı.

Eğer 24 Eylül’de, Hristiyan Demokratlar (CDU), beklenenden çok kötü bir sonuç ve Sosyal Demokratlar (SPD) beklenenden çok iyi bir sonuç kazanırsa bu durumda, SPD, Die Linke (Sol Parti) ve Yeşillerin kuracağı bir sol koalisyon yani ‘kırmızı – mor – yeşil’ hükümeti gündeme gelebilir.

Veya, ‘trafik ışığı koalisyonu’ seçeneği olarak adlandırılan SPD(kırmızı), liberal FDP (sarı) ve yeşiller arasında bir koalisyon olabilir. Ancak her iki seçenek de bu üç parti arasındaki politik farklılıklar dikkate alındığında oldukça zor seçenekler.

Alman seçmeni, 2013 yılında olduğu gibi, bir kez daha, matematiksel olarak, her iki büyük partiyi ‘Büyük Koalisyon’ kurmaya mecbur edebilir. Almanya’da 1949’dan beri ‘büyük kaolisyon’, ikisi Merkel’in başbakanlığında olmak üzere sadece üç kez oluştu.

Bu arada bütün partiler, aşırı sağcı AfD partisi ile her hangi bir koalisyon görüşmesi yapmayacaklarını şimdiden deklare etmiş durumda. Yeni aşırı sağcıların her hangi bir hükümet formülüne girme şansı en azından bu seçimde yok.

Başbakan (Şansölye) nasıl belirleniyor?

Koalisyon görüşmeleri tamamlanıp bir koalisyon sözleşmesi imzalanmasından sonra sıra ülkenin başbakanının kim olacağının belirlenmesine geliyor. Almanya başbakanının kim olacağına seçimle oluşan Bundestag’ın yeni üyeleri gizli oylama ile karar veriyor. Federal cumhurbaşkanının önerdiği isim parlamentoda gizli oylama ile oylanıyor ve eğer çoğunluk oyunu kazanırsa başbakan oluyor. Eğer cumhurbaşkanının önerdiği isim yeterli oya ulaşamazsa, Parlamento kendi başbakan adayını 14 gün içinde yine gizli oylama ile seçiyor. Gizli oylama yapılmasının amacı milletvekillerine, gerçekte kimi başbakan görmek istedikleri konusunda özgürce tercih yapabilme hakkı vermek için. Eğer gizli oylamada birinci olan, çoğunluğun oyunu alarak birinci olmuşsa Cumhurbaşkanı onu başbakan olarak atamak zorunda. Eğer birinci olmasına rağmen çoğunluk oyunu alamamışsa, Cumhurbaşkanı, onu yine de başbakan olarak atayabilir veya seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Ancak 1949’dan beri başbakan adayları ilk oylamada sürekli çoğunluk oyuna ulaştıkları için bu anayasal seçenekler hiç gündeme gelmedi. Alman sisteminde başbakan, diğer parlamenter sistemlerden farklı olarak ‘güven oylaması’ ile düşürülemiyor. Parlamento çoğunluğunun yeni başbakanın kim olacağı konusunda ittifakı halinde düşürülebiliyor.

AMERİKA BÜLTENİ‘ni Twitter’dan takip edebilirsiniz