Skip to content
Menu

İliştirilmiş gazetecilik (embedded journalism) nedir?

embedded_journalism

CEMAL TUNÇDEMİR

6 Ocak 2014

İliştirilmiş gazetecilik (Embedded Journalism), savaş ve sıcak çatışma alanlarında, çatışmanın bir tarafındaki askerlerle beraber hareket eden ve savaşı onların açısından görüp yansıtan muhabirler için kullanılan bir deyim. Uygulaması çok daha eski olsa da en pervasız, en tartışmalı kullanımı 2003 yılında başlayan Irak Savaşı’nda oldu. Değişik zamanlarda toplam 775 gazeteci ve fotoğrafçı ABD ordusuna ‘iliştirilmiş’ olarak savaş bölgesine götürülerek, ‘zırhlı araçlar içinden gördükleri savaşı’ ABD kamuoyuna ‘’yansıttılar’’. Neden böyle bir uygulamaya gittikleri sorulan Deniz piyade yarbayı Rick Long, ‘’Açık söyleyeyim, savaşı kazanmak istiyoruz. Ve enformasyon da bu savaşın önemli bir parçası. Biz de enformasyon alanını domine etmek istiyoruz’’ yanıtını verecekti. Haksız çıkmayacaktı. Bu gazeteciler olan biten her şeyi tam da Bush yönetiminin istediği haberlerle yansıttılar. Bu yüzden de Amerikan kamuoyu ve hatta Amerikan devleti, Irak’ta nasıl bir bataklığa saplanmakta olduğunu yıllarca göremedi.

Savaş hattının kendine özgü risk ve tehlikeleri nedeniyle ‘embedded journalism’i kaçınılmaz gören gazetecilik otoriteleri de var buna rağmen şiddetle karşı çıkanlar da… İliştirilmiş gazeteciliği eleştiren medya otoriteleri, bu tür gazetecilere yaptıkları işi ima ettiğine inandıkları şekilde “inbedded journalist (yatağa girmiş gazeteciler)” diyorlar. Reuters adına 2. Dünya Savaşını takip eden ‘iliştirilmiş gazeteci’lerden Charles Lynch, yıllar sonra bir itirafında o yıllardaki gazeteciliğini şöyle anlatacaktı:

Hükümetin propaganda kolu olmuştuk. Başlangıçta hükümetin sensorları bizi yönlendiriyordu. Kısa süre sonra biz kendimiz sensora dönüşmüştük. Hepimiz birer tribün amigosuyduk artık.

Washington Post köşe yazarı David Ignatius ise 2 Mayıs 2010 tarihli köşe yazısında, ‘iliştirilmiş gazeteci’ olarak Irak ve Afganistan’da yaşadıklarını anlattıktan sonra şöyle yakınacaktı: ‘’İliştirilmiş olmanın bir bedeli var. Savaşı bir bütün olarak değil sadece tek bir perspektiften görüyorduk.’’

Ama Ignatius’u asıl endişelendiren günümüzde iliştirilmiş gazeteciliğin savaş haberlerinin ötesinde politik ve kültürel habercilikte bile bir ‘norm’ haline gelmeye başlaması:

‘’Politik ve kültürel tartışmalarda bile gazeteciler bindikleri karavandan görünen kısmı aktarıyor sadece. Sürekli olarak bir politikacının, bir partinin ya da bir sosyal grubun karavanında bulunmanın, savaşta bir tarafın tankında bulunmaktan farkı yok. Elbette, ‘bir parti otobüsüne’ veya ‘bir önemli uçağa’ binen gazeteciler haber kaynağına doğrudan irtibat kazanıyorlar ama bu aynı zamanda da gazetecilikte tarafgirliği besleyip, serbest rekabeti yok ediyor’’.

Ignatius’un bir tecrübesini daha önemsiyorum. Irak işgali başladıktan sadece 2 gün sonra bir grup gazeteciyle kendi kiraladıkları bir arabayla güneyden Irak’a girmişler. Hiç bir askeri koruma altında olmadıkları için oldukça riskli ve tehlikeli bir yolculuk yapmışlar. Ancak o kısacak yolculuk bile ‘iliştirilmiş gazetecilerin’ görmedikleri şeyi görmelerine yetmiş: Yerel halkın ABD güçlerine karşı silahlı isyan hazırlığı içinde olduğunu

Ignatius ve arkadaşlarının bu yolculuğundan haftalar, savaşın başlamasındansa 2 ay sonra, 1 Mayıs 2003 günü Bush, uçak gemisinin üzerinden ‘zafer kazanıldı savaş bitti’ konuşması yaparken ‘iliştirilmiş gazeteciler’ bu zaferi manşetlerinden coşkuyla taşıdı. Oysa ki ABD’nin küresel itibarını sarsacak ve tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birine sürükleyecek Irak Savaşı daha yeni başlıyordu. Irak’ta ‘gerçek’lerden çok ulusal gururu okşayacak ‘zafer‘in peşine düşen iliştirilmiş gazeteciler doğal olarak bunu göremezdi, gösteremezdi. ‘Nefes’ filminin ünlü cümlesini uyarlayacak olursam, ‘gazeteci uyursa herkes uyur’du.

Bir devlet yönetimi için en büyük yanılgı, oluşturduğu paralel gazetecilik ile akıbetine hükmedebileceğini sanmasıdır. İliştirilmiş gazetecilikle sadece toplumun değil, kendi gözlerini de bağladığını farkettiğinde genelde artık çok geçtir. Vizyoner ve bilge bir yönetim ise, kendisinin ve ülkenin gerçek dostlarının durmaksızın soru sorup, eleştiren gerçek gazetecilik olduğunu bilir.
CEMAL TUNÇDEMİR’i Twitter’dan takip edebilirsiniz

İLGİLİ İÇERİKLER:

Tarihin en büyük medya fiyaskosu

Özgür medya; Ulusal Güvenliğe tehdit mi, güvence mi?