AMERİKA BÜLTENİ (14 Aralık 2017)
‘’Liberal demokrasisi olan bir ülke, otoriteryan sisteme dümen kırmaya başladığında, o ülkede nasıl bir manzara olur?’’
Pennsylvania Üniversitesi Yayınevinin editörü ve politika analisti Damon Linker bu soru ile başladığı “Amerika’da otoriteryanizmin şafağı” başlıklı yazısında Amerika’da nasıl birkaç yıl önce düşünülemez uygulamaların, söylemlerin tehlikeli şekilde normalleşemeye başladığına dikkat çekiyor.
‘’Amerika değişiyor. Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun tek yanlı olarak muhalefet partilerinin 2018 seçimine katılmasını yasaklaması veya Polonya’da iktidarın çoğunlukta olduğu Meclisin iktidar üzerindeki yargısal denetimi kaldırarak hukuk devletini fiilen askıya alması kadar açıktan ve keskin bir dönüşüm değil bu. Bu değişimlerin Donald Trump’ın seçilmesinden beri olan bitenlerle başladığı da söylenemez. Otoriteryan sürükleniş Trump’ın seçilmesiyle hızlansa da onunla başlamadı. Trump bu gidişatın vücut bulmuş hali. Trump’ın bu gidişatın başarıya ulaşmasının mihengi olmaması için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız’’
Peki Linker’ı endişelendiren göstergeler neler?
Ona göre en açık göstergeler, mevcut Amerikan yönetimi yetkililerinin, liberal bir demokraside devlet gücünü sınırlayan demokratik normları açıkça çiğneyen söylemleri ve uygulamaları.
Öyle ki Donald Trump, Amerikan devletinin 200 yılı aşkın süredir temeli olan ‘denge ve kontrol sistemini‘ arkaik olarak nitelendirerek Amerika’ya zarar verebildiğini bile savundu.
Bir diğer otoriter eğilim örneği ise Trump’ın hemen her gün, kontrol edemediği medyaya ve bağımsız yargıya yönelik aşağılayıcı, itibarsızlaştırıcı ve daha da önemlisi şeytanlaştırıcı söylemleri… Bunun son örneği, Washington Post muhabiri Dave Weigel’in, Twitter hesabından Trump’ın Florida mitingine katılımı az gösteren bir fotoğrafı paylaşıp kısa süre sonra gerçeği öğrenince hemen silmesi sonrasında yaşandı. ABD başkanı, Twitter’dan muhabiri şahsen hedef aldı ve Washington Post’tan bu muhabiri işten kovmasını istedi. Yine örneğin CNN muhabiri Jim Acosta, Beyaz Saray’da önceki günkü bir kanun onayı imza töreninden sonra Trump’a soru sormaması, sorduğu takdirde Beyaz Saray akreditasyonunun iptal edileceği tehdidi yapıldığını açıkladı. Acosta buna rağmen Trump’a, New York’un kadın senatörüne ‘fahişe’ imasında bulunduğu Tweet’i ile ilgili sorusunu sordu ancak yanıt alamadı. Trump’ın Time Warner firması ile AT&T arasındaki şirket birleşmesine, CNN’i Fox News’in sahibine satmayı kabul ederse destek olacağı yönünde baskı yaptığı da Kasım ayı içinde medyaya yansımıştı. Yine Trump, kendisini ‘yılın kişisi’ seçmesi için Time dergisine de baskı yapmıştı.
Washington Post gazetesi muhabiri Weigel, bugüne kadar bir Amerika başkanına, yanlış bir bilgi ile eleştiride bulunan ilk gazeteci değil. Ama Trump, sadece otoriter rejimlerde olacak şekilde bundan dolayı medya kurumundan bir muhabiri kovmasını açıktan isteyen ilk ABD başkanı.
Newsweek dergisinin ”Donald Trump Amerikan Demokrasisin Sonunu mu Getiriyor?’ başlıklı haber dosyasına konuşan London School of Economics otoriter rejimler uzmanı Brian Klaas da bu endişeye katılıyor:
“İnsanların vergi yasası, sağlık sigortası veya dış politika konusunda uzlaşamamaları bence hiç sorun değil. Ancak, Donald Trump, Batı ülkelerinin temel değerlerinin dışına çıkan yaklaşımlar sergiliyor”.
Klaas, ABD’de bugün tanık olunan bir çok şeyin, işleyen bir demokraside değil, muz cumhuriyetlerinde görülebilecek şeyler olduğunu savunuyor.
Otoriteryanizme kayış konusunda bir başka endişe verici gelişme ise Adalet Bakanlığı ekseninde yaşanıyor. Trump, bakanlığı, muhalifleri ve medyayı susturmakta bir araç olarak kullanma isteğini gizlemiyor bile. Geçtiğimiz Ocak ayında Trump’ın yemin töreni gününde gözaltına alınan protestocular, yıllarca hapiste kalmalarına yol açabilecek ağır cezalık suçla yargılanıyorlar. Eğer bu suç sabit olursa, ABD başkentinde ve Beyaz Saray önünde onlarca yıldır hiç eksilmeyen protesto eylemleri son bulacak. Amerikan başkanını protesto etmek kriminal bir suça dönüşecek. Dahası Vox’tan Matthew Yglesias’ın da dikkat çektiği gibi, buna dünden hevesli bazı eyaletler ve belediyeler için her türlü protestoyu yasaklamak için yeşil ışık olacak.
Arizona’da Daniel Shaver adlı silahsız kişiyi öldüren polis memurlarının jüri tarafından aklanması ile birleşince bu tablo daha endişe verici boyuta yükseliyor. Polisin vücut kamerası görüntüleri, Shaver’in ateş etmemeleri için yalvardığını gösteriyor ancak polisler, uygar bir şehirde görevli asayiş memurları değil de korkunç bir savaşın ortasındaki askerler gibi hareket ederek Shaver’i kurşun yağmuruna tutuyor. Jürinin bu görüntülere rağmen polis memurlarını aklaması, ortalama Amerikalı vatandaşın, polis şiddetinden ve bunun her yıl daha da artmasından çok da rahatsız olmadığının göstergesi. Halkın polise karşı bu anlayışlı tavrı, polis şiddetinin artışının en önemli nedeni. Ve her ne kadar daha çok isyahlar bu şiddetin kurbanı olsa da artık her ırktan Amerikalının da bu şiddete uğradığına ilişkin haberler gündeme düşüyor.
Trump’ın mevcut federal yargıçları sürekli aşağılaması ve boşalan federal yargı koltuklarına son derece ehliyetsiz kişileri sadece kendisine körü körüne itaat edecekleri için aday gösterebilme cüreti ve buna partisinden ciddi bir itiraz yükselmemesi de bir başka tehlikeli işaret. Örneğin Trump’ın, oldukça önemli bir koltuk olan Texas federal bölge mahkemesi hakimliğine, hayatında hiç mahkeme deneyimi bile olmayan 36 yaşındaki Brett Talley’ı aday gösterme cüreti bazı Cumhuriyetçilerin bile ağzını açık bıraktı. Dahası, halen Adalet Bakanlığında üst düzey görev yapan Talley’nin adaylık sürecinde kamuoyunda sakladığı bir sırrı daha olduğu ortaya çıktı. Talley’in eşi Ann, Trump’ın hukuk müşaviri Don McGahn’ın yardımcısıydı.
Senato Adalet Komitesi ancak Talley’ın, eşinin Beyaz Saray’da çalıştığını herkesten saklamaya çalıştığı ortaya çıktıktan sonra Trump’a Talley’in onaylanmasını Senato genel kuruluna sunmayacaklarını iletince Trump geri adım attı ve bu ismin hakim adaylığını geri çekti.
Damon Linker bir de kamuoyunun sessiz kalmasıyla demokratik ve anayasal işleyişin dışına kayışta destek verdiği gelişmeler olduğunu kaydediyor. Verdiği örnek ise Pentagon’dan yapılan, ‘’Amerikan askerinin Suriye’de gerek görüldüğü sürece kalmaya devam edeceği’’ açıklaması. Yurt dışında Amerikan askeri görevlendirmek Ameirkan Anayasasına göre Kongre’nin yetkisinde bir konu ama ‘’ABD’nin Suriye’de asker bulundurduğu ve bu askerlerin süresiz olarak orada kalmaya devam edeceğini’ Pentagon kararlaştırıp duyuruyor. Kongre bunu haberlerden öğreniyor.
En çarpıcı verici gelişmelerden biri ise Trump’ın propaganda bültenine dönüşen Fox News haber kanalının her geçen gün otoriter rejimlerde görülecek bir yönetim yaklaşımına, Cumhuriyetçi tabanı alıştırması. Bunun son örneği ise Fox News yorumcusu Jeanine Pirro’nun, FBI ve Adalet Bakanlığına baskın yapılarak tamamen temizlenmesi, ve FBI görevlilerinin sadece işten kovulmakla kalmayıp tutuklanmalarını istemesi oldu. Pirro’nun açıklamasının hedefi, başta Bağımsız Soruşturma Konseyinin başkanı Robert Mueller ve ekibi olmak üzere Trump yönetiminden kişilerin hukuksuzluklarını soruşturanlardı. Yani, Trump’ın Tweet’lerinde sürekli referans gösterdiği haber kanalında, doğrudan hukuk devleti ilkesi hedef alınıyordu. Daha da kötüsü, ABD’de yakın zaman öncesine kadar asla düşünülemeyecek bu vahim talebe tepki, bazı sol aktivistlerin sosyal medya hesaplarıyla sınırlı kaldı. Linker’ın da dikkat çektiği gibi, Pirro böylesi bir talebi, kanalın onayı olmadan, kendiliğinden dillendiremezdi. Kanal ise, bütün reytinginin kaynağı olan muhafazakar tabanın onaylayacağından emin olmadan onay vermezdi. Sürekli federal devletten yakınan ve geçmişten bugüne devletin sınırlandırılmasını savunan muhafazakar kitle, kontrolsüz, denetimsiz bir devlet gücünü destekler hale gelmiş durumda.
Brian Klaas, Donald Trump yönetiminin demokraside yaptığı tahribatla ilgili tek iyimser olasılığın ‘aşı olasılığı’ olduğunu söylüyor. Yani, Trump bir aşı gibi bünyedeki zaafları, zayıflıkları ve potansiyel tehditleri ortaya çıkararak, Amerikan demokrasisinin bağışıklık sistemini güçlendirmesine de yol açabilir.
Damon Linker ise çok daha karamsar.
Yazısının sonunda ‘’Liberal demokrasisi olan bir ülke, otoriteryan sisteme dümen kırmaya başladığında, o ülkede nasıl bir manzara olur?’’ diye sorusunu tekrar ediyor ve ekliyor:
‘’Muhtemelen bugünkü Amerika’daki manzara olur’’
AMERİKA BÜLTENİ‘ni Twitter’dan takip edebilirsiniz